Nobele bizden çok sevindiler
Abone olİngiliz basını Nobel'e neden bizden daha fazla sevindi?
Dilek Yaraş -
İnternethaber
28 Şubat sürecinde, Radikal Gazetesindeki işinden -askerlerin
talebiyle- çıkartılan Koray Düzgören, daha
önce hiçbir yere açıklamadığı gerçekleri İnternethaber’e
anlattı.
Kürt Çıkmazı, Çeteden Özür
Diliyoruz, AB Yolunda Türkiye,
Dicle-Fırat ve Su Sorunu kitaplarının yazarı
Düzgören, yıllardır Kürt sorunu, insan hakları, özgürlükler, faili
meçhul cinayetler, devlet ve yargı konusunda araştırmalar yapıyor,
yazılar yazıyor... O zaten, daha Mülkiye'deki öğrencilik
yıllarından itibaren Türkiye'deki insan hakları, barış ve özgürlük
mücadelesinin içindeydi.
Kurucu ekip içinde olduğu ve yönetici konumlarda çalıştığı TRT
televizyonundaki görevine 12 Mart yönetimi tarafından son verildi.
Daha sonra Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet., Radikal gibi
gazetelerde haber müdürü, yazı işleri müdürü, araştırmacı yazar
olarak çalıştı. Dokuz yıldır da Yeni Şafak’ta yazıyor.
Yedi yıldır Londra’da yaşayan Düzgören ile Türk basınından İngiliz
basınına, 28 Şubat’tan günümüzdeki baskılara, kapsamlı ve bir
döneme ışık tutacak bir söyleşi yaptık...
Neden yurtdışında yaşıyorsunuz?
İnsan, Türkiye gibi farklı görüşlere tahammülün neredeyse olmadığı,
hoşgörünün halk darbımesellerinde ve masallarda kaldığı, bilginin,
yeteneğin, dürüstlüğün ve bağımsızlığın neredeyse nefretle
karşılandığı bir ülkede yaşıyorsa, yaşamının herhangi bir
noktasında hayatını değiştirecek herhangi bir radikal karar
alabilir. Bu karar, kendi iradesi dışında vesadece Türkiye gibi bir
ülkede yaşamanın getirdiği risklerin, tehlikelerin ve şartların
dayatmasıyla da alınabilir.
Neler yapıyorsunuz Londra’da?
Gazetelere yazı yazıyorum, radyolarda yorum ya da analiz yapıyorum,
televizyonlarda tartışma programları hazırlıyorum, gazetecilik
dersleri veriyorum. Bir de kitap yazma, insan hakları vesaire
konularında araştırmalar yapma gibi çalışmalarım var.
Türkiye’de iken hep yönetici konumlarda sürdürmüşsünüz
mesleğinizi. O ‘aktif ‘ gazetecilik günlerinizi aramıyor musunuz
hiç?
Tabii o aktif günleri çok arıyorum. Ama aynı zamanda da o
koşuşturmayı insanlık dışı buluyorum. Cumhuriyet’te gece sekreteri
(gece yazı işleri müdürü) olarak çalıştığım yıllarda 15-18
saat çalışırdık. Bunun bir işe yaramadığını çeşitli deneyimler
sonucu gördüm. Çünkü Türkiye’de işini iyi yapmak ya da mesleğini
meslek ahlakı çerçevesinde en iyi yapmak çok önemsenen bir şey
değildi. Şimdi ise hiç değil... Bu kriterler, bırakın bir yere
gelmek, kariyerini geliştirmek, kazancını arttırmak, bulunduğun
yeri dahi korumana yardımcı olmuyor. Daha sonra Cumhuriyet’le
ilgili anı kitaplarında anlatılan bazı gerçekleri, mesela,
-şimdi isim zikretmeyeyim daha iyi- biz çalışanlara doğru
dürüst para verilmezken birilerinin yukarı katta kıdem
tazminatlarını peşin olarak tahsil ettiklerini, sıfırladıklarını ve
gazetenin karını aralarında bölüştüklerini tabii
bilemezdik.
''İngiliz basınında bizdeki ilkellikler yok''
Peki, İngiliz basını ile Türk basınını karşılaştırır
mısınız?
Az önce anlattığım ilkelliklerin çoğu burada olmuyor mesela.
Örgütlülük esas. Adam gibi sendikalar var. Çalışanın bir kuruşunu
işverene yedirmiyor. Yazı işleri müdürleri sendika üyelerini
sendikadan istifa ettirmek için uğraşmıyor. Olsa olsa sendikaya üye
yazdırmak için teşvik ediyor. Basın kartını devlet değil sendikalar
veriyor.
Hiç sorun yok mu yani İngiliz basınında?
Burada da sorunlar var kuşkusuz... Bulvar gazetelerinin rezilliği,
bazı gazetelerde apaçık, bazılarında daha gizlenmiş ırkçılık,
ayrımcılık, cahillik burada da var. Bazan en ciddi gazetelerde de
görüyorsunuz bunu. Guardian’da, Independent’ta ve diğerlerinde.
Bilgi yanlışları, kasıtlı yanlışlar, gerçek dışı yönlendirmeler.
Ama geneline baktığımızda ciddi, sorumlu bir gazetecilik anlayışı
hakim.
İngiliz basınının en sevdiğiniz yanı
nedir?
Burada kim olursa olsun bir gazetecinin, TV muhabirinin ya da
sunucusunun sorusuna net, açık bir cevap vermek zorundadır. Bakan
dahi olsa bir soruya cevap vermek yerine edebiyat yapıyorsa,
propaganda yapmaya çalışıyorsa sözü kesilir.Yine cevap vermiyor,
meselenin kenarında dolaşıyorsa da konuşması kesilir. Burada
yapılan gazeteciliğin en sevdiğim yanlarından biri de bu.
''Pamuk’un Nobel ödülüne bizden çok
sevindiler''
Türkiye ile ilgili haberler İngiliz basınında nasıl yer
alıyor?
Türkiye ile ilgili haberler son beş altı senedir çoğaldı.
Türkiye’nin AB sürecinde tam aday üye kabul edilmesi, görüşmelere
başlanması için bir tarih verilmesi bu trafiğin artmasında rol
oynadı. Bir de ABD’ye yönelik 11 Eylül saldırısı ve ABD ve
mütteffiklerinin Irak’ı işgalinden sonra Türkiye daha çok
tartışılır oldu. Ortadoğu ile ve İslamla ilgili haberlerin sayısı
arttıkça Türkiye de daha fazla yer almaya başladı.
Türkiye’nin AB üyeliğine nasıl bakıyorlar
peki?
İngiliz medyası genelde Türkiye’nin AB üyeliğine sıcak bakıyor ve
Türkiye karşıtı bir yaklaşım gösteren devletlere ve Avrupalı devlet
adamlarına tepki gösteriyor. Bu yaklaşım genelde İngiliz
hükümetinin de yaklaşımını ifade ediyor.
Ya, Türkiye’deki insan hakları, ifade özgürlüğü gibi
konulara?...
Bu konularda ciddi eleştiriler, yorumlar ve araştırmalar
yayınlanıyor. Kürt meselesi ve bu mesele nedeniyle süregelen
çatışmalar, kanlı olaylar da İngiliz medyasının çok yakın ilgi
alanında.
Orhan Pamuk’un Nobel ödülü nasıl yansıdı İngiliz
basınına?
Türkiye medyasından daha fazla sevindiler ve büyük önem verdiler.
İngiliz medyası zaten yıllardır Orhan Pamuk ve kitaplarıyla ilgili.
Pamuk’un kitapları burada oldukça fazla satıyor ve sıkça satış
listelerinin üst sıralarında yer alıyor. Yaklaşık altı ay önce,
Guardian’ın ünlü medya-kültür eki G-2’nin 3 Nisan sayısında Pamuk
kapak olmuştu. Aynı Guardian Pamuk’un ödül almasını en fazla
alkışlayan gazetelerin başında geliyor.
YARIN:
Radikal’i generaller yönlendiriyordu / Darbe dönemlerinde
medya /İslamcı basın dedikleri