Oktay Ekşi'ye Tercüman'dan destek
Abone olTercüman gazetesi yazarı Aydın Candabakoğlu Vuslat Sabancı ve Oktay Ekşi'ye destek verdi. Olayın abartıldığı gibi olmadığını köşesinde kaleme aldı.
YÜRÜRLÜĞE girmesi iki ay ertelenen yeni Türk Ceza Kanunu'nun ilk
mağduru, Basın Konseyi oluyor.
1988 yılında kurulan ve bir anlamda "basında öz denetim"i amaçlayan
Konsey, "Başbakan'la randevu krizi"nin ardından "kurumsal" veya
"grupsal" istifalarla karşı karşıya kaldı.
İstifacılar, Basın Konseyi'nin bir grup adına (Doğan Grubu) hareket
ettiğini ve Başbakan'la randevuya Vuslat Doğan Sabancı'nın
götürülmesinin de bunu gösterdiğini savunuyor.
Tabii, Basın Konseyi'nin yapısını ve oluşumunu bilmeyenler, bu
gerekçeyi haklı bulabilirler. Ancak bu mesleğin mensubu olarak
bizler biliriz ki, Konsey'in iki çeşit üyeliği bulunmaktadır.
1- Kurumsal üyelik (Medya kuruluşları, gazete, televizyon, radyo,
dergi, ajans gibi)
2- Bireysel üyelik (Gazeteciler ve okur temsilcileri)
Ben, gazeteci Aydın Candabakoğlu olarak Basın Konseyi'nin bireysel
üyesiyim.
Tercüman Gazetesi ise henüz üye değil.
Bu, Basın Konseyi'ne karşı tavırdan falan kaynaklanmıyor, tamamen
ihmalden kaynaklanan bir gecikme.
Ancak bu durum, Tercüman'ın "Basın meslek ilkelerine uyma"
taahhüdünden imtina ettiği anlamına gelmiyor.
Nitekim Tercüman'da çıkan haberlerle ilgili olarak şikayetleri
olanlar Konsey'e başvurabiliyor ve lehte veya aleyhte kararlar
alınabiliyor.
MEDYAYI, en basit basın toplantısını bile haberleştirirken ağır
cezalara uğratabilecek yeni TCK'ya karşı (geç de olsa) uyarmak ve
alınacak tedbirleri görüşmek üzere bir araya getiren kurum, Basın
Konseyi oldu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin bu konuda daha önce
hazırladığı ve Adalet Bakanı'na gönderdiği rapor çalışması
bulunduğunu biliyoruz.
Ancak, yeni TCK'nın yürürlüğe girmesine birkaç hafta kalmasına
rağmen, Bakan Cemil Çiçek'in kılını bile kıpırtdatmadığı, aksine
yasasını savunduğu da ortadaki gerçekti.
Basın Konseyi'nin, bütün basın kuruluşlarını ve medya
yöneticilerini toplantıya çağırıp, kanunun yürürlüğe girmesinin
ertelenmesini istemesiyle kamuoyunun dikkati gerçek anlamda
çekildi.
Benim de bulunduğum bu toplantıda, bir çalışma grubu oluşturulması
ve hazırlanacak çalışmanın bir heyet tarafından Başbakan'a veya
ilgili Bakan'a sunulması kararlaştırıldı.
Aynı toplantıda, çalışma raporunu Ankara'ya götürecek heyet de
tartışıldı. Cumhuriyet Gazetesi yazarı Orhan Birgit, konunun çok
önemli olduğunu, bu heyette mutlaka "patronajın da bulunması
gerektiği"ni anlattı.
Birgit, hemen yanında oturan Vuslat Doğan Sabancı'ya heyette
bulunup bulunamayacağını sorduğunu ve kendisinin "memnuniyetle"
dediğini aktardı.
Vuslat Hanım da, daha sonra söz alırken bunu tasdik etti. Bütün bu
gelişmeler, toplantıya çağrılı ve katılan gazetecilerin önünde
gerçekleşti.
ÇALIŞMA Grubu'nun raporunu hazırlamasından sonra yaşanan randevu
krizini hepimiz biliyoruz.
O konuya tekrar girmenin anlamı ve gereği yok. Sonrasında, Başbakan
Erdoğan'ın Basın Konseyi'ne daveti var.
Oktay Ekşi'nin, "kendi belirlediği isimlerle" davete icabet
etmesinin ardından, bu kez daha büyük fırtına koptu:
Vay efendim, heyette patronun işi ne?
Oktay Ekşi, patronunun kızını Başbakan'a götürdü!..
Gazeteci ve Başyazar olarak Oktay Ekşi'yle tam 13 yıl birlikte
çalışan biri olmak bir yana, sadece o gün, benim gibi 50 küsur
gazetecinin katıldığı o toplantıda yapılan konuşmalar ve alınan
kararlar çerçevesinde olayı değerlendirsem bile, "Oktay Bey'e bu
haksızlığı yapmayın" diye isyan ederdim. O kibar, o beyefendi, o
titiz, o duayen gazeteci, bunu asla hak etmiyor çünkü.
Fikirlerini, yazılarını beğenip beğenmemek ayrı mesele.
Beğenirsiniz, eleştirirsiniz... Ama kişiliğine, dürüstlüğüne ve
gazeteci duruşuna, hele hele "patronuna yaranma" gibi bir ithamda
bulunmaya girişmek, çok ağır bir haksızlık olur.
VUSLAT Doğan Sabancı'nın Başbakan Erdoğan'ın randevusuna
götürülmesini, bir "yakınlaştırma" gayreti gibi gösterenlere de
hayret ediyorum.
Yahu, Doğan Grubu patronlarının buna ihtiyacı mı var
Allahaşkına?..
Açın arşivlerinizi, Başbakan Erdoğan ile Aydın Doğan'ın onlarca
ayrı davette, ayrı mekanda yanyana, başbaşa fotoğraflarını
göreceksiniz. Sanki Başbakan'la Doğan Grubu'nun hiç diyaloğu yokmuş
da, Basın Konseyi'nin bu randevusuyla aradan sıyırmaya çalışmışlar
gibi yansıtılması ve tepki gösterilmesi insana garip geliyor.
Biz gazetecilerin asıl meselesi, yeni TCK'nın medyayı boğacak
maddelerinin düzeltilmesi. Konuyu unutmayalım ve çarpıtmak
isteyenlere fırsat vermeyelim.
Aydın Candabakoğlu
Tercüman