Prof. Dr. Emre Alkin: Türkiye'de dövizin yükselme ihtimali düşme ihtimalinden daha fazla

Abone ol

BSMMMO tarafından düzenlenen konferansta kriz dönemlerinde doğru yönetişim uygulamalarının nasıl olması gerektiği hakkında bilgi veren Prof. Dr. Emre Alkin, Türkiye’de dövizin yükselme ihtimalinin düşme ihtimalinden her zaman daha fazla olduğunu söyleyerek, “Suya düşmeden evvel yüzmeyi öğrenmeli” dedi.

Bursa Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nca (BSMMMO), Muhasebe Haftası etkinlikleri çerçevesinde, Ayvansaray Üniversitesi Rektörü Ekonomist ve Yazar Prof. Dr. Emre Alkin’in sunumunda, 'Kriz Dönemlerinde Doğru Yönetişim Uygulamaları Nasıl Olmalı?', '2022 Yılı Türkiye ve Dünya Ekonomisine Dair Öneriler' konuları başlığında konferans gerçekleşti.

Meslek mensuplarının yoğun katılımıyla BSMMMO Hizmet Binası’nda gerçekleşen konferansta konuşan Alkin, "Maalesef mali tablolar gösteriyor ki durum biraz karışık. Şimdi birinci senaryo kötü değil. Ilımlı büyüme yüksek enflasyon. Ona yapacak bir şey yok. İkincisi ise berbat. Çünkü düşük büyüme yüksek enflasyon kar krizi işaret eder. Eğer kar krizi olursa büyüyemezsin. Büyüyemezsen de borcu döndüremezsin. Amerika’da CEO’ların yüzde 59’u, enflasyonun kolay kolay geçmeyeceği görüşünde. Bu durumda döviz kazandırıcı faaliyetlerin ve ihracatın katma değerinin artırılması gerekiyor. Sizlere tavsiyem, bir yandan cari denge rakamlarını takip ederken, diğer yandan enerji fiyatlarına petrol fiyatlarına bakın. Çünkü bu birebir etkileyecek firmaları" dedi.

Türkiye’de dövizin yükselme ihtimali, düşme ihtimalinden her zaman fazla olduğunu belirten Alkin, şöyle konuştu;
"Döviz borcumuzun milli gelire oranı yüzde 62. Şimdi hal böyle iken döviz düştüğü zaman ufak ufak alınması lazım. Türkiye’de kayıt dışılık azalıyor deniyor. Ama OECD verileri tam tersini söylüyor. Kredi notları düşüyor. Yani yabancı kaynak alırken daha yüksek maliyet ödeyeceğiz demek. Bu da kötü bir durum. Müşavirlik yaptığınız insanları uyarın. Kendi kendilerini gaza gelmesinler. Kendi kendine yetmeden zenginleşme hayali kurmasınlar. Hayal kursunlar ama bunu alt yapısız gerçekleştirmeye kalkmasınlar."

Patronların genelde firmalar içindeki rekabeti yıkıcı rekabet olarak gördüğünü ancak rekabetin, kalite, inovasyon ve teknik bilgi oluşturduğunu savunan Prof. Dr. Alkin, “Etrafınızda oflayan puflayan patron varsa deyin ki, ‘Bak arkadaş ilk önce sen bir çözüme odaklan. Çalışanlarımı nasıl yönetiyorum? Ben nasıl bir patronum?' diye kendilerini süzgeçten geçirsinler. Yapılan araştırmalara göre, morali bozuk ve tatmin olmayan bir çalışan kendi performansının yüzde 71’ini gösterebiliyor. Memnun olanlar yüzde 100’ünün üstüne çıkıyor. İşine odaklanmış olanlar iyice ileri gidiyor. Çalışan memnuniyeti önemli. Öte yandan yine 'Tedarikçilerimin parasını zamanında ödüyor muyum? Sattığım maldan memnunlar mı? Bu kadar enayice masraf yapmaya ihtiyaç var mı? Pahalı arabalara, lükslere ihtiyaç var mı? Bu dijital alt yapı beni götürür mü?' bunları kendilerine sorsunlar. Niye bunları soruyoruz? Çünkü koşan atı tımar edemezsiniz. Ama at durdu mu ki duruyor. İşte o zaman tımar etmek lazım. Suya düşmeden evvel yüzmeyi öğrenmek lazım" DEDİ.

Alkin konuşmasını şöyle sürdürdü;
“Avrupa’nın en düşük asgari ücretine sahip ülkesi Türkiye Cumhuriyeti. Dünyada gayrimenkul fiyatlarının en hızlı arttığı ülkeler arasında ise ilk üçteyiz. İnanılmaz derecede internete giriyoruz mesela. Dünya birincisiyiz İnstagram’da. Organize suçta OECD’de bir numarayız. Trafikte günde 3 buçuk saat falan geçiriyoruz. Bu da muazzam bir şey. OECD’de anket yapmışlar. Orta gelir seviyesinde olmadığı halde kendini en çok orta gelir hisseden ülke hangisi? Yalnız ve güzel ülke Türkiye. Yüzde 49 orta gelirli, yüzde 79 kendini öyle sanıyor. Harcamaya eğilimli, yeter ki motive et. Genelde az bilgi, bol özgüven hakim. Planlama sıfır."

“Müşavirlik yaptığınız firma küçükse piyasaya göre şekil alacak, büyükse piyasaya şekil verecek. Bunun ortası yok” diyen Alkin, ilham verici liderlik için ise tavsiyelerini şöyle sıraladı;

“Asla ve asla şahsi masraflarını ya da işleri ile alakalı olmayan bir şeyi firmaya fatura etmeye kalkmasınlar. Harcama önceliği listesi yapsınlar. Her şey öncelikli olamaz. Borç - alacak ilişkisi. Bugünden itibaren borç artık verenin derdidir. Net konuşuyorum, kaptırırlar paralarını. Asla borç vermesinler. Vereceklerse de unutabilecekleri kadar versinler. Sonra tahsilat imkanlarını artırsınlar. Asla ve asla geleceğini kimsenin eline teslim etmesinler. Yani herhangi bir tedarikçi toplam tedarikin yüzde 25’inden yukarıda olmasın. Müşteri de aynı şekilde toplam cironuzun yüzde 30’unu falan armağan etmişseniz hadi geçmiş olsun. Adam bitti, sen de bittin. Biter. Rus krizinde olduğu gibi. Maliyeti döviz, geliri ise sadece TL olanlar hep dikkat etsin. Mümkünse ihracatları cironun yüzde ellisini çıkarmak için uzun vadeli bir plan yapmak lazım."

Günün Önemli Haberleri