Toplum olarak maalesef küçük başarılarla avutuyoruz kendimizi.
Daha iyisinde, daha güzelinde, daha başarılısında gözümüz
ve hedefimiz yok sanki.
Geçtiğimiz günlerde sanal ortamda bir video seyrettim. Video
Amerika’da çekilmiş. Muhtemelen Aydınlı olan bir
Türk genci efe kıyafetlerini giyerek New
York Times Meydanı’na ulaşıyor ve meydanda
zeybek oynamaya başlıyor. Bir nevi kültür
tanıtımı yani…
Olay güzel olmasının yanı sıra videonun tanıtımında yazanlar
beni başka boyutlara aldı götürdü. Şöyle diyordu videonun
altında:
-Türkiye’nin gururu genç…
-Egenin iftihar ettiği insan…
-Aydınlıların gurur kaynağı…
Evet, ortada güzel bir olay var, medeni cesaret gösteren
bir genç ve bir kültür tanıtımı. Ama
cümleler biraz abartılı değil mi?
Oysa başka bir videonun altına şöyle ifadeler yazılsa daha güzel
olmaz mıydı?
-Başarılı Türk genci yaptığı büyük buluşla dünyadaki açlık
sorununu çözerek gurur kaynağımız oldu…
-İzmir’de yapılan bilimsel çalışmalar sonucu dünyanın enerji
ihtiyacını çözen bilim adamları iftihar kaynağımız oldu…
-Erzurum’dan fırlatılan uzay mekiği Mars’a inişini başarıyla
tamamlayarak bilimsel incelemelerine başladı…
- Trabzonlu Felsefeci genç Kültür alanında fikri ve şahsi
duruşu ile dünya gençlerine şahsiyet ve inançlı duruşun nasıl
olduğunu gösterdi…
Evet, bunlar çok daha büyük ve gurur verici
olurdu değil mi?
Oysa biz küçük başarılarla adeta kendimizi
avutuyoruz. Bir çeşit avuntu çağının
insanları olduk.
Bunun son örneğini Nobel Ödüllü bilim adamımız
Aziz Sancar’da yaşadık. Aziz
Sancar büyük bir başarıya imza atarak Nobel
ödülünü kazandı. Biz toplum olarak hemen Aziz
Sancar’ın mensubiyeti üzerinden bir jargon geliştirerek
onun bu başarısıyla büyük gurur duyduk.
Haklıydık da… Ama es geçtiğimiz bir nokta vardı. Aziz
Sancar 20’li yaşlarının başında Amerika’ya
taşınmıştı. Bütün ilmi araştırma ve geliştirmeleri
Amerikan teknolojisinin ürünüydü.
Yaptığı buluş Türkiye ekonomisine değil
Amerikan ekonomisine katkı sağlayacak.
Toplum olarak bu büyük başarıdan bir “avuntu”
olarak Aziz Sancar’ın mensubiyeti üzerinden
pay çıkardık kendimize. Ama asıl başarı
Aziz Sancarların araştırmalarını bu ülkenin
topraklarında, bu ülkenin laboratuarlarında ve bu ülkenin
teknolojisiyle yapmakta.
Cuma akşamı Star Gazetesinin 4. kez düzenlemiş
olduğu Necîp Fâzıl Ödülleri programına
iştirak ettim. Ödül alanlar arasında pek tabi doğası gereği
edebiyatçılar ağırlıktaydı. Velakin Saygı Ödülü
altında ödülün takdim edildiği isim Teoman Duralı Felsefe
Profesörü. Akademik unvanı bu şekilde kayıtlara geçiyor
ama müşahhas kişiliği ile aslında bir bilge.
Ve hocaların hocası olarak bilinen bir bilge.
10’dan fazla yabancı dili hakkıyla bilen bir bilge.
Teoman hocamızın bir çağrısına kulak
verdiğimizde her şey ayan beyan ortaya çıkıyor;
“Biyolojik Soykırım ‘da kılıç artıkları olur, ancak
Kültür Soykırımı kesinkes bitirir!"
Millet olarak sanal medya üzerinden hamasi oluşumlar ile
avuntu içerisine girmek yerine Teoman
Duralı hocamızın kültür hassasiyetinin bilincinde
olmak ya da Aziz Sancar hocamızın
araştırmalarının vatan toprakları üzerinde ikame edilmiş olması ile
birlikte bilim ve ilim için dikkatlerimizi
yöneltsek doğru zeminde doğru yerlere geliriz.
Kültür adamlarını sahnede görerek gurur ile avunmak
yerine peşlerinden gitsek, teknolojik bilimin gereklerini
yerine getirenlere verilen ödül ile avunmak ve gururlanmak yerine
araştırmayı tercih ederek şahsiyetimizi oluştursak
haklı başarılara atılan imzaların sahipleri oluruz.
Eğer “Avuntu Çağı”nın insanları olmaktan
vazgeçmezsek, küçük başarılarla kendimizi
avutursak ülke olarak büyük başarılara imza atmamız çok
zor.
Eğer böyle devam edersek daha çok Aziz
Sancarları yurtdışında Teoman Duralıları
sahnede görmek zorunda kalırız.
Parlak beyinlerimizin ülkemizde başarılar kazanmasına temel
teşkil edecek ortamları bir an önce hazırlamalıyız.
Kültürüyle, inancıyla, teknolojiyle, bilimiyle,
laboratuvarı ve insanıyla bu ülkede yapılacak büyük başarılara imza
atmanın zamanı geldi de geçiyor…