23 yıldır saçı sakalı birbirine karışmış bir halde Çorum da,
şehir merkezinden ve herkesten uzakta; yalnız başına yaşayan bir
adam.
Söylenene göre kimisi “deli”, kimisi “hoca” diyormuş ona; eski
bir edebiyat öğretmeni olduğu için.
Okumuş yani…
Bir Türk bayrağının altında; çok sayıda ansiklopedi ve kitabı
ile yalnız yaşıyormuş.
En çok da “her aradığımı bulduğum kitap” dediği Orhan
Hançerlioğlu’nun felsefe Ansiklopedisinden etkilendiğini söylüyor
ve sık sık o kitabı okuyormuş.
Yaşamın hangi abudik gubidik oyunu onu nasıl bir ruh haline
soktuysa; 17 yıldır kimse ile el sıkışmayan bu adam; ona
uzatılanları ancak yere bırakılınca alıyormuş.
17 yıldır et yememiş mesela.
Vejetaryenmiş yani.
Artık onun ki gerçek bir vejetaryenlik mi yoksa yokluğun
yarattığı vejetaryenlik mi bilinmez.
Artık parasızlıktan mı yoksa insanlara güvensizlikten mi
bilinmez; her yere yürüyerek gidiyormuş bu adam.
Bu adamın mal mülk sıkıntısı hiç yok.
Çünkü böyle bir isteği yok.
Oğlunun cenaze törenine hoca duasını bitirmek üzere iken son
dakika da yetişebilmiş.
Artık nasıl geldiyse bilen de yok.
Cenaze merasimi bittikten ve herkes mezarlıktan ayrılırken ”sol
gelenekte ölenin mezarında nöbet tutulması vardır” diyerek mezar
başında nöbet tutmak isteyen oğlunun arkadaşlarını; gereğini ben
yaparım dercesine “nöbet benimdir, ben duracağım” diyerek
göndermiş.
Ve o gece oğlunun mezarında kıvrılıp yatmış.
“Son kez yanında oldum” diyerek.
Adamın adı Muzaffer Sarısülük.
O bir baba.
Ethem’in babası…
Muhtemelen şimdi gene herkesten uzakta, yalnızlığı ile baş
başa…
“Oğlum neden öldü? diye sora sora…