Yine, yeni, yeniden bir yılı geride bıraktık ve yine, yeni ve
yineden bir yıla girdik. Bu yıl da geçen yıl yaptığımız gibi daha
fazla kazanmaya, daha fazla biriktirmeye, daha fazla şeye
sahip olmaya çalışacağız.
Bütün bu koşturmaca içerisinde “Pahom
Sendromlu” bir hayat yaşadığımızın farkında değiliz.
Hep daha fazlasına sahip olmak isteyen ama sonunda hiçbir şeye
sahip olamayan Pahom gibiyiz…
Pahom kim mi?
Anlatayım efendim…
Tolstoy’un “İnsan Ne İle Yaşar” adlı
eserindeki bir kahramanın adıdır Pahom...
Pahom, ucuz fiyattan toprak satın almaya
çalışan aç gözlü bir Rus’tur. Bir gün Başkurtların çok
geniş ve verimli toprakları olduğunu ve kendilerine verilen
hediyeler karşılığında bu toprakları sattıklarını duyar.
Hemen hediyelerle dolu bir araba ile Başkurtların
bölgesine gider ve önüne gelene hediyeler verir. Başkurt
Türkleri bu cömert Rus’u misafir edip, ağırlarlar.
Sabah olur Başkurtların reisi gelir:
- “Sen bize hediyeler verdin. Biz de sana bir hediye vermek
isteriz ama senin için değerli olan nedir onu bilmiyoruz. Sana ne
versek mutlu olursun”, der.
Pahom, içinden gülümser. “İşte tam
sırasıdır,” diye düşünür. Eliyle dere kenarındaki
toprakları gösterir:
- “Oradan biraz toprak verin. İşte o zaman mutlu
olurum”, der.
Oradakiler kahkaha ile gülerler. “İstediğin kadar
toprak senin olsun”, derler. Pahom işi garantiye
almak için:
- “Toprağı bana verdiğinize dair senet isterim.”
-"Olur! Sana senet de veririz.”
- “Ben bir çiftlik kurmak istiyorum. Size biraz da para
vereceğim ama çok geniş topraklar isterim.”
Oradakiler yine gülerler:
- “İstediğin kadar toprak alabilirsin.”
- “Peki genişliğini nasıl belirleyeceğiz?”
Reis devam eder:
- “Şu küreği eline al, gittiğin yerlere küçük bir çukur aç,
akşama kadar gezerek çukur açarak belirlediğin yerin arasındaki
topraklar senin olsun. Ancak bir şartımız var: güneş batmadan tam
buraya dönmen gerek! Eğer güneş battıktan sonra dönersen bütün
paran yanar ve toprakta vermeyiz”, der.
Pahom çok sevinir. Hemen yanına su ve yiyecek
alarak yola koyulur. Dereye paralel giderek aralıklarla küçük
çukurlar açar. Akşama kadar ne kadar yol gitse bu tarlalar onun
olacağı için hem hızlı yürür hem de bu topraklarda
yapacağı çiftliği hayal eder.
Öğlene kadar dereye paralel gider ama sol tarafındaki tepelerden
birine de işaret koymak ister. “Bu tepede bir ev yaparsam bütün
araziyi görürüm. Böylece kimse topraklarıma giremez,” diye
düşünür.
Sırılsıklam ter içinde tepeye çıkar ve işaret koyar. Az ileride
daha güzel bir yer daha görür ama zaman geçmeye
başlamıştır. Pahom, ilerideki o güzel yeri
de almak için koşmaya başlar.
O güzel yeri işaretlerken derenin karşı yakasından da bir yer
alıp, toprakları için gerekli olan suyu garanti eder. Ancak
geciktiğini anlayıp hızlanır.
Göğsü kabarır, nefes almakta zorlanır ama Pahom
dayanır. Sonuçta bir gün zorluk çekecek ama sonsuza kadar zengin
olacaktır.
Güneş ise dağlara doğru hızla gitmektedir. Pahom koşmaya
başlar. Sonunda Başkurt Türklerini sabahki
tepenin üstünde toplanarak kendisine baktıklarını görür. Tepenin
yarısına vardığında güneş batar.
Son bir hamle ile koşarak tepeye çıkar ve sevinir, çünkü bu
tepeden hâlâ güneş görünmekte olduğu için bahsi kazanır.
Başkurt Türkleri alkışlarla kendisini tebrik ederler
ancak Pahom nefes alamamaktadır. Oraya yığılır ve
ölür…
Pahom’u o tepeye gömerler. Onca geniş
araziden aç gözlü Pahom’a tepe üstünde iki metrelik toprak
kalmıştır.
Evet, işte aynen aç gözlü Pahom gibi her şeye
sahip olmak isteyen, daha zengin olmak isteyen,
daha fazla mal sahibi olmak isteyen hayatlar
yaşıyoruz.
Oysa ki ihtiyacımız olan sadece iki metrekarelik bir
toprak…
Ve bu iki metrekarelik toprağa sahip olmak için ise
“Pahom Sendromu” bile yaşamamıza gerek
yok!