Vakıanın biz insanlar tarafından ihata edilerek anlaşılması yani
idraki karşıtıyla zuhur buluyor.
Yani zıtlık denilen kavram ile idrak melekelerimiz
çalışıyor.
Sevgiyi nefretle, akıllıyı deliyle, neşeyi sıkıntılarla, güzeli
çirkinle karşılaştırarak ancak netleştiriyoruz.
Aynı şekilde yukarıda yazdığım gibi dünyayı ahiretle,
hayatı da ölümle zihinlerimizde netleştirip idrak
edebiliriz.
Dünya ve ahiret ile hayat ve ölüm dengesinde yaşam
standartlarımız çalkalanıyor. Denge gözetilmeksizin bir hayat akışı
idrakten yoksun demektir.
İdrak ve ihata gerçekleşmeyince de dengenin ahengi bozuluyor ve
hakikatler görünmez oluyor.
Muhakememizi aklıselim bir şekilde yapamıyor ve bundan dolayı da
ahenksiz nizam hayatımız şekilleniyor
Yine ekranlar ölüm haberleriyle savruluyor!..
TV başında oturmak eziyete dönüşmüş durumda…
Hayat yaratılırken onunla birlikte yaratılan ölüm varken bunca
kötülüğün anlamı nedir?
İslam coğrafyasında her gün seyrediyoruz ölümleri. Çocuklar,
kadınlar, yaşlılar…
Hiçbir ayrıcalık tanımadan ölüm hepsiyle sarmaş dolaş
oluveriyor.
Ölüm olgusuna ya çok yabancıyız hala ya da çok fazla
alıştık.
Duygularımız ölüme karşı öylesine katılaşmış ki yemeğimizi
kaşıklayıp, TV karşısında haberleri izlerken ekranda onlarca ölüm
şekline bakar olduk, hem de kılımız bile kıpırdamadan…
TV seyrederken günlük ev içi telaşlarında ailemi gözlemledim ve
gördüm ki çocuklarım haberlerden etkilenmiş gibi durmuyor.
Neden diye düşündüm?
Nedeni açık aslında… Ölüm bizim için sıradanlaştı!
Artık evimde haberleri çocuklarıma yasaklamayı düşündüm, çünkü
onların bu denli önemli olan bir konuya karşı duygularının
körelmesini istemiyorum.
Ölüm gibi bir gerçeğe nasıl bu kadar hayatımızın dışındaymış
gibi bakabiliyoruz.
Hayat lisanında ölüm en büyük nasihatçiyken hem
de. Her şeyin bitici ve geçici olduğunu adeta
gözümüzün içine sokarcasına hatırlatır bize…
Hayat ölümün dipnotu, öyle bir dipnot ki ana metni doğru
yazabilme/anlayabilmenin formülü.
"Öğüt verici olarak size ölüm yeter" derken
Efendimiz (a.s.) neyi kast ediyordu, bunu anlamadan geçersek dünya
üzerinden, hiçbir şeyi çözemeden hakikatin sırrına vakıf olmadan
ömür tüketeceğiz demektir.
Ölümün unutulmuş olması neticesinde yaşanılan hayat
sıkıntıları, insanın hayatı kendisine yük etmekten başka bir sonuç
doğurmuyor.
Nedenini biraz düşününce herkes mutlaka bulacaktır.
Hayatı biraz gözlemlediğimizde ölümün nimete dönüştüğü haller
ile de karşılaşırız.
Düşünsenize hiç ölmeseydik bu nasıl bir zulüm nasıl sonsuz bir
yük olurdu?
Ölümün unutulması; Allah'ın ve ahiretin unutulması ile beraber
kulluğun unutulmasına sebeptir.
Kulluk olmayınca insani vasıfların hayvani vasıflara dönüştüğüne
delildir günümüzde yaşadıklarımız.
Ölümü unutan insanlar insanlıklarını da beraberinde
unutur.
Zira ölümü hatırlamak, insanı insan olmaya iteleyen zorlayan
yegâne unsurdur.
Efendimizin “Utanmazsan dilediğini
yap” ikazında ölümün ardında bizi bekleyen hayatın,
bir sergileniş yeri olacağı ve burada yaptıklarımızla orada
karşılaşarak utanacağımız gerçeği de yatar.
“Ölmeyeceksen ve utanmayacaksan dilediğini yap”
desek yanlış demiş olmayız sanırım.