O gazeteci ortaya çıktı
Abone olAli Babacan'ı aile şirketindeki hisselerini devretmesi için telkinde bulunan gazeteci ortaya çıktı.
Başbakan Tayyip Erdoğan, Devlet Bakanı Ali Babacan'ı arayıp aile
şirketindeki hisselerini devretmesi için telkinde bulunan bir
gazeteciden söz etti. Baştan söyleyeyim, Başbakan'ın kastettiği
gazeteci benim
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, önceki gece Kanal-7'de Nazlı
Ilıcak'ın sorularını yanıtlarken, "maalesef" Devlet Bakanı Ali
Babacan'ı arayıp aile şirketindeki hisselerini devretmesi için
telkinde bulunan bir gazeteciden söz etmiş. Baştan söyleyeyim,
Başbakan'ın kastettiği gazeteci benim. Ama Babacan'ı ben aramadım;
o beni aradı... Ayrıca, baskı yaptığım iması doğru değil. Görüşmede
benim baskım değil, onun bir ricası söz konusuydu.
Peki Babacan'ın rica ettiği husus neydi?
Meselenin tam olarak anlaşılabilmesi için biraz geriye gitmemiz
gerekiyor.
Bakana yüzde 45 hisse
Öykünün başlangıcı Hürriyet yazarı Şükrü Küçükşahin'in 30 Mayıs
2005 tarihinde köşesinde çıkan yazıya gidiyor.
Küçükşahin, bu yazısında, Türk kamuoyunun bilmediği önemli bir
durumu gün ışığına çıkardı. AB Başmüzakereciliği'ne getirilen, bu
arada Hazine Bakanlığı görevini de sürdürecek olan Ali Babacan,
aynı zamanda ticari bir şirkette yüzde 45 oranında hisse
sahibiydi.
Şirketin adı, "Ali Babacan Tekstil Anonim Şirketi". Bu, 1928
yılında kurulmuş olan ve Babacan'ın dedesinin adını taşıyan bir
aile şirketi. Giyim ürünleri alanında toptancı ve perakendeci
olarak faaliyet gösteren bir şirket.
Hisseleri devrederim
Ankara Büromuza konuyu araştırmaları talimatını verdim.
Milliyet Ankara Bürosu'nun o dönemdeki ekonomi muhabiri Ahmet Erhan
Çelik, hemen konunun üzerine gitti. Çelik'in "yetkili bir kaynakla"
konuşup geçtiği haber Milliyet'te 2 Haziran 2005 tarihinde
"Babasına sorup şirketi devredecek" başlığıyla yayımlandı.
Bu haberde, Babacan'ın yakın çevresine şu değerlendirmeyi yaptığı
aktarılıyordu:
"Fiilen hiçbir ilişkim yok; yönetim kurulu üyesi de değilim.
Bayramda veya bazı hafta sonları işyerindeki arkadaşlarla görüşmeye
gidiyorum. Bunun dışında işyerlerine de uğramıyorum. Aile olarak
tek bir şirketimiz var, diğerleri tasfiye halinde. Faal olan Ali
Babacan Tekstil Sanayii'ndeki yüzde 45 oranındaki hisselerimin
sorun olabileceğini hiç düşünmedim. Şirket aile şirketi, kime
devredebilirim bilemiyorum. Gerekirse babamla konuşuruz ve
devrederim."
Galiba bir ay kadar önceydi. Ankara Bürosu Haber Müdürümüz Serpil
Çevikcan ile Milliyet'te her pazartesi günü yayımlanan Ankara
Kulisi köşesi için neler yazabileceğimizi planlarken, kendisine
Babacan'ın şirket hisselerini devredeceği yolundaki sözlerinden
sonra bu konuda bir gelişme olup olmadığını sordum. Serpil, konuyu
araştıracaklarını söyledi.
Ve Babacan arıyor
Serpil'le konuşmamızdan birkaç gün sonra Devlet Bakanı Ali Babacan
beni aradı.
Başta Babacan'ın beni, Merkez Bankası Başkanlığı'na yapılacak
atamayla ilgili olarak aradığını zannettim. Bu konuyu konuştuk,
doğru. Ancak kendisinin beni şirket hisseleri konusunda aradığını
sonradan anladım. "Ankara Bürosu'ndan bir arkadaşınız bizim basın
müşavirini arayıp aile şirketindeki hisselerimizi devredip
devretmediğimizi sormuş" diye söze girdi Babacan.
Dostane bir sohbet
Bu görüşmenin bir kaydı yok. Tümüyle dostane bir havada yapılmış
bir konuşmadan söz ediyorum. Hatırladığım kadarıyla görüşme şöyle
geçti. Babacan, bu konunun gündeme getirilmesinden rahatsız
olduğunu hissettirdi. Ben, kendisine Ahmet Erhan Çelik'in haberini
hatırlatıp kendisinin bu konuda bir adım atıp atmadığını sordum.
Babacan, henüz verilmiş bir kararının olmadığını hatırlattı. Ben de
kamuoyuna yansımış olan sözlerinin devamının izlenmesinin,
gazetecilik açısından doğal olduğunu söyledim. Bana itiraz etmedi.
Ardından Babacan'la aramızda kendisinin şirket yönetiminde olmayıp
yalnızca o şirketin hissesine sahip olmasının etik olup olmadığı
konusunda uzun bir sohbet cereyan etti. Tartışma demiyorum, çünkü
gerçekten de çok dostane ortamda yapılmış bir sohbetti. Babacan,
hukuken bir pürüz olmadığını söyledi. Ben, hukuken olmasa da etik
açıdan pürüz gördüğümü söyledim.
Aile meclisinde görüşeceğiz
Ben, gazeteci olarak geçmişte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Ülker Holding'in gıda ürünlerini dağıtan aile şirketlerindeki
hisselerinin durumunu ısrarla gündeme getirdiğimi, Erdoğan'ın
şirketleri tasfiye ettikten sonra "Sayenizde sattık..." diyerek bu
işten beni sorumlu tuttuğunu da hatırlattım.
Başbakan'ın aile şirketindeki hisselerini elinden çıkararak önemli
bir emsal yarattığını da söyledikten sonra, "Siz AB Başmüzakerecisi
olarak AB ölçülerini savunmak durumundasınız, etik ölçüler
konusunda özel bir konumunuz var" dedim.
Çok iyi hatırlıyorum, Babacan, bu sözlerime itiraz etmedi. Bana
babasıyla konuyu konuşacağını, durumu değerlendirdikten sonra beni
arayacağını söyledi. Ardından, kendisi beni aramadan önce
Milliyet'te bu konuda bir haber çıkmazsa memnun olacağını
söyledi.
Erdoğan ne dedi?
Kaç haftadır Babacan'ın babasıyla konuşup bana dönmesini
bekliyordum ki, Başbakan önceki akşam Kanal-7'de şunları
söyledi:
"Bırakalım yatırımını yapacak olan yapsın. Fakat siyasetçi için
medya bu noktada rahat durmamıştır. Mesela yasal olarak siyasetçi
siyasete girmeden önce bir şirketin yönetimindeyse, iktidara
diyelim gelmiş sonradan yasal açıdan bir mâni yok... 'Parlamentoya
girince etik açıdan yönetimden ayrılsın, hissedar olarak kalsın'
dendi. Ben parlamentoya girdikten sonra (şirketin) yönetimden
ayrıldım. Yönetimden ayrılışımızı bile hazmedemediler. Dediler ki,
'Bu da siyasi açıdan etik değil.' Eee!!! 'Hisselerini de
devredeceksin.' Böyle başlayınca 'Tamamen bu işi satalım ve bu
işten çıkalım' dedik, tamamen sattık.
Aynı şeyi geçen gün maalesef bir gazete yöneticisi kalkıyor Devlet
Bakanı Ali Babacan'a telefon açıyor, aynı şeyi ona teklif ediyor.
'Ben yönetici değilim, hissedarıyım' diyor. O da diyor ki, 'Bu da
siyasi etik açısından doğru değil.' Baba-evlat işi başka bir şey
yok. Ta çocukluktan beri gelmiş. Bu bile siyasi etik açısından
doğru değilmiş. Baba, evlat, kardeşleriyle beraber, başka kimse
yok. Dededen gelen bir işyeri. Bunu bile kalkıp bu şekilde
yorumluyorlar. Bu anlayış, dürüstlük başka bir olay, bu başka bir
olay. Burada ben inanıyorum ki, o gazetenin patronu aynı anlayışta
değildir..."
AB müzakerecisi örnek olmalı
Bu sözlerden Babacan'ın benimle konuşmasını Başbakan Erdoğan'a da
aktardığını anlıyorum. Kanal-7'ye yaptığı açıklamalar, Başbakan'ın
şirket hisselerini satmış olması konusunda hâlâ rahatsız olduğunu
gösteriyor.
Sözlerimi toparlayayım: Babacan'a baskı yapmış değilim. Kendisiyle
konuşmamda gazetecilik sınırlarının dışına çıktığımı
zannetmiyorum.
Babacan'ın şirket hisselerini elinden çıkarması gerektiği yolundaki
görüşümden geri adım atmıyorum. Yüzde 45 oranında hisse sahibi
olması, bana göre Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde
kendisini kâr elde etmek amacıyla ticari faaliyet gösteren bir
kişi, yani "tacir" durumuna getirmektedir.
Hazine Bakanı'nın aynı zamanda tacir olması doğru değildir, etik
hiç değildir. Ayrıca, Hazine Bakanı'nın adının bir şirket ya da
ticari kuruluşla yan yana anılması pazar ekonomisinde rekabet
koşullarına gölge düşüren bir durumdur.
AB'den sorumlu olan bakan, etik ölçüler konusunda rol modeli olmak
durumundadır.
Nitekim Babacan dün gece yarısı ATV'de Fatih Altaylı'nın bir
sorusunu yanıtlarken, şirket hisselerini devrettiğini sürpriz bir
şekilde açıkladı.
Bu etik tartışma da galiba böylelikle kapanmış bulunuyor.