Ortaylı gazetecilere konuşmayacak
Abone olÜlkemizin önde gelen tarihçilerinden İlber Ortaylı, bundan sonra 'iyiniyetli gazetecilere dahi cevap vermeme kararı' aldı.
Ülkemizin saygın tarihçilerinden İlber Ortaylı, bundan böyle
tanımadığı iyiniyetli gazete muhabirlerine
dahi konuşmayacağını açıkladı. Geçen hafta başına gelen
talihsiz bir olayı anlatan Ortaylı, sitem etti ve şunları
yazdı:
Yazı: İlber Ortaylı
Kaynak:
Geçen hafta başıma gelen bir olay bir kez daha gösterdi ki, basın
mensupları kendi içlerinde bazı kuralları tespit edip bunlara
şiddetle uymak ve uyulmasını sağlamak zorundalar
1983 yazında birkaç ay süreyle Milliyet gazetesinde çalışmıştım.
Dikkatimi çeken bir husus vardı. Gazetede dizgi ve tashih işleri
ile uğraşanlar işleri gereği kelime oyunlarını çok iyi beceriyordu.
Basın emekçilerinin mavrasını izlemek, üniversiteden istifa ettiğim
hüzünlü yaz aylarında benim için büyük bir eğlenceydi. Türk dilinin
tadını çıkaranları gördükçe ben de dilimi daha çok sevdim. Doktora
çalışmam ve makalelerimde kullandığım sıkıcı ve kuru üslubu o yaz
terk ettiğimi, daha doğrusu o üslubun sıyrılıp üstümden düştüğünü
hatırlıyorum. Nitekim, o aylarda kaleme aldığım "İmparatorluğun En
Uzun Yüzyılı" ve "İstanbul'dan Sahifeler" adlı kitaplarda bambaşka
bir üslup ortaya çıktı. Etrafta işe yaramaz insanlar vardı ama
gayet zeki, işine düşkün ve haber kaynağını ısrarla izleyen
saygıdeğer genç gazeteciler tanıdım.
Duyduklarını hemen bire beş katıp yazanlara dikkat
Bizden evvelki kuşak içersinde ise, gazeteciliğin modeli olanlar
vardı. Kendilerine yazılmamak kaydıyla söylenenleri zihinlerinde
tutar ve seneler sonra diğer gelişmeleri bu bilgiyle çok iyi
değerlendirirlerdi. Tanıdığımız önemli gazetecilerimizin hemen
hepsi böyleydi.
Derken devran değişti. Gazetecilikte bir an evvel maaşlı
muhabirliğe geçmek ve yer tutmak isteyen aklı evvel gençler türedi.
Duyduklarını hemen bire beş katıp yazıyorlardı. Kendilerine tavsiye
mahiyetindeki sözleri aklı sıra çarpıcı demeçler diye yazıişlerine
aktarıyorlardı. Birtakım devlet adamları, hele hele ağzı yanan
sanatçılar ve akademisyenler gazeteci görünce kaçmaya başladılar.
Bunlardan genç bir gazeteci hanım kızımız, rahmetli Nimet Arzık'ın
dostça bir yardımla "kayıt dışı" saklaması için aktardığı bilgileri
daha o gün gazetesine geçirdi. O dönemin kapkaççılığı basına da
giriyordu. Genç gazeteci bu bilgileri anında gazetesine iletti.
Birkaç yıl önce bile bir genç gazeteci kendisine güvenen kıdemli
meslektaşlarına bu saygısızlığı ve küstahlığı yapamazdı. Nimet
hanımın çok üzüldüğünü hatırlıyorum. Beriki ise, flaş
haber sayesinde iki gün şöhret oldu ama üçüncü günden itibaren bir
daha iflah etmedi.
Sanılanın aksine kurnaz geçinenlerin uzun vadede en çok çukura
yuvarlandığı sektör basın ve hekimliktir. Böyleleri üniversitelerde
ekmek bulsalar da, kolay edindikleri "alim" şöhreti çabuk söner.
Böylelerine hâlâ rastlanıyor. Demeç istediklerini pek belirtmeden,
akıl sorar gibi yapıyorlar. Bir bilgi aktardığınız zaman; "Yalnız
bu demeç değildir, o değerde de görmüyorum, sadece araştırmanıza
ışık tutar" gibi bir notu da pek kaale almıyorlar. Çünkü, zaten
araştırmacı gazetecilik yaptıkları ve yapabilecekleri de yok. O
anda ağızdan kaptıklarını çığırtkan bir girişle sütuna
aktarıyorlar.
Böylelerinin basın piyasasından ayıklanması, öbür iyi niyetli ve
yetenekli gençlerin düzgün bir meslek ortamında yaşayabilmeleri
için gereklidir. Onlar da başka işlere girebilirler. Kendisine
itimat edilerek verilen bir bilgiyi veya benim aktardığım gibi
ansiklopedik bir bilgiyi "çarpıcı açıklamalarda bulundu" diye
pazarlamak iş ahlakına uymaz ve aslında ne olursa olsun bu meslekte
pek bir gelecek sağlamaz.
Hiç tasvip etmediğim bir olayla karşılaştım
Son zamanlarda basında bu gibi bir-iki vakaya çarptım. Fakat hiç
tasvip etmediğim bir olay bu hafta Vatan gazetesinde; "Ermenilerin
Alman Nazileri ile ortaklık yaptığını" benim ağzımdan çarpıcı bir
açıklama diye ilan eden Safile Usul adlı gazeteci bayandan
kaynaklanıyor. Kendisini tanımıyorum. Telefonu açtı. ATO Başkanı
Sinan Aygün'ün DVD olarak dağıtımını sağladığı "Sarı Gelin" adlı
bir belgeselde; Ermeni-Nazi işbirliğinden örnekler verildiğini, bu
hususta ne diyeceğimi sordu. Bazı halde ne diyeceğiniz çok iyi
anlaşılmıyor. Çünkü karşınızdaki her şeyi bilmeye çalışan ama hiç
bilmeyen biri olunca fizikten veya tarihten bahsetmişsiniz fark
etmez. İkinci Dünya Savaşı'nda Yahudiler ve Çingeneler dışında
Avrupa'nın bütün küçük halklarından bu işbirliğini yapanlar çıktı.
Antisemitizm Ermenilerin uzak kaldığı bir akım değildi, "Ama bu
keyfiyet beni kesinlikle ilgilendirmiyor. Benim Ermenilere
karşıtlığım yok. Ben sadece bize isnat edilen haksız bir
soykırım suçlamasıyla dertleniyorum" dedim.
Bu son cümleyi Safile Usul kullanmış. Yalnız görünen o ki, çok saf
olmayan bir biçimde; kendisine bir demeç vermediğimi sıkı sıkıya
tembih ettiğim halde, perşembe günü bir demeç çıkarmış. ATO'nun
DVD'sinden haberim yok. Bilmediğim şey üzerine konuşmam. Araştırmak
istiyorsa başka bazı kaynakları tavsiye ettim. Tabii, ben böylece
ucuz gazeteciliğin bir örneğini daha yaşadım.
İyi niyetli genç gazetecilere bile cevap veremeyeceğim
Anlaşılan bundan sonra iyi niyetli genç gazetecilerin de
telefonlarına cevap veremeyeceğim. Basın mensupları kendi içlerinde
bazı kuralları tespit edip bunlara şiddetle uymak ve uyulmasını
sağlamak zorundalar. Aksi takdirde yapılan gazetecilik değil, laf
ebeliği oluyor.
Bu güzel pazar gününde tatsız bir konuyla sizi meşgul ettiğim için
müteessirim. Ne yazık ki, basında genç arkadaşlarımızla her zaman
güvenli bir bilgi alışverişine giremiyoruz.