Genel olarak insanlarda dikkat çeken bir husus var.
Konuşmaya hevesli olma, başkasına direktif verme ve üstünlük
taslama. Halbuki bunlar hem insanlık açısından hem de dinen makbul
görülen şeyler değildir.
Malumunuz insanların yeryüzünde insanca yaşasınlar diye kimi
seçkin kullarını Peygamber olarak seçmiş ve bu muhterem Nebiler
vasıtasıyla insanlığı uyarmış, aydınlatmıştır. Malumunuz şu anda
bile dünyanın kahır ekseriyeti bir peygamberin efsanesiyle yaşamaya
çalışıyor, getirdiği değer yargılarıyla teselli buluyor.
Bir başka dinin mensubu nasıl yaşıyor o bizi enterese etmez;
fakat bir müslümanın yaşantı tarzı diğer müslümanları yakından
ilgilendiriyor çünkü İslam müslümanın şahsında tecelli ediyor.
Bakın bakayım şu anda İslam’ı değerlendiren, İslam’ın özü olan
Kur’an’a mı bakıyor yoksa İslam dünyasının şu andaki haline göre mi
bir değerlendirmede bulunuyor?
Maalesef ikincisini tercih ediyorlar. Ondan dolayıdır ki bir
kere daha düşünmemiz lazım, bir Müslüman olarak kendimize nasıl bir
çeki düzen verelim diye..
Malum tüm peygamberlerde olduğu gibi Peygamberimiz'de de hem
kulluk hem de elçilik vasfı varmış. Çünkü İslam’ın emirlerini
öncelikle bir model olarak Peygamberimiz hayata geçirmiş, Hz.Aişe
(r.a) Resu-ı Ekrem için “O yaşayan
Kur’an’dı” ifadesini kullanmış.
Günümüz müslümanlarına bakıyoruz Peygamber'i model alarak islami
değerleri yaşama geçirmeyi hedef almaları gerekirken, daha çok
elçilik vazifesine sarılıyorlar.
Müslümanlar Peygamber'i bir hayatı örnek alsalardı, Peygamber'in
lisani halini örnek almaları gerekirdi.
Peygamber(a.s), adaleti elden bırakmazdı,
Peygamber(a.s), ibadeti ihmal etmezdi,
Peygamber(a.s), Komşuluk hakkına hakkıyla riayet ederdi,
Peygamber(a.s), insanlara karşı gayet zarif davranırdı,
Peygamber sahabelerine değer verir, onlarla istişare etmeyi
ihmal etmezdi,
Peygamber(a.s), tebliğinde “kavlı
leyin” ile iletişim sağlardı,
Peygamber (a.s), iyi bir eş, iyi bir aile reisiydi.Ne demişti
“En hayırlınız ailesiyle iyi geçinendir, bu konuda da en
hayırlınız beni” demişti.
Peygamber (a.s)’in bu konulardaki hassasiyetini çok çarpıcı,
dikkat çekici örneklerle izah etmek mümkündür, ama yazı uzar diye
kaleme almadım.
Şimdi ibretle bakıyorum günümüz Müslümanları bu nadide
Peygamberi vasıflara çok pasif sahip çıkıyor, boğazdan yukarı
elçilik görevine sarılıyor ve daha çok konuşmayı tercih ediyor.
Acaba bu bir artı değer midir? Müslüman’ın hayatı açısından
inanın İslami değerleri yaşama geçirmeden bir başkasına dikte etmek
ayetin ifadesiyle “kebüre mekten” (büyük
bir günah) olarak nitelendiriliyor.
Yazının başlığı “şehadet” cümlesinden alınmadır. Bir
bütün olarak şehadet cümlesine baktığımız zaman, “Ben şehadet
ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed onun kulu ve
resulüdür.” Bu ifadeye kalben inanmak farz, dil ile söylemek
ise sünnettir.
Ne mutlu kalben sehadet edenlere, şahedetin atmosferinde
yaşayanlara, Müslüman olarak yaşayıp Mümin olarak ölenlere…
Selam ve sevgilerimle