1920’lerden beri işlenen ideolojinin uzantıları, gençliğimizi
kuşatmış durumda.
Sol cenahın ve sahil kentlerinin çoğunluğunda var olan; kadim
kültürümüzün değer ve dokusuna uzak, inanç noktasında zayıflamış,
Anadolu geleneğinden kopuk bir ideolojik yapının varlığı söz
konusu.
Kalplerimize kadar sirayet etmiş, sistemli çalışan yapı; sosyal
medyasıyla, sinemasıyla, modasıyla, dizisiyle, teknolojisiyle
albenili bir hayat oluşturdu.
Heva ve heves uğruna, ahlâkî kuralların olmadığı bir
hayat her zaman daha caziptir.
Cazip hayat; dava sahibi olması gereken gençlerimizin hayat
tarzlarını değiştirmektedir.
Ahlâkî anlamda yozlaşmalar, bozulmalar başlamış durumda.
Bu durum gelecek neslimiz, çocuklarımız, torunlarımız için
endişe vericidir.
Ahlâkî dejenerasyona sebep yapılar; yıllardır bu milletin
hocasına, siyasetçisine, örfüne, medeniyet ve geçmişine öfke ve
nefretle yaklaştılar.
Gençlerimizin büyük bir kısmı ise lüks mekânlarda vatan
kurtarmakta, rahatlık ortamında gününü gün etmekteler.
Fikri donanım eksikliğinin farkına varamayan gençliğimiz,
hamasetle yaşamlarına devam ederek bu yapılara hizmet etmiş
oluyorlar.
Camiamızın milyonlarca genci başıboş şekilde enerjilerini telef
etmekteler.
Telef olan birikimler, gençlik enerjisi, zaman…
Kendisini ifade etmekten yoksun, alt yapısı zayıf, okumayan bir
genç nesil…
Cazibe merkezine döndürülen abartılı süslenme, kocaman topuzlar,
daracık elbiseler şeklinde amacından saptırılmış, anlamsız, içi boş
tesettür...
Bu süreçte playboy kimliğine bürünen Müslüman genç erkekler…
Gençliğimiz kafası boş, cebi dolu ve amaçsız şekilde,
ideolojik arzunun hayal etmiş olduğu, kontrol edilebilir ılımlı
İslam modelini yansıtıyor.
Annesi mütedeyyin ama kızının altında tayt, başında kocaman
topuz, gerdanı ve kolları açık….
Babası davayı görmüş ama oğlunun aklı, fikri, boş bir damacana
sesinden öte gürültü çıkarmayan, haytalık peşinde…
Mü’min vakarından, izzetinden, görüntüsünden,
yaşayışından esame yok.
Dava sahibi olmaktan çok uzak, tarz sahibi olmaya çalışan bir
nesil…
Modayı, ikoncanları ilah edinmiş bir nesil dolaşıyor
aramızda!.
İki kuşak arasındaki bu derin uçurum nasıl, ne ara oluştu?
Bizim gençlerimiz bunlar...
Dünden bugüne yansıyan kayıp yılların bundan sonraki gelecekte
kaybedilmemesi gerekiyor.
Gençlik yanarsa gelecek yanar.
Kur’an, Sünnet, İlim ve İrfan çizgisi içerisinde genci
ilgilendiren her türlü öğreti, faaliyet ve çalışmaların
prensiplerini ortaya koymalıyız.
Ve bir an önce aile eliyle, dernekler, vakıflar ve devlet eliyle
bu prensiplerin, hayat bulmasını sağlamalıyız.
Olası bir sallantıda genç nesil ne davasını hatırlar ne
de dinini!
Şu var ki bu tür hiçbir çalışma mecbur bırakılıp baskı
neticesinde yapılarak başarılı olmamıştır.
Bunun için gönüllere hitap edilmesi asıl olandır.
Durumumuzu ve gidişatımızı değerlendirmek için asırlar öncesine
gidip kendimize örnekler bulmamıza gerek yok.
Kendi nefis bahçemizi ve evimizin önünü süpürmekle işe
başlayabiliriz.
Her zaman ki gibi bunları öncelikle kendi nefsime nazar ederek
söylüyorum.
Herkes kendi çocuğuyla iletişim kurarak biraz bilinçlense eminim
çok şey değişecek.
Sonrasında yangını söndürecek, ateşin
dilinden anlayan, gençlerin dilinden konuşabilen, onların örnek
alacağı rol modeller üzerine çalışmalar
yapmalıyız.
Babalar, anneler, ablalar, ağabeyler!.
Kendi çocukluk ve gençliğimizi düşünelim.
Gençlik sorunlarını neler teşkil ediyordu, günümüz sorunlarıyla
kıyaslayalım.
Bonzailer, uyuşturucular, teknoloji ve internet…
Gençlerimiz ulaşamadığımız her gün bizden daha da
uzaklaşacak.
Mü’min tavrının örnekliğini sadece dedelerimiz de görmeyi
istemiyorsak, bu ahlâkî çözülmeye elimizle, dilimizle, kalbimizle
müdahale etmek durumundayız.