Geçen Perşembe günü “Ulucamiye” gitmiştim.
Ulucami; İslam inancına göre “beşinci haremi
şerif” konumda olup, manevi havası yüksek Sahabeyi
Kiram'ın namaz kıldığı avlusunu da katınca on bin insanın birlikte
secde edebileceği bir cami. İmkanınız varsa sadece Ulucami'yi
görmek için Diyarbakır’a gelseniz değer.
Namaza daha bir saatlik zaman kaldığını fark edince Mesudiye
Medresesi'ndeki “El Yazması Eserler Müzesi'ne”
gittim.
Osmanlıca ve Arapça yazılan şiir nesir bu eserler elle yazılmış
eserlerdir. Tabi okurken kem küm ederek okudum maalesef, çünkü
cumhuriyetle birlikte harf devrimi olunca Osmanlı kültür ve
tarihine yabancı kaldık. Latin harfler bize ne kazandırdıysa
artık.
Ben onun üzüntüsünü yaşarken içeride birçok eserin çeviri
halleriyle satışa sunulduğunu gördüm.
Üzerimde sadece 20 TL vardı ve ben 20 TL’ye
Tuhfetü’l-Memluk adında siyasetname temalı
bir kitap aldım. Üzerimde para bitti, ama olsun dedim bir de baktım
ki post makinesi var, ödemeyi kredi kartıyla yapıp 20 liramı geri
aldım.
Camiye giderek kitabımı okumaya başladım, yanı başıma gelip
selam ve dua ile oturan birini gördüm, hafız olduğunu fark edince
10 lirayı kendisine verdim. Daha sonra randevu üzeri camide bir
araya geldiğimiz bir vatandaşımızla Diyarbakır Kültür Tanıtım
Musiki Derneği (DİKTUM-DER)’e gittik, bize ayran ve patlamış mısır
ikram edildi. Ben kasaya yaklaşırken, “inşallah borcumuz 10
liradan fazla değildir” dedim bir de baktım ki 10 TL
yazıldı, üzerimdeki 10 lirayı da oraya verdim.
Ben bir çok derneğe üye olduğum gibi DİKTUM-DER’e üyeyim genelde
yardım amaçlı ikram aldığımız zaman gönüllü olarak biraz fazla
veriyoruz. Helalı hoş olsun.
Asıl meseleye gelelim. Bu siyasetname kitabını okumaya başladım,
bir de baktım ki sultandan tutun valiye kadar her düzeydeki
yöneticilere yazılan eserler varmış, bizde de sorun genellikle
burada olunca daha bir keyifle okumaya devam ettim. Bir kısmını
sizinle paylaşmak istiyorum.
Osmanlı yönetim tarzı şu dört ilkeye dayanıyormuş: liyakat,
istişare, denetim, adalet.
Maalesef biz liyakatı; yandaş
İstişareyi; ben bilirim,
Denetimi; iş olsun diye yaparken.
Adaleti de ne hale getirdiğimizi siz söyleyin dilim
varmıyor.
Halbuki akıl, iman ve vicdanla ele alındığında bu dört kavram
devlet yönetiminde olmazsa olmaz kavramlardandır ve nitelikli bir
yönetim için daima geçerliliğini korumaktadır.
*Liyakat yoksa kim kimin istişaresinden faydalanacak,
*İstişare yoksa ayrı ayrı akılla düşünenler farklı farklı yol
yöntemler ortaya çıkacaklar, bir kısmı başarı bir kısmı da
başarısızlıkla sonuçlanacak,
*Denetim olmazsa iyi idareciler taltif edilemediği gibi, yanlış
yapanların da cezalandırılması mümkün olmayacak,
*İlk üçü olduğu halde adaletle davranılmaz, ona göre kararlar
verilmezse bir değeri kalır mı?
Yüzyıllar boyu devasa bir coğrafyayı bu ilkelerle ecdad idare
etmişken biz Anadolu’yu neden idare etmeyelim.
Bin bir sıkıntımız varsa bu ilkelerdeki aksaklıktan ileri
geldiğine inanıyorum. Bu değerlerin yerini bulması için de ahlak ve
dini değerlerin ön planda olduğuna da dikkat çekiliyor.
Kitaptan aldığım bilgiye göre tarihimizin akışı içinde yazılmış
birçok siyasetname var, cumhurbaşkanımızdan tutun valimize,
muhtarımıza kadar muhakkak baş uçlarında bir siyasetname olması
gerektiğine inanıyorum.
Ben uzun zamandır bir proje çerçevesinde muhtarlarımızı
aydınlatarak “muhtarın el kitabı” adlı bir
Siyasetmane vermek istiyordum, bu kitap benim motivasyonumu
artırdı.
Durma arkadaş durma! kimin elinde ne geliyorsa yapmakla
yükümlüdür. Benim yaptığım da budur. Tekerleği yeniden icat etmeye
gerek yok, değerlerimiz bize yeter.
Selam ve selametle kalın.