Sultan Abdülhamid Han, tahtta bulunduğu zaman
diliminde çok büyük ıslahat ve yeniliklere imza
attı. Sanayiden eğitime, ticaretten ulaşıma varıncaya
kadar yüzlerce proje hayata geçirildi.
Yeniliklerin yapıldığı alanlardan en önemlisi eğitim için
olanıydı. Rüştiye, İdadi ve Darülfünun sistemi yani
günümüzde uygulanan eğitim sisteminin temeli atılmış, birçok okul
açılmış, yeni okul binaları yaptırılmıştı.
Almanya’dan getirtilen bir eğitim
Profesörü bu okullardaki bir yıllık görev süresinin
sonunda Abdülhamid’e bir sayfalık rapor sunar.
Önemli tespitlerle dolu olan bu mektubun can alıcı cümlesi
şudur: "Bu okullarda mevcut müfredatla yetişen
öğrenciler, gün gelir devleti yıkar"
Ve gün gelir bu cümle hakikat olur!
Rüştiye, idadi ve darülfünunlarda yetişen Jön
Türkler, Genç Osmanlılar, İttihat ve Terakkiciler
devleti yıkarlar...
İşin vahametini bir düşünün; devletin bekası için
yetiştirildiği düşünülen gençler devletin katili
oluyor...
HANGİ MÜFREDATLA YETİŞTİLER?
Peki, günümüzde durum farklı mı?
Devletin bütünlüğüne karşı gelip asker sivil demeden on binlerce
insanı öldüren PKK'nın siyasi kolu
HDP ile kol kola yürümeye çalışanlar Türkiye
Cumhuriyeti'nin okullarında yetişmedi mi?
Devletin içinde paralel yapı kurup darbeyle devleti ele
geçirmeye çalışan FETÖ’cüler bu devletin
belirlediği müfredatla okuyarak-okutarak eğitim almadılar mı?
Avrupa ülkelerinde kendi ülkesine ve İslam’a
hakaret eden tipler milli eğitimin belirlediği müfredatla
yetişmedi mi?
Bu müfredat niçin vatan aşkı, millet sevgisi, Allah
korkusuyla dolu gençler yetiştiremiyor?
İlkokul, ortaokul, lise ve üniversite olmak üzere
devletin tezgâhından geçen insanlar niçin devlet, millet
aleyhine çalışıyor?
Milli eğitim bakanları yeni binalar yapmakla, ücretsiz ders
kitapları ve bilgisayar dağıtmakla, akıllı tahtalarla övünüyor ve
başarılı olduklarını söylüyorlar. Ama niçin eğitim müfredatının
değişmesi ile daha kaliteli bir gençlik yetiştirildiğini zikrederek
başarılı olduklarını söyleyemiyorlar!
Neden ahlaki, Allah bilinci, vatan ve bayrak sevgisi
açısından yüreği aşkla, edeple, imanla doldurulmuş gençler
yetiştirilemiyor?
"EĞİTİM" İLE "ÖĞRETİMİ" KARIŞTIRMAYALIM!
Her şeyden önce “eğitim” kavramı, küçük
çocukların öğrenmesi olarak anlaşıldıkça gönle girilemeyecek
demektir.
“Öğretimle” “eğitimi” lütfen karıştırmayalım.
Müfredat gereği öğretilmesi gereken bilgiler ışığında çocuklarımız,
gençlerimiz akıllı tahtalar ve lüks dersliklerden müteşekkil
binalar içerisine alınıyorsa sözümüz yok.
Öğretim kavramı zaviyesinden hareketle
bakıldığında birçok şeyi bir merkeze oturtabiliriz.
Ama hem “Milli” kavramı hem
“Eğitim” kavramının ağırlıkları var ve olması da
lazım.
Çocuklarımız, gençlerimiz Doğu ile Batı arasında kala kalmış ne
tarafa adım atacağını bilemez durumda.
Gençliğin fırtınalı ve delikanlı ruh dünyasında
anlamlandıramadığı ve oturtamadığı boşluk zeminleri
oluşuyor. Ve bu boşluklar farklı ihtiyaçlarla doldurulması
yönünde çoğu zaman yanlış adımlar attırıyor.
Sonrasında ortaya çıkan fotoğraf malum!
Öğretim merkezli hareket edilen okullarımızda
küçük sabiler öğrenmek maksadı ile kapağını açmış oldukları
kitapların cümleleri arasında öyle veya böyle ideolojik
fırtınaların oluşturmuş olduğu dalgalarla
boğuşuyorlar.
Batı'nın kılık-kıyafeti, alfabesi, müziği, dansı, eğitim
sistemi, ahlâk telâkkisi ile bezenmiş müfredat sistemimiz sanki
hâlâ yaşatılıyor gibi.
İttihat Terakki hâlâ canlı mı tutuluyor?
Anadolu coğrafyası yüzyıllardır İslam, iman, adalet,
millet ve ümmet şuuru ile ayakta kalmış. Bu şuurun
“Eğitimi” ve “Milliliğinin”
çocuklarımızın ve gençlerimizin gönlünde taht kurması ve
vatanımızın bekası için değişiklik şart.
Bugüne kadar olduğu gibi başkalarının eğitim ve ideoloji
kaynaklarıyla ruhumuzu doyurmaya ve bu minvalde taklit inşa etmeye
devam edersek mağlubiyetlerin her daim kahramanı
oluruz.