Muhteşem Yüzyıl Kösem dizisiyle birlikte Osmanlı’daki kadın sultanların iktidar mücadeleleri yine merak konusu oldu. Ünlü tarihçi Prof.Dr. Murat Bardakçı, 2012 yılında yazdığı "Valide sultanların oğullarının mezarı başında yaptıkları gizli ritüel neydi?” başlıklı yazısında Osmanlı’nın kadın sultanlarına değindi. Peki, valide sultanların gizli ritüeli neydi? İşte Bardakçı’nın yazısı: Ayasofya’nın ibadete açılması çabaları, bana ayrıntılarını bilmediğimiz ve hakkında bugüne kadar yazılı hiçbir bilgi bulunmayan bir ritüeli hatırlatır: Tahtta bulunan oğulları kendilerinden önce vefat eden valide sultanların oğullarının mezarının başında yaptıkları, “Valide Sultan Duası” denen bir çeşit zikri… Bin küsur senelik mâbedin avlusundaki ve şehrin diğer yerlerindeki padişah türbelerinde birkaç asır boyunca yapılan ama ayrıntıları artık bilinmeyen gizli bir ritüelden bahsedeceğim. Sözünü ettiğimritüele, eskiler “Valide Sultan Duası” derlermiş… KADINLAR SALTANATI “Valide Sultan”, Osmanlı İmparatorluğu zamanında padişahların annelerinin unvanı idi. Oğlunun tahta geçmesinden sonra bu unvanı alan anne haremin en güçlü kişisi olurdu ve hemen her konuda etki sahibi ise, zamanla sadece haremin değil, imparatorluğun da en büyük gücü hâline gelirdi... Osmanlı Tarihi’nde Üçüncü Murad’ın annesi Nurbanu, Üçüncü Mehmed’in annesi Safiye, Sultan İbrahim ile Dördüncü Murad’ın annesi Mahpeyker Kösem ve Avcı Mehmed’in annesi Hatice Tarhan Sultanlar gibi güçlü valideler vardı, bu hanımların iktidarın zirvesinde oldukları devirlere, sonraları “Kadınlar Saltanatı” adı verilmişti. Sözünü ettiğim ve ayrıntıları hakkında bugün artık hiçbir şey bilmediğimiz ritüel, işte bu hanımlara, yani padişahların annelerine mahsustu. Ben, eskilerin “Valide Sultan Duası” dedikleri ritüelin mevcudiyetini hanedanın imparatorluğun yıkılışından önce dünyaya gelmiş olan hanım mensuplarından, yani son sultanlardan işitmiş ve anlattıklarını not almıştım... İşte, son sultanların “Valide Sultan Duası” ile ilgili olarak bana naklettikleri: Valide sultanlar bu ritüeli oğullarının kendilerinden önce vefat etmesi hâlinde yaparlardı… Padişahın cenazesi büyük bir törenle kaldırılıp defnedildikten, hatimlerin, duaların vemerasimin tamamlanmasından sonra herkes çekilir, defin sırasında sarayda bekleyen valide sultan göğsünün üzerinde tuttuğu orta boyda bir bohça ile kabrin başına gelirdi. Cenaze padişahlara mahsus bir türbeye, yani üstü kapalı birmekâna defnedilmişti, valide sultanın gelmesi üzerine içeride hiç kimse kalmaz, herkes dışarıya çıkar, türbenin kapısı da kapatılırdı. Oğlunu kaybetmenin ıstırabı ile zaten perişan halde bulunan anne türbede tek başına kalınca göğsünün üzerinde tuttuğu bohçayı kabrin başucu tarafında yere koyar, kendisi de oraya bağdaş kurar ve bohçayı açardı. CEVAP ARAYAN SORULAR Bohçada değişik renklerde çok sayıda taş vardı ve ritüel işte o anda başlardı... Taşları belli bir kurala göre gruplara ayırıp önüne dizen valide sultan içinden ama fısıldarcasına bazı dualar okur, her duadan sonra taşların yerini değiştirir, dualar birbirini takip eder, taşların yeri devamlı değişir ve zikri andıran bu ritüel tamamlandıktan sonra valide sultanın ellerini çırpması ile kapılar açılır, üzüntüden helâk olmuş anne türbeyi terkeder ve hem oğlunu hem de iktidarını kaybetmiş halde kendisini bekleyen meçhul istikbale uzanırdı. Zira padişah olan oğlunun ölümünden sonra artık Topkapı Sarayı’nda kalamayacak, büyük ihtimalle Bayezid taraflarındaki “Eski Saray”a nakledilecek ve hayatının sonuna kadar dışarıya adımını atamayacaktı! Padişahın mezarı başında yapılan bu ritüel hakkında bildiğimiz tek bir şey daha var: Duanın bir valide sultandan kendisine ilk erkek torunu vermiş olan geline yani padişahın hanımına ders verir gibi öğretildiği ve nesilden nesile böyle devam ettiği… “Valide Sultan Duası”nın geçmişi neye dayanıyordu? Türkler’de İslâmiyet öncesi devirlerde hâkim olan gelenekler ile bir alâkası var mıydı? Evlâtlarını kaybettikleri için zaten helâk olan anneler oğullarının mezarının başında tek başına kaldıkları zaman ne okuyorlardı? Türbeye bohça içerisinde getirdikleri taşlar ne idi? Bu taşları hangi kurala göre diziyorlardı ve taşlar duadan sonra ne yapılıyordu? Bunların hiçbiri bugün artık bilinmiyor, üstelik son valide sultan duasının ne zaman, hangi valide tarafından hangi padişah için yapıldığı hakkında da elimizde bir kayıt bulunmuyor. Padişah olan oğlu kendisi hayatta iken ölen son padişah, 1807’de tahta çıkan, bir sene iki ay hüküm sürdükten sonra kardeşi İkinci Mahmud tarafından 1808’in 15 Kasım gecesi idam ettirilen Dördüncü Mustafa idi… HEPSİ BUNDAN İBARET Dördüncü Mustafa’nın annesi olan ve Ayşe Sîneperver yahut Nüketsezâ ismini taşıyan valide sultanın, oğlunun Bahçekapı’daki türbesine gidip bu ritüeli yapmasına izin verildi mi, bilmiyoruz... Osmanlı tarihinde sosyal hayat ile ilgili konuların gölgede kalmış, bilinmeyen ve unutulmuş âdetlerinden olan “Valide Sultan Duası” hakkında benimsaray devrini görmüş yaşlı sultanlarından öğrendiklerim bunlardan ibaret… ORTA ASYA’DAN MI GELİYOR? Padişahın mezarı başında yapılan ritüel hakkında yazdıklarım, bazı tarikatlerdeki zikir şekillerini bilenlere pek yabancı gelmemiş ve “Valide Sultan Duası” ile Nakşibendîler’e mahsus “Hatme-i Hâcegân” arasındaki benzerliği herhalde farketmişlerdir... Bu sayfada, “Hatme-i Hâcegân” hakkında kısa bir bilgi yeralıyor. Her iki ritüel arasında bir bağlantı bulunduğunu iddia etmiyorum ama Nakşîliğin asırlar öncesinin Orta Asya’sına dayanan bir Türk tarikati olduğu göz önüne alınırsa, Vâlide Sultan Duası ile Hatme-i Hâcegân arasında bir münasebet bulunabileceğini de gözardı etmemek gerekir… “HÂCEGÂN”ın, yani geçmişte yaşamış büyük hocaların öğrettikleri hatim şekli demek olan “Hatme-i Hâcegân”, Nakşibendîlikte cemaatin halka halinde yaptığı temel zikirlerindendir. Esasları 12. asırda Orta Asya’da, Buhara yakınlarındaki Gücdevan köyünde dünyaya gelmiş olan ve Abdulhâlik Gücdüvânî tarafından tespit edilmiş olan Hatme-i Hâcegân, hatmeye katılan ve okunacak bazı sureleri bilenlerin sayısına göre “büyük hatme” ve “küçük hatme” diye iki şekilde yapılır. Sureleri bilenlerin sayısı 11’den az ise hatme “küçük”, fazla ise “büyük” olur. Her iki hatmede de okunan surelerin sayısını takip etmek maksadıyla 100 adet taş kullanılır ve hatme en basit izahı ile şu şekilde yapılır: Taşlar yere halka halinde oturmuş olan cemaate eşit sayıda dağıtılır, zikre katılanlar zikri idare edenin yahut imamın verdiği talimata göre kendilerine düşen sureleri, salâvatları veya diğer duaları sadece kendilerinin duyabilecekleri şekilde ve ellerindeki taşların sayısına göre birkaç defa okurlar. Zikrin tamamlanmasından sonra genellikle 25 adet “estağfirullah” çekilir, taşlar da bu sırada dağıtıcı tarafından şeyhin veya imamın önündeki sepete konmuş olur ve hatme tamamlanır. AYASOFYA'DAKİ MEZARLARIN TAM SAYISI HALA BİLİNMİYOR AYASOFYA Camii’nin bahçesinde padişahlara ait üç, şehzadeler için de bir türbe bulunuyor ama daha sonraları türbe haline getirilen ve iki padişahın defnedildiği kilise vaftizhanesi ile beraber türbe sayısı beşe çıkıyor; buralarda defnedilenlerin adedi de 140’ı geçiyor. Ve, açık söylemek gerekirse Ayasofya’da padişahların, eşlerinin ve bazı sultanlar ile şehzadelerin dışında yatan diğer hanedan mensuplarının kim oldukları ve mezarların gerçek sayısı da hâlâ bilinmiyor. İşte, son uykularını Ayasofya’nın avlusunda uyuyan hanedanmensuplarından bazıları: İkinci Selim Türbesi: Kanuni Sultan Süleyman’ ın oğlu İkinci Selim ile hanımı Nurbanu Sultan da dahil olmak üzere 42 adet sanduka var. Üçüncü Murad Türbesi: İkinci Selim’ in oğlu Üçüncü Murad ile karısı Safiye Sultan, Üçüncü Murad’ ın 21 kızı, oğlu Üçüncü Mehmed’in tahta çıkar çıkmaz idam ettirdiği 19 kardeşi ve kim oldukları bilinmeyen diğer 12 hanedan mensubunun mezarı burada. Türbede yatanların tamamının 50’den fazla olduğu tahmin ediliyor. Üçüncü Mehmed Türbesi: Üçüncü Mehmed, karısı ve Birinci Ahmed’in annesi Handan Sultan’ ın diğer akrabalarıyla birlikte son uykusunu uyuduğu türbede tahminlere göre 26 kişi yatıyor. Şehzadeler Türbesi: Mezarların sayısı tam olarak bilinmiyor ve beş kişinin mezarının bulunduğu düşünülüyor. Vaftizhane: Ayasofya'nın kilise olduğu devirlerde “vaftizhane”, fetihten sonra da “yağhane” olarak kullanılan mekânda iki padişah, Sultan Birinci Mustafa ile Sultan İbrahim, sayıları 12’nin üzerinde tahmin edilen diğer hanedan mensuplarıyla birarada yatıyorlar.