Birkaç gündür nikâhın Müftülükler tarafından da kıyılabileceği
tasarısı ile ilgili araştırma ve tartışmalar yapılıyor.
Kimisi çocuk yaşta evliliklerin artacağını ileri sürerek, kimisi
ise “nüfus müdürlükleri varken buna ne gerek var” diyerek tepki
gösteriyor.
Ama tepkilerin merkezine baktığımda feveran haline dönüşmesi
dikkatimi çekiyor.
Duayen tarihçi Murat Bardakçı ise konuya feveran
edilmesinin asıl müsebbibinin laiklik elden
gidiyor korkusundan kaynaklı olduğunu ve bu korkunun
yersiz olduğunu tarihi bilgiler vererek aydınlatmaya çalıştı.
Ben ne nikâh merkezli ne de
müftülük merkezli kelam etmeyeceğim lakin
laiklik elden gidiyor feveranı yapanlara laikliğin
bu millete neler yaptığını hatırlatmak babında birkaç söz söylemeye
çalışacağım.
LAİKLİK YAŞASIN DİYE…
Laikliği zerk etme ve algı oluşturup koruma adına
ezanımız Türkçeleştirildi.
Bütün ülke nüfusuna nüfuz edebilmek için genç neslin
önünü tıkamak ve laikliği pekiştirmek üzere İmam Hatipler ve
İlahiyat fakülteleri kapatıldı.
İngilizlerin uşağı olduğumuzu göstermek ve
ispat etmek adına fes ve sarık yasaklanıp Yahudi
şapkası zorunlu kılındı. Ve şapka takmayıp sarık takanları
laikliği yaşatmak adına idam ettiler.
Payitahtın yani Devlet-i Aliye’nin şaheser mimarileri ve
sembolleri olan İstanbul’daki büyük camilerin
resim-heykel müzesine dönüştürülmesi teklifi
laikliğin bayrağını göndere çekme arzusundan doğdu.
Kutsal kitabımız için “Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in
esasları ile dolu olan kitaptır” açıklaması ders
kitaplarımıza laikliği korumak adına koyuldu.
Ecdadımızı ve geçmişimizi unutmak ve hatırlamamak üzere
İslam, Selçuklu ve Osmanlı tarih dersleri
müfredattan laiklik hesapları yapılarak kaldırıldı.
Tekke ve zaviyeler laiklik ilkesine aykırı olduğu düşüncesiyle
kapatılıp Anadolu’da camiler yağmalanarak ahıra
çevrildi.
İmamlar ve hocalar dini eğitim veriyor iddiasıyla mahkemelerde
zulüm altında laiklik yaşasın diye eziyet
edildi.
Başörtüsü yasakları “laiklik elden gidiyor, irtica
hortluyor” korkusu ile yapıldı.
Müslüman kadınların başlarını açması laikliğin bir kazanımı
sayılarak ikna odaları ile zulmedildi.
Cumhuriyetin ve devletin temeli laiklik ilkesi üzerine kurularak
din bütün teferruatı ile yasaklatılmaya
çalışıldı.
Müslüman bireyin namaz kılmasının, oruç tutmasının, hacca
gitmesinin, zekât vermesinin oranı azalırsa Türkiye’nin bu oranda
laikleşeceği fikrini ortaya atarak yaptırım uyguladılar.
Yıllarca üniversitelerde ve kamu kuruluşlarında (ellerinden
gelse sokakta dahi) sadece inançları uğruna tesettürlülerin
açılmasını laik düzen adına inşa ettiler.
Şehit makamının diyarı olan askeri kışlalarda yemin törenlerine
laikliğe aykırı mantığıyla tesettürlü anne-abla-eş
giremez diyerek kadınlara zulmettiler.
Darbeler tarihimizin saiklerine ve geçmişine baktığımızda hemen
hepsinin gerekçesi neredeyse “laik ilke düzenine mugayir
yönetim tarzının oluşması” bahanesi oldu.
Yarım asra tekabül eden gerileyişimiz laik düzeni bozmamak adına
yapılan değişiklik ve zorbalıklardan kaynaklandı.
NİKÂH ARASI LAİKLİK
Ülke insanları, millet olarak uygulanmak istenilen değişikliği
sahiplenmek için bu değişikliğin kendi yararına ve faydasına
olmasına bakar.
Aksi takdirde zorbalıkla hangi değişikliği ikame
ederseniz edin sahiplenme olmayacağı için ve millet ile bütünleşme
sağlanamayacağı için sonuç vermeyecektir. Nihayetinde
vermedi de.
Yaklaşık elli yıldır laik düzenin korunması adına bu milletin
kılığına kıyafetine dahası nikâhına bile karışıldı. Baskıya sessiz
kalındı ama boyun eğilmedi.
Müftülüklerin nikâh kıyabilir tasarısına karşın “laiklik
elden gidiyor” diye feveran edenlere söylüyorum;
baskıyla getirilen ama sahiplenilmeyen hiçbir şey
gelmemiştir ki elden gitsin.
Laiklik ile bu milletin arasında bir nikâh
kıyılmamıştır. Ama nikâhlarımızın arasına laiklik
sokulmuştur.
SOSYAL MEDYADA TAKİP
İÇİN: