Ömer Vehbi Hatipoğlu'ndan yolsuzluk çıkışı!
Abone olEski Milletvekili ve İslamcı yazar Ömer Vehbi Hatipoğlu'ndan çarpıcı yolsuzluk açıklaması: "Yolsuzluk hırsızlık değil ahlaksızlıktır"
HATİCE KÜBRA
TWİT-ÜL HAVADİS - Eğitimci, yazar, şair ve siyasetçi... Refah
Partisi ve Fazilet Partisi'nden 20. ve 21. dönem Diyarbakır
Milletvekilliği yapan Ömer Vehbi Hatipoğlu, İslamcı camianın içinde
Kürt sorunu ve çözüm süreci tezlerini de ilk dillendiren isim...
Son dönemde özellikle bulunduğu camiaya içeriden getirdiği
eleştirel yazılarla dikkatleri üzerine çeken Ömer Vehbi
Hatipoğlu'yla İslamcılık üzerine bir söyleşi
yaptık.
İslamcılığın bugün geldiği noktada en büyük eksikliğinin
"insan yetiştirme" amacından uzaklaşmak olduğuna
dikkat çeken Hatipoğlu, yolsuzluklarla ilgili de çarpıcı
açıklamalarda bulundu. "Bir imar yolsuzluğuyla belediyenin
imkanlarını kullanarak milyonlar kazanmak bireysel hırsızlık değil
bunun adı ahlaksızlıktır" diyen Ömer Vehbi Hatipoğlu yeni
nesile mensubu oldukları dinin bir aksesuar olmadığının öğretilmesi
gerekliliğinin altını çizdi.
-Bazı cemaatler "emin" sıfatını zedelemek için
ellerinden geleni yaptılar!
-Yolsuzluk hırsızlık değil
ahlaksızlıktır
-Kapalı kapılar ardında ihale
pazarlığı yapıyorsan dünyanın en ahlaksız
insanısın!
-Cemaatler insan
yetiştirmeyi bıraktı, kurum büyütmeyi hedefledi!
-Haram parayla cami yapılamaz!
-Hırsızlığı aklayacak temizlik malzemesi henüz icat
edilmedi!
Ömer Vehbi Hatipoğlu'yla yaptığımız söyleşinin ana
başlıkları bu şekilde. Şimdi söyleşiyle sizleri baş başa
bırakıyorum...
"MÜSLÜMANLAR
MÜSLÜMANLAŞMALI"
-Siz bir yazınızda "müslümanların
müslümanlaşması" gerektiğini söylediniz. Bundan kasıt
neydi?
Anadolu özelinde müslümanlık atadan kalma bir miras gibi
algılanır. Bu müslümanlık çoğu zaman bir aksesuar gibi, dini bir
nitelendirme aracı olarak kullanılır. Ben Türkiye
müslümanlarının önemli bir bölümünde müslümanlığa ciddi bir
bağlılık, istek görüyorum ama bu adeta platonik bir aşk
gibidir. Neye inandığını, neye inanması gerektiğini
bilmeden sevmektir.
Müslümanların müslümanlaşması derken, İslamın temel değerlerine
uygun bir müslümanlıktan bahsediyorum. Müslümanların
yeniden müslümanlığı ve İslamı keşfetmeleri gerektiğine
inanıyorum. Kendi İslam algılarını, Kur'an ve sünnete
götürerek yeniden test etmeleri gerektiğini söylemeye
çalışıyorum.
FUTBOL TAKIMI TUTAR GİBİ DİN
TUTUYORUZ
-Sizin bahsettiğiniz müslümanlığı
bugün yaşanan müslümanlıktan ayıran nedir?
Müslümanlık salt bir inanış işi değildir. Bizde malesef, böyle
algılanıyor. Müslümanlık bir yaşam biçimi, bir hayat tazrı bir
duruştur, bir tavır alıştır. Olaylar karşısında nerde, niçin, nasıl
duracağını size belirleyen eğer temel değerleriniz değilse o zaman
müslümanlık iddianızda sahici olamazsınız.
Çok sade bir misal vereyim "Allah için sevmek Allah için
buğzetmek" İslam'ın temel ilkelerinden biridir. Şimdi
soruyorum biz hakikaten bütün sevgilerimizi ve düşmanlıklarımızı
Allah için yapıyor muyuz? Biz futbol takımı tutar gibi din
tutuyoruz. Bu öteden beri böyle.
İKTİDARIN NİMETLERİYLE KARŞILAŞAN
İSLAMCILAR...
-Geçmişle kıyasladığımızda
İslamcılık'ta en büyük kırılma nerede
yaşandı?
Türkiye bir süreç yaşadı. 1970'ler ile 90'lar arasında 20 yıllık bir süreçte daha billurlaşmış, kristalize olmuş bir İslam anlayışı gelişmeye başladı. Bu uzun süren 50 yıllık bir zulüm döneminden sonra, müslümanların İslamı yeniden keşfetmesiyle ortaya çıktı. Bütün cemaatler, bütün mütedeyyinler, dindar kesimler insan yetiştirmeyi proje haline getirdiler.
-Bu projeyi biraz daha açabilir
misiniz?
Ev sohbetleriyle, kültür toplantılarıyla, vakıflarla, derneklerle, gençlik kuruluşlarıyla bir Kur'an ve sünnet çizgisi takip eden informal bir eğitim uyguladılar kendi müntesiplerine. Dolayısıyla o nesil İslam'ı ana kaynaklarından bire bir öğrenerek, dini bir hayat tarzı olarak benimseyerek yetişti. Yetişti de ne oldu?
Bugün Türkiye'nin bürokrasisinde, siyasetinde hatta iş
dünyasında çok etkili isimler o günler yetişen
nesillerdir. Gel gör ki bu nesil bir anda iktidarla
yüzleşti. İktidarın nimetleriyle karşılaştı. İktidarın
nimetleriyle karşılaşınca ayrı bir dünya keşfetti. Ve
rejim karşısında ana muhalefet konumundaki İslamcılık, rejimle
müttefik, devleti idare eden bir kadro gibi algılanmaya
başladı.
-Yetişirken buna hazırlıklı değiller miydi?
Hayal buydu ama bence bu hayal erken geldi, erken doğum
oldu. İmkan ve yetişme açısından söylüyorum. O
neslin büyük bir bölümü bozulmadı, Allah var. Şu anda da
hala aynı 10 yıllık tavırlarını sürdürüyorlar. Ama bir bölümü de bu
kapitalizmin çarkı arasında İslamcılığını kaybetti. Problem bu
değil. Benim asıl üzerinde durduğum problem, o yeni nesil
yetiştirme çalışması durduruldu.
İNSAN YETİŞTİRMEKTEN DEVLET
YÖNETMEYE
-Tam olarak ne zaman durdu bu insan yetiştirme çabası?
Ben bunu Refah Partisi'nin yerel yönetimlerde iktidar olmasından
sonraki o tarihlerden başlatıyorum. İnsan yetiştirmekten
vazgeçti, devleti yönetmeye talip olan bir kadro haline
dönüştü. Onların çocukları, bizlerin çocukları, torunları
bizim geçtiğimiz zorlu yollardan geçmediler. Daha rahat, daha
huzurlu bir dünyada hayatlarını geçiren nesiller, geçmişte yaşanan
acılardan, ödenen bedellerden haberdar değillerdi. Şu anda da
haberdar değiller.
RAHAT İÇİNDE BÜYÜYEN BİR NESİL
GELDİ
-Bedeller ödeyen bir nesil neden
çocuklarını bu konularda uyarmadı?
"Mum dibine ışık vermez" derler ya, başkasının
çocuğuyla uğraşmaktan kendi çocuğuyla uğraşamadılar. Ama temel esas
şu; cemaatler insan yetiştirne işini sürdürmediler.
Cemaatler insan yetiştirmeyi ikinci plana iterek kendi
varlıklarını güçlendirecek kurumsallığa yöneldiler.
Radyo-televizyon kurmak, yurtlar kurmak, daha da büyümek...İnsanı
büyütmeyi bırakıp da kurumu büyütmeye kalkarsanız yanlış yatırım
yaparsınız. Ondan dolayı bir nesil kurudu, arkası
gelmedi. Kendinden önceki neslin yaşadığı sıkıntılara,
acılara göğüs geren bir nesil yok. Rahat içinde büyüyen bir nesil
var. Onlar için de İslam entellektüel bir cazibe olur ancak.
Öğrenmek için İslam öğreniliyor. Ama İslam bu değil.
ERDOĞAN'IN "DİNDAR NESİL"
SÖYLEMİ
-Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlığı
döneminde "dindar nesil" yetiştirmeyi gündeme getirmişti. Bu sizin
bahsettiğiniz "insan yetiştirme" ile aynı hedefe mi tekabül
ediyor?
2007'den sonra Tayyip Bey dindar bir nesil ifadesini kullandı ve
çok ciddi eleştirilere maruz kaldı. Aslında bu Tayyip
Bey'in sıkıntıyı çok yakından gördüğünü, teşhis ettiğini ve tedavi
için adımlar atmak istediğini ortaya koyuyor. Bu Türkiye
için çok büyük bir kazanım. Bir ülkenin Başbakanı, (o dönem için
söylüyorum) bu eksiği tespit etmişse ki etmiş, burda bu eksiği
giderebilecek mekanizları kurabilme imkanına sahiptir.
Fakat bu hükümetle, Tayyip Bey'le ilgili bir durum değil.
Benim bahsettiğim dindar olan müslümanın müslümanlığının bilincine
varmasıdır. Bu sivil toplum kuruluşlarına, vakıflara,
derneklere düşen bir iştir. Devlet bunun için zemin
hazırlayabilir ama iş orada bitmiyor. Yeniden bu ülkenin yüreği
yanık insanları, insan yetiştirme projesini hayata
geçirmelidir.
BAZI CEMAATLER DEVLET İMKANIYLA
DEVLEŞTİ
-Peki İslamcı
camiadaki sivil toplum kuruluşları bu misyonu neden yerine
getirmedi, buna ihtiyaç mı
duymadılar?
Eskiden cemaatlerin çok büyük bir bölümü eşit şartlarda bir çalışma içindeydi. Hepsinin ortak olduğu bir şey vardı. Burs veriyorlardı, fakir öğrencileri yetiştiriyorlar, okutuyorlardı, gençlere İslam'ı öğretiyorlardı. Daha sonra bazı cemaatler devletin imkanlarını kullanarak bir anda devleşti. Bunun üzerine diğerleri de "onun elindekiler niye bizde olmasın?" diye bir yarışa girdiler. Ve bu yarış insan yetiştirme projesin geri plana itti, kurumsal büyüme ön plana çıktı. Eskiden yetiştirdiğin insanın kalitesi ile ölçülürdünüz. Şimdi kurumun büyüklüğüyle ölçülüyor her şey. Ne kadar okulu var, ne kadar yurdu var...
Geçmişte bir İlim Yayma Cemiyeti, Birlik Vakfı, Milli
Gençlik Vakfı vardı mesela. Bugün bu ülkeyi yöneten
bürokratik kadronun büyük bir bölümü Milli Gençlik
Vakfı'nda eğitilmiş insanlardır. Bunların kocaman
plazaları yoktu ama orada insan yetişiyordu.
MÜSLÜMANLIK BİR AKSESUAR
DEĞİL
-Yeni nesiller için bu anlamda yapılması gereken ilk şey ne sizce?
İktidar ve nimetlerine talebi bir taraf bırakıp, önce sahih anlamda müslümanlığın ne olduğunun kavratılması gerekir. Biz çocuklarımıza kısa sürede müreffeh bir hayatın yollarını öğretmeye çalışıyoruz. Bu yanlıştır. Biz çocuklarımıza mensubu oldukları dinin bir aksesuar olmadığını, bir rozet olmadığını, o dinin onlara başka sorumluluklar da yüklediğini öğretmeliyiz. Bu bir kimlik sorunudur. Müslümanlık kimliğinin yeniden inşası gerekir. Yani medeniyet değerlerimize dayalı bir hayat tarzını önce kendimiz sonra yeni nesile uygulatmamız gerekir. İlaveten de bunu bütün dünyayı örnek olarak göstermemiz lazım
-Bu söyledikleriniz yapılmazsa gelinecek noktayı nasıl görüyorsunuz?
Bir süre sonra atalarımızın bir dini vardı söylemlerine dönüşür
Türkiye. Bugün birçok insanla karşılaşıyoruz, sohbet ettiğimizde
diyor ki: "Benim annannem de namaz kılardı, benim dedem de
hacca gitmişti" Bunu bir müslümanlık kimliği olarak
anlatıyor ve mişli geçmiş zamandan bahsediyor. Sanki o
müslümanlık bugün yokmuş gibi. Bizim dindar ailelerin
çocuklarının da 30 yıl sonra "benim babam da müslümandı,
benim babam da namaz kılıyordu" demesini istemiyorsak o
zaman yeni nesilleri de İslami şuurla yetiştirmek gerekiyor.
PLAZALAR İNŞA ETMEKLE
MEŞGULSEN...
-Son dönemde İslamcı camiaya "lüks
düşkünlüğü" eleştirileri de gelmeye başladı. Bunu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Biz mahallelerdeki, evlerdeki iftar sofralarına misafir olarak
büyüdük. En lüks tavrımız iftar çadırında yemek
yemekti. Şimdi bizim müslümanlarımız 5 yıldızlı
otellerin lobilerinde güya iftar veriyorlar. Kime
veriyorlar? Belki hayatı boyunca açlık hissi duymamış
insanlara iftar sofraları düzenliyoruz. Bunu da bir dini
etkinlik gibi algılamaya başladık. İslam bu değil.
İslam cami önünde açılmış bir mendile 5-10 lira atarak, görevini
yerine getirmiş olmanın rahatlığını yaşatmaz adama. Müslümanlık
bambaşka bir şeydir. Sen mahallendekinden, akrabalarından
haberdar değilsen, dünyadaki müslümanların yaşadığı zulümlerden
bihabersen, gökdelenler, plazalar inşa etmekle meşgulsen ama o
plazanın yanı başında gecekonduda yaşayan insanın acısından
haberdar değilsen bunun adı ne müslümanlık ne İslamdır.
Çünkü İslam aynı zamanda ahlaktır.
AHLAKSIZLIK YETİMİN MALINA EL
KOYMAKTIR
Ahlak nedir? Biz Türkiye'de sokağa çıktığımızda kime ahlaksız
diyoruz? Cinsel konularda sapkınlık ya da sapıklığı olana ahlaksız
diyoruz. Hayır, o değildir. Ahlaksızlık yetimin malına el
koymakıtr, zulmetmektir. Allah yokmuşcasına davranmaktır.
Tam da adı budur.
-Bunu biraz
açarsak...
Yani kapalı kapılar ardında ihale pazarlığı yapıyorsan,
emek sömürüyorsan, başkasının malına, mülküne, emeğine el koyma
teşebbüsüne giriyorsan dünyanın en ahlaksız insanısın. Ve
bunu yapıyorken de müslümanlık iddiasında bulunamazsın.
YOLSUZLUK HIRSIZLIK DEĞİL
AHLAKSIZLIKTIR
-Bugün bunun müslümanlık iddiasıyla yapılmasından öte din adına yapıldığına şahit olduğumuz durumlar oluyor. Bunlar için ne diyebiliriz?
Beni Sadr, İran İslam devriminden sonra bir süre
Cumhurbaşkanlığı yaptı ve Fransa'ya kaçtı. De Gaulle Havaalanı'nda
gazeteciler sordular "İran'da ne oluyor?" Dedi ki
"Geçmişte şah adına insanlar idam ediliyordu, şimdi Allah
adına idam ediliyor. Değişen bir şey yok" Değişen bir
şeylerin olması lazım.
Ben bundan dolayı siyasi iktidarları suçlamıyorum. Ben insanlarda
oluşan büyük bir travmadan bahsediyorum. O travmanın nedeni
ise kolay yoldan imkanlara kavuşmaktan doğan
ahlaksızlıktır. Yoksa bireysel olarak kişilerin yaşadığı
olaylar kimseyi ilgilendirmez. Kamu alanına müdahalenin
ahlaksızlığına özellike vurgu yapıyorum. Yani bir insan
kapıyı kırar Ali'nin Veli'nin selamıyla içerdekilerin mallarını
çalar. Bunun adı hırsızlıktır. Ama bir
imar yolsuzluğuyla belediyenin imkanlarını kullanarak milyonlar
kazanmak bireysel hırsızlık değil bunun adı ahlaksızlıktır.
TEMELİNDE İKTİDAR DEĞİL MÜSLÜMANLIK ALGIMIZ
YATIYOR
-Yolsuzlukların AK Parti döneminde arttığı yönünde açıklamalar var. İktidara yöneltilen bu tür eleştirilerin İslamcı kesimdeki bu dönüşümle alakası yok mu?
Bunun temelinde iktidar falan yatmıyor, bunun temelinde
bizim müslümanlık algımız yatıyor. Biz müslümanlığı sadece
namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek olarak nitelendirirsek,
"müslümanlık budur bunları yaptıktan sonra her şey
mübahtır" gibi bir algı gelişirse asıl çirkinlik
oradadır.
İbadet deyince herkesin aklına bu saydıklarımız geliyor. Hayır,
ibadet kulluk bilincinde olarak yapılan davranış tarzıdır.
Yani bir insan Allah'ın onu her an gözettiğini ve gördüğünü
bilerek adım atıyor ve ilişkilerini buna göre düzenliyorsa;
toplumsal, ekonomik, siyasal ilişkiler, kısacası attığı her adım
ibadettir. Biz bu bilince müslümanlık diyoruz.
EMİNLİK SIFATIMIZDA SORUN
VAR
-Toplumun genelinde dindar insana bakış açısı bu travmadan sonra nereye vardı?
Biz müslümanların, müslümanlığa bu süreçte verdiği zarar kadar hiçbir din düşmanı güç, bu zararı veremezdi. Müslümanlığın önder şahsiyeti Hz. Muhammed'in en önde gelen vasfı "emin" olmasıdır. Malını, mülkünü, her şeyini teslim edeceğin insandır. Her müslüman emin sıfatına layık değilse zaten kendi müslümanlığında bir problem var demektir. Bizim bu sıfatımızda bir problem var.
BAZI CEMAATLER EMİNLİK SIFATINI
ZEDELEDİ
-Peki neden özellikle " emin"lik sıfatıyla ilgili
bir problemle karşı karşıyayız. Kim yaptı
bunu?
Din adına yola çıktığını iddia eden örgütlenmeler, cemaatler, siyasal kurumlar emin sıfatını zedelemek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Ve malesef birbirlerini suçlarken de bu sıfattan vurdular. Dolayısyla Allah muhafaza etsin, üçkağıtçı, kısa yoldan köşeyi dönen, kimsenin hak ve hukukunu gözetmeyen bir insan profili algısı oluşturdular. Ben müslümanların hepsini bundan tenzih ederim, müslümanlar böyle değil. Ama müslümanlık adına yola çıktığını iddia eden kimi grupların kimi hareketlerin ve siyasetçilerin tavırlarından böyle bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Bu algı felakettir. Onun için hepimizin kendi müslümanlığımızı tekrar tekrar test etmemiz lazım.
Haram mala elimiz uzatmam ateşe elimi uzatmam anlamına geliyor.
Kur'an yetim malından bahsediyor. Ee peki kamu ihalesine
fesat karıştırmak yetim malını götürmek değil mi? Kur'an
diyor bunu, ayet. Ayete açık muhalefetin fetvasını kimse
veremez.
HARAM PARAYLA CAMİ
YAPILAMAZ
-Burada ihaleye fesat karıştırıyor ama
şurada da cami yaptırıyor, öğrenciye burs veriyor kazandığı
parayla. Bunu nasıl izah edebiliriz?
Kendi vicdanımızı temizleyici birçok şey bulabiliriz. Cami yaparız,
yurt yaparız... Yalnız Allah'ın mescidi ancak takva sahibi
kulları tarafından inşa edilir. Bu da ayettir. Cami de haram
parayla yapılmaz. Hırsızlıkğı, ahlaksızlığı aklayacak
temizleyecek bir temizlik malzemesi henüz icat edilmiş değil. Varsa
bugüne kadar bunu yapmış insan tövbe etmeli ve bir daha böyle bir
şeye teşebbüs etmemelidir.
Bu çürümüşlük ve yozlaşmadan kendimizi ve neslimizi kurtarmak için "ey müslüman titre ve kendine dön diyecek" güçlü bir sese ihtiyaç var.