Yenilgiye mahkum edilmiş bir cephenin
içinden zaferle çıkmak hiç de kolay değildi.
Süngüsü düşmüş, hali harap, morali çoktan cepheyi
terk etmiş 600 kişilik bir alay duruyordu karşısında. Savaşın ağır
yükünü artık taşıyamacağına inanıyordu bir çoğu. "Vatan
elden gitmişti" öyle mi?
Bu nasıl mümkün
olabilirdi?
Çaresizliğin kol gezdiği zamanlarda kollarını
kesip atmaktır; cesaret!
Umudun ellerine sarılarak mutlak bir
inançla kucaklamaktır vatanı...
Bir an bile düşünmeden koştu, dikildi
cepheden kaçmaya çalışan askerlerin karşısına.
"Ben" dedi "Ben babamın yanına ölmeye
gidiyorum, peki ya siz nereye
gidiyorsunuz?"
Bu sözler daha 12 yaşındaki bir kız çocuğunun
dilinden, cesareti ise sayılara sığmayacak bir yürekten
dökülmüştü...
O yürekti; kaçmak üzere olan
askerlerin vicdanlarına balyoz gibi inen,
O yürekti; vatan sevgisini
yüzlerine tokat gibi çarpıp, Albay Hafız
Halit'in alayını kendine getiren,
Ve o yürekti; 70. Alay'ın,
İstiklal Harbi'nde kaybedilen Gediz Cephesi'nde başarılı olan tek
alay olmasını sağlayan.
O yüreğin adı Nezahat'tı... Nezahat
onbaşı...
Daha 9 yaşında
babası Albay Hafız Halit Bey'le cepheden cepheye koşan
Nezahat, "savaş" denen bir oyunun içine girmişti. Bezden
bebekler yoktu bu oyunun içinde; kan vardı, ölüm
vardı...
Küçücük yaşına aldırış etmeden düşmanın
değil, kocaman bir sevginin tutsağı olmuştu: Vatan
sevgisinin...
Nezahat
Onbaşı, 30 Ocak 1921 yılında İstiklal
Madalyası ile ödüllendirilmesi önerilen ilk Türk vatandaşı
oldu. Meclis bu öneriyi hemen kabul etti. Kabul etti
etmesine de Nezahat Onbaşı'ya madalyasını vermeyi
unuttu.
Tam 65 yıl sonra küçük Nezahat 78
yaşına geldiğinde, bir gazetecinin konuyu gündeme getirmesiyle
alabildi madalyasını.
Cesareti kadar vakarıyla da bir kez daha
örnek oldu herkese.
"19
Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor
Bayramı'nız kutlu olsun!!!"