Geçtiğimiz günlerde ülkemizde internet ortamında kitap satışı
yapan kitapyurdu sitesi 2017 yılında kitapları en
çok satan beş yazarı açıkladı. Listede Stefan Zweig,
Hatice Kübra Tongar, Zülfü Livaneli, Sabahattin Ali ve George
Orwell vardı.
Listede yer alan Stefan Zweig, Zülfü Livaneli, Sabahattin
Ali ve George Orwell roman yazarları. Hatice Kübra
Tongar ise çocuk eğitimi yani
pedagoji alanında kitaplar yazmış.
Aslında çocuk eğitimi alanında yazılmış
kitapların bu listeye girmesi sevindirici. Demek
ki çocuklarımızın eğitimine önem veriyoruz. Aileler olarak
çocuklarımızın maddi ve manevi gelişimine değer
verdiğimizin bir göstergesi bu durum.
Tongar, kitaplarında çocuk eğitiminde
çok farklı konulara değinmiş. Çocukların beslenmesinden,
manevi eğitimine, anne-çocuk ilişkilerinden büyüme
gelişimine, Kur’an-ı Kerim’deki çocuk eğitiminden
Peygamberlerin çocuk yetiştirme metotlarına varıncaya
kadar çok farklı alanlarda ebeveynlere tavsiyelerde bulunuyor.
Bu konularda görüşlerini beyan ederek aileleri ve
çocukları şekillendirmeye çalışan kişinin doğal olarak bir
pedagoji ve ilahiyat eğitimi alması gerektiğini
düşünürüz. Ve doğrusu da bu zaten.
Hadi diyelim ki; Sosyoloji alanında Yüksek
Lisans eğitimi almış birisi Psikolojik
danışmanlık yapabilir. Ama asıl mesele
pedagoji çünkü çocuklar yani
gelecek nesiller önemli olan.
Pek tabi bunu söylemekten kastımız Tongar’ın şahsına
yönelik değil alanın ciddiyetine yöneliktir.
Çünkü ilmi zaviyeden meselelerin irdelenmesi,
değerlendirilmesi ve buna göre de inşa edilmesi
gerekir.
Çocuklarımızın madden, ruhen ve manevi anlamda yetişmeleri
hususunda tavsiyelerde bulunan birisinin bu eğitimleri alması, daha
da önemlisi bu alanda uzmanlaşmış olması gerekir
ki doğru olan inşa edilsin.
Aksi olduğunu düşündüğümüz durumda bir zaman sonra ters
gözüken sonuçlar doğar kanaatindeyim.
Bu vesile ile aslında bu alanda yazılmış kitapların toplumda
teveccüh görmesinden ötürü yazarı memnuniyetle tebrik
ediyoruz.
KONU İNSAN OLUNCA…
Lakin benim söylemeye çalıştığım şey; son zamanlarda etrafımızı
gittikçe daha fazla sarmaya başlamış olan bu alanın
hassasiyet perspektifinde gözlemlenmemesi.
Psikolog ve pedagog olarak bu
alanlarda hizmet verenlerin aslında insanların hem özeli ile hem de
sağlığı ile karşı karşıya olduklarının bilincinde
olmaması ve hassasiyet göstermemesi.
Neredeyse her mahallede bir aile danışmanı var.
Psikolog olmadığı halde psikologmuş
gibi davranan "psikologumsular" ve
pedagog olmadığı halde pedagogmuş
gibi davranan "pedagogumsular" varsa bunların iyi
tespit edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Her yanımızı sarmış olan bu sektörün eğitim ve uzmanlık alanları
kesinlikle ve kesinlikle ilgisiz alanlar
olmamalı.
Bir ön unvan olarak kullanılması durumunda
karşılık buluyor olması uzman olduğu manasına gelmemeli.
Birkaç seminere, birkaç eğitime giden herkes kendine hemen
psikolog, pedagog, aile danışmanı unvanına layık
görürse burada bir arıza var demektir. Toplumumuz
bu konuda gerçekten uzmanlar tarafından
bilinçlendirilmelidir.
Konu insan olunca, aile olunca, çocuklar olunca daha hassas
olmak gerekiyor. Düşünsenize koskoca ömrünüzü etkileyecek kararlar
almanıza yol açacak insanlar aslında o işin uzmanı olanlar değil.
Neler olur sizce!
Alınacak yanlış bir tavsiye, bir çocuğun, bir
ailenin, bir insanın hayatını mahvedebilir.
Bundan yaklaşık üç ay kadar önce Tv’de yayınlanan bir programda
kendini psikolog olarak tanıtıp aile
programı yapan birisinin aslında psikoloji eğitimi
almadığı ortaya çıkmıştı. Gelen yoğun tepkiler üzerine
program yayından kaldırıldı.
Sadece bir programa değil sadece
ünvan psikoloğu ve pedagogu
olanlara karşı da aynı tepkiyi göstermeliyiz.
Devlet de bu tarz kişi ve işletmelere karşı tedbirlerini
almalıdır.