Patronların patronu ’gelir dağılımı eşitsizliği’nden şikayetçi !
Abone olTÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer, "OECD’nin araştırmasına göre Türkiye, Şili ve Meksika’dan sonra en yüksek gelir eşitsizliğine s...
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer, "OECD’nin
araştırmasına göre Türkiye, Şili ve Meksika’dan sonra en yüksek
gelir eşitsizliğine sahip 3. ülke konumunda. Gelir dağılımı
eşitsizlikleri ile sadece makroekonomik politika uygulamalarıyla
mücadele edilemez" dedi.
Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı
Haluk Dinçer ’Türkiye’de Bireysel Gelir Dağılımı Eşitsizlikleri,
Fonksiyonel Gelir Kaynakları ve Bölgesel Eşitsizlikler’ raporunun
tanıtım toplantısında konuştu.
"Ekonomi politikalarının nihai amacı; toplumu oluşturan tüm
bireylerin ve toplumsal kesimlerin refah düzeyinin
yükseltilmesidir" diyen Dinçer "Ekonomi büyürken, bireylerin ve
toplumsal kesimlerin refah düzeyinin nasıl değiştiği merak
konusudur. Büyüme hızı ve kişi başına gelirdeki artışlar, refah
düzeyindeki değişim hakkında genel bir fikir verir. Gelir dağılımı
verileri ise, büyüme sürecinde ortaya çıkan refah artışının,
toplumsal kesimler ve bireyler arasındaki dağılımını ortaya koyması
bakımından önemle irdelenmelidir.Çünkü gelir dağılımında
adaletsizliğin artması, sadece ekonomik değil aynı zamanda politik
ve sosyal sorunlar yaratır. Bu nedenle konuya geniş bir
perspektiften bakılması gerekmektedir" dedi.
"ÜÇÜNCÜ ÜLKEYİZ"
Türkiye’nin OECD araştırmasına göre Şili ve Meksika’dan sonra en
yüksek gelir eşitsizliğine sahip üçüncü ülke olduğunu hatırlatan
Dinçer, "2000’li yıllarda OECD ülkelerinde eşitsizlikler artarken,
Türkiye’de aynı dönemde bireysel gelir dağılımı eşitsizliğinde
düzelme meydana gelmiştir. Bu gelişmeye rağmen Türkiye, gelir
eşitsizliğinin yüksek olduğu ülkeler arasında yer almaya devam
etmektedir. OECD’nin araştırmasına göre, Türkiye halen, Şili ve
Meksika’dan sonra en yüksek gelir eşitsizliğine sahip üçüncü ülke
konumundadır" dedi.
Gelir eşitsizliğinin 2002-2007 arasında azaldığını belirten Dinçer,
"Gelir eşitsizliklerinin varlığı, iktisadi karar alıcıların gelir
eşitsizliğini azaltmaya yönelik daha aktif politikalar oluşturup
uygulamalarını gerekli kılmaktadır. Gelir eşitsizliklerinin sadece
ekonomik büyümenin neticesinde giderileceğini bekleyemeyiz. Çünkü
iktisat literatürü, ekonomik büyümenin gelir eşitsizliklerini
giderici etkilerinin yanında aynı zamanda arttırıcı etkilerinin
varlığına da işaret etmektedir. Bilindiği gibi, 2001 yılında
yaşanan ekonomik kriz sonrası önemli yapısal reformlar devreye
alınmıştır. 2002-2007 döneminde yapısal reformlar devam etmiştir.
Raporumuzun bulgusuna göre; ülkemizde gelir dağılımı
eşitsizliğindeki düzelme 2002-2007 arasındaki dönemde
gerçekleşmiştir. Anlaşılıyor ki, ekonominin arz yönünü
güçlendirmeyi amaçlayan politikalar gelir eşitsizliğini azaltıcı
bir etki yaratmıştır. Ayrıca düşük enflasyon ve faiz ile birlikte,
ekonominin artan potansiyel büyüme oranı bu iyileşmeye katkı
sağlamıştır. 2007-2011 döneminde ise, bildiğiniz gibi büyüme
dalgalı bir seyir izlemiş, potansiyel büyüme düşmüş ve sabit bir
eğilim sergilemiştir. Yapısal reformların da hız kestiği bu
dönemde, gerek küresel ekonomik krizin olumsuz etkileri, gerekse
konjonktürel büyüme süreci, gerekse bireysel gelir dağılımında
durağan bir seyre neden olmuştur. En zengin yüzde 20’lik kesimin
toplam gelirden aldığı pay ile en yoksul yüzde 20’lik kesimin
toplam gelirden aldığı payı karşılaştırdığımızda da benzer bir
sonuca ulaşıyoruz. 2002 yılında 9 katın biraz üstünde olan fark,
2007’de 7 katın biraz üstünde görülüyor. Fakat 2011’e gelindiğinde
aradaki fark aynı düzeyde kalmış. Bir diğer deyişle, zengin ve
yoksul gelir grupları arasındaki fark 2002-2007 döneminde
kapanmaktayken, 2007-2011 döneminde sabit kalmıştır. Toplam
hanelerin yüzde 13’ünü oluşturan, hanehalkı reisi kadın olan
hanelerin eşitsizlik düzeyinin ise erkek olanlara göre daha yüksek
olduğu görülmektedir. Bu veri, bu hanelerin çoğunlukla dar gelirli
gruplar arasında yer aldığının bir göstergesidir" ifadelerini
kullandı.
"ÖZELLİKLE FAİZ..."
Dinçer Sözlerine şöyle devam etti: "Çeşitli üretim faktörlerinin
milli gelirden aldıkları payları gösteren fonksiyonel gelir
dağılımı da raporumuzda yine incelenmiştir. Fonksiyonel gelir
dağılımı, milli gelir içindeki ’ücret, faiz, müteşebbis, tarım
müteşebbisi, emekli ve transfer gelirlerinin’ toplam gelir içindeki
payları hakkında bilgi vermesi açısından önemlidir. Raporumuzun
önemli bir bulgusu şudur; farklı gelir gruplarının gelirleri
arasındaki eşitsizlikten ziyade, gelir gruplarının kendi
içlerindeki eşitsizlikler ekonomi çapındaki gelir eşitsizliğine
daha çok etki etmektedir. Özellikle faiz ve müteşebbis gelir
gruplarındaki eşitsiz dağılım dikkat çekicidir. Müteşebbislerin
heterojen bir yapıya sahip olması, içinde hem büyük ölçekli hem de
esnaf gibi küçük ölçekli girişimcileri barındırması müteşebbis
gelirleri arasında düzey olarak önemli ölçüde farklılıklara sebep
olmaktadır. Faiz gelirleri için de aynı durum geçerli olup, yüksek
ve düşük mevduat sahiplerinin dağılımında ve faiz gelirlerinde
önemli farklılıklar bulunmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’de gelir
dağılımındaki eşitsizlikle ilgili mücadelede öncelik, farklı gelir
gruplarının kendi içlerindeki eşitsizlikleri yaratan sebeplerle
mücadeleye verilmelidir. Bölgeler arasında bireysel gelir düzeyine
göre farklılıkların ise birbirine yakınsamış olduğu görünmektedir.
Ancak her bir bölgenin kendi içindeki bireysel gelir eşitsizlikleri
halen yüksektir.
Gelir eşitliğinin sağlanması sürdürülebilir kalkınma ile çok
yakından ilgilidir ve etkili stratejiler gerektirmektedir.
Büyümenin gelir eşitsizliklerini giderici yönde etki yaratması
için, gelir yaratma süreçlerinin iyileştirilmesine ihtiyaç vardır.
Gelir dağılımı eşitsizlikleri ile sadece makroekonomik politika
uygulamalarıyla mücadele edilemez. Ülkenin üretim kapasitesini
artırması ve ekonomiye potansiyel bir büyüme kabiliyeti
kazandırılması gereklidir ama yeterli değildir.
Ülkemizdeki iktisadi faaliyetlerin daha formel ve daha
kurumsallaşmış bir yapıya kavuşması ve kayıtdışılıkla mücadele
konunun önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Tasarrufların ve
mevduat düzeyinin artırılması ve tasarrufun tabana yayılması, vergi
politikasının ve sosyal nitelikli harcamaların gözden geçirilmesi
konularında da devletin alacağı tedbirler önem taşıyacaktır".
(İHA)