PKK neden 1 Eylül tarihinde sıkıştırıyor?
Abone olGültan Kışanak neden çözüm sürecinde 1 Eylül tarihinde sıkıştırma yaptıkları sorusuna yanıt verdi.
İNTERNET HABER - Çözüm sürecinda PKK'nın sürekli dayattığı 1 Eylül
tarihine iki gün kala BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak'tan sürece
yönelik eleştiriler geldi.
Neden 1 Eylül diye tarih vererek dayatmada bulundukları üzerine
'Neden tarih veriyorlar' sorusuna
Kışanak, “takvim sıkışıklığının asli sorumlusu
AKP hükümetidir. 11 yıldır yapmadıklarını her defasında
erteledikleri için, yeniden bir seçim arifesine gelip
sıkışmıştır” şeklinde yanıt verdi.
PKK'ya yakınlığıyla bilinen ANF'ye konuşan BDP Eş Genel Başkanı
Gültan Kışanak, 1 Eylül Dünya Barış Günüyle ilgili
de “halkın sözünü söylediği bir gün olacak. Bu seneki,
1 Eylül barış mitingleri çok çok güçlü geçecek. Halk tavrını,
tutumunu ortaya koyacak” dedi.
GERİLİM VE TAKVİM
SIKIŞIKLIĞI VAR Süreçte tam tıkanma demeyelim ama bir gerilim var. Gerilimin nedeni de hükümetin üzerine düşenleri yapma konusunda ayak diremesi, yapmamasıdır. Toplumun, demokrasi güçlerinin beklentilerine uygun demokratikleşme adımlarını atmamasıdır. Bu bir gerilim yaratıyor. Takvim sıkışıklığı var. Bu konu da önemli. Takvim sıkışıklığı, BDP'nin, Kürt siyasetinin yarattığı bir takvim sıkışıklığı değil. Biz kafamıza göre tarihler belirlemiyoruz. Türkiye siyasi takvimi sıkışık zaten. Çünkü önümüzde bir seçim var, zaman sınırlı. Çözümü seçim sonrasına erteleyemeyiz. Her defasında seçim sonrasına ertelene ertelene, çözüm süreçleri boşa çıkartıldı. Bu takvim sıkışıklığı, Kürt tarafından kaynaklanan bir durum değildir. Türkiye siyasi takviminin yarattığı bir sıkışıklıktır ve bu sıkışıklığın asli sorumlusu da AKP hükümetidir. 11 yıldır yapmadıklarını her defasında çeşitli bahaneler erteledikleri için, yeniden bir seçim arifesine gelip sıkışmıştır. Müzakereler geçen yıl sonbaharda başladı,
Ocak ayından itibaren BDP heyeti de dahil oldu, üzerinden 8 ay
geçti, hiçbir şey yapılmadı, şurada resmi seçim takviminin
başlamasına 2-3 ay kalmış, böyle bir takvim sıkışıklığı var,
Türkiye siyasi takviminin yarattığı bir sıkışıklıktır. Sanki bunu
özel olarak biz yaratıyormuşuz gibi de bir algı var. Niye tarih
veriyorlar? diyorlar. Biz yaratmadık ki bu takvimi. Ortada böyle
reel bir durum var. |
ÇÖZÜM SÜRECİ HANGİ AŞAMADA
Çok açık, çözüm süreci ikinci aşamadadır. Uzunca bir zamandır,
ikinci aşamadadır. Bunu hükümet de biliyor, Türkiye kamuoyu da
biliyor. İkinci aşamada, asıl sorumluluk hükümete, parlamentoya
düşüyor, demokratikleşme konusunda adımların atılması gereken bir
aşama. Ne yazık ki aylardır bu konuda hükümet, zaman tüketen ayak
direten bir yaklaşım içerisindedir. Bu da çözüm sürecini zora sokan
bir durum.
HÜKÜMET İKİ AYDIR PAKET AÇIKLANACAK
DİYE OYALIYOR
Birincisi; tam iki aydır, paket, 'Bugün
açıklanacak', 'Yarın açıklanacak'
diyorlar. İki aydır, kamuoyunu oyalıyorlar. Bunun kendisi başlı
başına bir eleştiri konusudur. Bu hafta açıklanacağı yönündeki
bilgi de hükümet adına resmi, kesin bir açıklama değildir. Bir
beklentiye dönüştü, 'Bu hafta belki açıklanabilir'
beklentisine. Bu yaklaşımın kendisi başlı başına bir problemdir.
İkincisi, bu paketi, tek taraflı hazırlama yaklaşımının kendisi de
büyük bir problemdir. En nihayetinde kimse AKP hükümetinin kendi
politikaları doğrultusunda yapacağı icraatları ile ilgili değil.
AKP kendi politikaları doğrultusunda bir takım icraatlar yapabilir.
Demokratikleşme programı, demokratikleşme paketi, Türkiye
kamuoyunun beklentilerine yanıt veren bir durumda olması
gerekir.
Ortada çözülmesi gereken sorunlar var, atılması gereken demokratik
adımlar var, ortaya çıkmış çözüm önerileri var. Demokratikleşme
beklentisi var. Bunun karşılandığı bir paket olması lazım. Bu
nedenle de bu paketi, AKP kendi kafasına göre, kendi kendime
yaparım, bundan sonra da çıkar kamuoyuna açıklarım, herkes de buna
razı olsun diyebileceği bir durum değildir. Bu paketi hazırlarken
tartışma süreçlerini kamuoyuna açması lazımdı, BDP ile paylaşması
lazımdı.
‘BEN YAPARIM HERKES DE BUNA RAZI OLUR’ YAKLAŞIMI
Partimizin fikirleri alınmadı. Partimizin bu konudaki politikaları bellidir. AKP hükümetinin bunları dikkate alıp almayacağını paket açıklanmadığı için bilmiyoruz. BDP olarak biz 2 ay önce 25 maddelik bir demokratikleşme paketi hazırlayıp hükümete sunduk. Bu konuda bize bir geri dönüş de olmadı. Sunduğumuz önerileri kabul ediyorlar mı, etmiyorlar mı? Bunu da bilmiyoruz. Bu doğru bir yöntem değil. Ben yaparım, herkes de buna razı olur, yaklaşımı içinde ele alırsa bu bir demokratikleşme yaklaşımı değil. Yöntemi de yanlıştır. Birincisi, oyalayan bir yaklaşımı var. İkincisi, Türkiye kamuoyunu, BDP'yi sürecin içine katmayan bir yaklaşımı var. Bu ikisi yöntem olarak yanlıştır. Üçüncüsü de, içerik olarak şu anda paketin içeriğini bilmiyoruz.
BDP’NİN OLMAZSA OLMAZLARI
AKP paketin içeriği ile ilgili şu ana kadar bilgi vermiş, kamuoyuna da açıklamış değil. Fakat basında yer alan bazı haberler üzerinden ancak bazı değerlendirmeler yapılabilir. Bu da doğru değil. Ortada somut bir şey var, Başbakan'ın açıklamaları. Bu açıklamalar da demokratikleşmeyi değil statükoyu ifade eden açıklamalardır. Devletin tekçi zihniyetini, otoriter yönetim anlayışını ifade eden açıklamalardır. Bunlara da demokratikleşme denilemez.
Bu konu BDP ile ilgili değil. Bu konu gerçekten kamuoyunda
yanlış tartışılıyor. Sadece BDP meselesi değil. Türkiye demokratik
kamuoyunun açığa çıkarttığı çözüm önerileri var. Bunlardan birisi
siyasetin demokratikleşmesi, demokratik siyasetin önündeki
engellerin kaldırılması. Bu çok önemli. Bu seçim barajını, Seçim
Yasası'nı, Siyasi Partiler Yasası'nı, örgütlenme özgürlüğünü
ilgilendiren yasal düzenlemelerdir. Sadece BDP'nin beklentisi
değil, Türkiye kamuoyunun beklentisi. İkincisi demokratik muhalefet
hakkını güvence altına alan yasal düzenlemelerdir. Şu anda Terörle
Mücadele Yasası tam bir toplumla mücadele yasasına dönüşmüş
durumda. Bütün demokratik muhalefetin üzerinde terör estiren yasal
dayanak haline gelmiştir. Bunun kalkması lazım. Düşünce özgürlüğü,
örgütlenme özgürlüğü yok, direnme hakkı, muhalefet etme hakkı
yok.
TERÖRİST DAMGASI
YİYORSUN
Her şey zapturapt altında. Demokratik muhalefet adına yaptığın her
şey terör kapsamında cezalandırılıyor. Terörist damgasını yiyorsun.
Bu kabul edilebilir bir şey değil. Sadece BDP ile sınırlı bir şey
de değil. Bu bir demokrasi sorunu. Zaten biz ikinci aşamaya şöyle
bakıyoruz: Bu sadece doğrudan Kürt sorunu ile ilgili bir şey değil.
Türkiye'nin demokratikleşmesi ile ilgili bir süreçtir, Türkiye
demokratikleşirse, Kürt sorunu da daha kolay çözülür. Bu ikinci
aşamayı sadece Kürtler ve BDP ile hükümet arasında bir süreç olarak
değil, tüm Türkiye demokrasi güçleriyle hükümet/otoriter devlet
zihniyeti arasında bir müzakere süreci olarak görmek lazım ve
herkesin böyle sahiplenmesi gerekir.
MÜZAKERE MASASINDA KALMA AMA ADIM ATMAMA
Hükümet’in siyasi söylemlerine bakarsanız, yine biz kararlıyız söylemi var. Ancak bu kararlılık müzakere masasında kalmaya yönelik gözüküyor. Müzakerenin gerektirdiği adımları atmaya yönelik bir kararlılık göremiyoruz. Problem de buradan çıkıyor. Hükümet, 'Ben müzakereden vazgeçiyorum, görüşmüyorum' demiyor. Müzakere masasında kararlıyız, sorunu konuşarak çözeceğiz, diyor. Demokratikleşmeyi sadece Kürtler için değil, Türkiye'nin ihtiyacı olarak yapacağız diyor. Laf olarak bu var ama icraat yok ortada.
SEÇİM SONRASINA ERTELEME PLANI
Biraz zaman kazanma, seçim sonrasına erteleme yaklaşımı seziyorum. Böyle bir yaklaşım gözüküyor. Ayrıca bundan da ibaret değil, biraz da geleneksel devlet refleksi var ortada. Devletin bu statükosu, tekçi zihniyeti ile AKP'nin örtüşen yanları var, bunun da yarattığı bir sıkıntı var.
1 EYLÜL HALKIN SÖZÜNÜ SÖYLEDİĞİ BİR GÜN OLACAK
BDP'nin yapacağı demokratik muhalefeti yükseltmektir, bu konuda toplumun tüm dinamiklerini açığa çıkarmaktır, mücadelesini de yürütmektir. Önümüzde 1 Eylül var. 1 Eylül halkın sözünü söylediği bir gün olacak. Hem dünya barışını, bölge barışını hem de Türkiye'deki barışı savunan, destekleyen herkesin o gün alanlarda olması, sözünü söylemesi, barışa sahip çıkması lazım. Demokratik çözüm sürecine, özgürlüklere sahip çıkması lazım. Yine Ortadoğu'da yapılan savaşı, Türkiye'de müzakerelerin sonuçsuz kalmasına dair tutumları kabul etmediğini ortaya koyması lazım. Bu nedenle yapılan hazırlıkların bu sene, siyasi ortam nedeniyle çok güçlü 1 Eylül mitinglerine dönüşeceğini düşünüyorum. Bu seneki, 1 Eylül barış mitingleri çok çok güçlü geçecek. Halk tavrını, tutumunu ortaya koyacak. Hem Rojava'daki demokratik mücadeleyi, devrimi sahiplenen, Ortadoğu barışını sahiplenen, hem de Türkiye'deki çözüm ve barış sürecini sahiplenen, bu konuda yapılması gerekenleri ifade eden mitingler olacak.
‘DEĞERLİ YALNIZLIK’ SİYASİ İFLASIN İFADESİ
Çözüm sürecinin etkilenip etkilenmemesinin de ötesinde bir
durum. Kesinlikle Suriye'ye yönelik bir müdahale, Suriye'deki
sorunları derinleştirecektir. Zaten bir iki yıldır korkunç bir
savaş sürüyor, buna uluslararası müdahalenin de etkilenmesi savaşın
boyutunu genişletecektir, savaşı daha derinleştirecektir. Ayrıca
bir çözüm olanağı da açığa çıkarmayacaktır. Çünkü şu anda ortada
bir siyasi çözüm programı var da, bunun önündeki engeller
kaldırılmak için askeri müdahale yapılıyor değil.
Ortada bir siyasi çözüm yok. Ortada ne uluslararası güçlerin ne
Türkiye'nin ne de şu anda savaşın tarafı olanların ortaya koyduğu
bir siyasi çözüm yok. Bu bir çözümsüzlük durumu ve savaşı
derinleştiren bir müdahale olacak. Bu müdahalenin Suriye
halklarının yararına olduğunu düşünmüyoruz. Biz Suriye'de barışın,
siyasi çözümün tarafındayız. Ayrıca Rojava'da, halkın yarattığı bir
demokratik gelişme var. Bunun da askeri müdahale bahanesiyle riske
sokulmasını, herhangi bir işgal hareketi ile karşılaşmasını asla
kabul etmeyiz. Türkiye Suriye'de savaşın tarafı haline gelirse, bu
doğal olarak Türkiye içinde ve çevresinde ciddi karışıklıklar
yaşamasına neden olacaktır.
Türkiye, Suriye'deki savaşın tarafı olursa, Suriye'deki savaşın
tarafları da Türkiye'de bir çatışmanın tarafı haline gelebilirler,
provokatif şeyler gelişebilir. Türkiye böyle bir riskin içerisine
asla ve asla girmemelidir. Şu ana kadar Suriye'de izlediği politika
nedeniyle AKP hükümeti, siyasi ve diplomatik olarak zaten iflas
etti. Bunun Türkiye'ye faturası ağır oldu. Bunu kendileri de
açıklıyor, hatta AKP hükümetinin kalemşörleri de bunu
'değerli yalnızlık' olarak ifade ediyor. Bu siyasi
iflasın ifadesidir.
Fakat askeri olarak yapılacak hatanın yaratacağı fatura çok daha
ağır olacaktır. Bu nedenle, askeri bir müdahalenin, savaşın tarafı
haline gelmesi, Türkiye'yi büyük bir felakete sürükler. Bunun
mutlaka önlenmesi gerekir.
PKK'dan günde 100 silahsız
eylem
KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın, “Hükümet adım atmazsa 1
Eylül’den itibaren, silahın dışında yeni strateji izleyeceğiz”
uyarısının sırrı istihbarat raporları ile
çözüldü.