Nihat Genç İletişim'den neden atıldı?
Abone olİletişim Yayınları Nihat Genç'le yollarını ayırdı. Edebiyat çevrelerine bomba gibi düşen bu haberin arka planını Murat Belge okurla paylaştı.
İletişim Yayınları, Boğaziçi Üniversitesi'nde son anda iptal
edilen "Ermeni Kongresi"nin ardından çıkışlarıyla dikkatleri
üzerinde toplayan Nihat Genç'le yollarını ayırdı. Edebiyat
çevrelerine bomba gibi düşen bu gelişmenin ardından basında bir
sürü yorum ve haber çıktı. İletişim Yayınları'nın kurucusu Murat
Belge, yazısında hadisenin arka planını okuyucuyla paylaştı:
Yazı: Murat Belge
Kaynak:
İletişim Yayınevi'nin Nihat Genç'le sözleşmesini feshettiğini
Hürriyet'te Sefa Kaplan'ın haberinden öğrendim. Ne bu sözleşmenin
yapılmasında ne de feshedilmesinde payım oldu. Ama bunu izleyen
günlerde bu olayın da benim üzerimde kaldığını gözlemledim.
Yazılanların hepsini görmedim ve okumadım ama duydum, Ali Sirmen'in
yazdıklarını da okudum.
İletişim'i kuran benim; uzun bir süre yayın yönetmenliği de yaptım.
Ama 10 yılı aşkın bir zamandır böyle bir ilişkim kalmadı. Epeydir,
yayımlanacak kitapların konuşulduğu 'Yayın Kurulu' toplantılarına
da katılmıyorum.
Onun için Ali Sirmen'in söylediği, 'Sayın Murat Belge.. kendisini
eleştirenleri cezalandırmayı yeğlemiş...' sözünün herhangi bir
dayanağı yok.
Ama herhalde dayanağı olmasının gereği de yok. Önemli olan, uygun
bir fırsat çıkınca saldırmak ve vurmak. İletişim adı benimle çok iç
içe geçtiği için 'fırsat' çıkmış oluyor. Bu da yeterli.
Ali Sirmen oturup o satırları döşenmeden önce bu olayla benim bir
payım olup olmadığını araştırma imkânına sahip değil miydi? Yoo,
pekâlâ sahipti. Ama 'o satırları yazma' mutluluğunu kendinden
esirgeyemezdi ve dolayısıyla yazdı.
Peki, ne yazmış oldu? Öteki yol arkadaşları gibi, sadece yalan
yazmış oldu. Haberim dahi olmayan bir olayın 'faili' olduğunu
hiçbir ihtiyat payı bırakmadan ileri sürmek ve sonra da bu iddia
üzerine oturan bir dizi değerlendirme yapmak, başka ne türlü
adlandırılabilir?
Gelelim Nihat Genç'e. Bundan en az iki yıl kadar önce, tanıdığım
biri hakkında yazdığı galiz yazıyı görünce onunla ilgili bir fikir
edinmiş ve şaşkınlıkla, bunları yazabilen bir adamın kitaplarını
nasıl basabildiklerini İletişim'deki dostlarıma sormuştum.
O zaman da şimdiki, konumumdaydım, yani bu yayınevine 'Bu adamı
beğenmedim. Onunla sözleşmenizi feshedin' diyecek bir ilişkimiz
yoktu. Yalnızca merakla sormuştum. Onlar da, böyle yazılarında bu
şekilde saçmaladığını, bunları zaten basmadıklarını, romanlarınınsa
iyi olduğunu söylemişlerdi. Ama zamanla bütün çevrede, örneğin
Birikim yazarları arasında bu adama ve o galiz üslubuna bir
tepkinin birikmekte olduğunu uzaktan gözlemlemiştim.
Ermeni konferansı üstüne söylediklerini de yalnızca Radikal'in bu
konuda verdiği özette gördüm. Ama bu bağlamda İletişim'deki
arkadaşlarıma bu adamla ilgili bir şey söylemek aklıma bile
gelmedi. Hakkında genel olarak ne düşündüğümü zaten
biliyorlardı.
Ne düşünüp ne yaptıklarını kendileri açıklasınlar. Ama ben bu konu
üzerinde medya erbabımızın nasıl bir demagojiye girdiği üstüne de
birkaç söz söylemek istiyorum. Açık yakalamak ve oradan vurmak
tutkusuyla kavramları, anlamları iyice birbirine karıştırdılar.
Bir yayınevi bir yazarla düşünceleri temelinden ilişki kurar. Bu
temel değişmişse ilişkinin de değişmesinden doğal bir şey yoktur.
Sözleşmenin feshedilmesi, o adamın düşüncelerine bir müdahale falan
değildir. 'Düşündüklerin bunlarsa, bunları başka bir yerde söyle'
demektir. Düşünce ve söz özgürlüğünden yana olmak, örneğin 'Mein
Kampf'ı yayımlamaya talip olmayı gerektirmez.
Nedense bu cephe, faşistlerle birlikte davranmama hakkını,
demokrasi eksikliği olarak yorumluyor.
Cumhuriyet gazetesinin ve Ali Sirmen gibi yazarlarının bugünkü
konjonktürde oynadığı rol hakkında çeşitli düşüncelerim var.
Bunları Cumhuriyet'te yayımlamak için haftada en az bir gün
kullanabileceğim bir sütunun bana ayrılmasını talep ediyorum.