Yıllarca Osmanlı'yı yok sayan, atası
olarak kabul etmeyen, bahsi açıldığında hakaretlerle ağzını
doldurmaktan çekinmeyen bir zihniyetle mücadele
ettik.
Cumhuriyet bir bıçak gibi kesti attı
geçmişini.
Osmanlı yokmuş, Osmanlı'dan gelmiyormuş
gibi davrandı. Hatırlatıldığında ise aşağılama kılıfına sardılar
utançlarını.
Hatasıyla sevabıyla tartışmak yerine külliyen
inkara başvurdular. Kemalist zihniyet, belki bu
şekilde varlığını ikame etmekte buldu
çareyi.
Tarih bize gösterdi ki başını kuma gömenler
var olanı ortadan kaldıramaz. Görmek istemesen de o "gerçeklik" hep
orada duruyor. Beğensen de beğenmesen de inkar etmen gerçeği
değiştirmiyor.
Bugün Atatürk için yapılan
tartışmalar bana geçmişte ve hala bugün de yaşadığımız bu durumu
hatırlatıyor.
"Olmasaydın olmazdık"tan
"Olmasaydı da olurduk"a varan bu kutuplaşmanın
tartışıldığı zemin çok kaygan, sınırları
kırmızı.
İnanç bakımından düşündüğümüzde bir
müslümanın sadece Atatürk için değil "herhangi" başka bir insan
için de "olmasaydın olmazdık" lafını
kullanması bana göre sakıncalı.
Oldurmak, var etmek, yaratmak Allah'a
mahsustur. Aksini iddia ise şirktir.
"Olmasaydı da olurdun ama Coni mi
Maykıl mı olurdun?" sorusunu varlığın Allah'tan geldiğine
inanan ve kadere iman eden birine söylemenin de hiç bir anlamı
olmadığı gibi mantıksal bir alt yapısı da yoktur.
Bu varsayım gerçekleşse Coni'lerin
sayısında patlama olurdu herhalde.
Benim, beni ben yapan tüm özelliklerimle var
olmamı dileyen Allah, elbet bunu yaratmaya
muktedirdir. Bizi bu günlere getiren süreçte aktörlerin
adı değişirdi ama ülkemin kaderi değişmezdi. Çünkü dileyen
Allah'tır.
Sizi hayal kırıklığına uğratmak istemem
ama olmasaydı da ben yine Hatice Kübra
olurdum.
Neticede "olmasaydı
n'olurdu?" diye bugün kıyametleri koparttığımız Atatürk'ü
bu konumlandırmayla tartışmak da içi boş bir tartışmadır.
Çünkü Ahmet, Mehmet, Ali değil o sürecin baş aktörü Mustafa
Kemal olmuş.
Olmuş, yaşanmış, geçmiş, bitmiş...
Atatürk bugün tartışılacaksa "var
olup, olmaması" üzerinden değil yaptıkları üzerinden
tartışılmalıdır.
Osmanlı padişahları nasıl tartışılmaz
değilse Atatürk de tartışılmaz olmamalıdır. Elbette bu
tartışmaları yaparken aslında "tarihimizi"
tartıştığımızı unutmamak kaydıyla.
Hakaret etmeden, küfretmeden konuşabilmek,
senin gibi düşünmeyene tahammülsüzlük göstermeden dinleyebilmek,
özlemini duyduğumuz eylemler haline geldi. Özellikle de "hassas"
konularda.
Atatürk, Cumhuriyet'ten bu yana bu
ülkenin hep "hassas" konusu oldu.
Son dönemde bu hassasiyetin gittikçe arttığı bir
gerçek. Kendini dışlanmış, yaşamına müdahale edilmiş,
değerlerine çomak sokulmuş hisseden kim varsa çareyi Atatürk'e
sığınmakta buluyor.
10 Kasım'da Anıtkabir'deki o devasa
kalabalık bunun en bariz göstergesidir bana
göre.
Kimi iktidara karşı yaygara koparmayı fırsat
buluyor, kimi gerçekten kendini baskı altında
hissediyor.
Ama öyle ama böyle, başınızı kuma gömseniz
de bu, o kalabalığın varlığını ortadan kaldırmıyor.
Kör göze parmak sokmanın alemi
yok!
Hassasiyetin tavan yaptığı bir dönemde
değer vermiyorsunuz diye diğerinin değerlerini kaşımanın da kimseye
faydası yok. Zamanında bunun örneklerini çok yaşadık. Bu
sadece bizi biraz daha böler, ayrıştırır, nefret tohumlarını
üzerimize boca eder. Hepsi bu.
Özetle; evin kristaldense başkasının
camına taş atmayacaksın hacı.