New York Times, Davutoğlu'nu yerden yere vurdu!
Abone olABD'nin saygın gazetelerinden New York Times, Türkiye'nin yeni başbakanı olacak Ahmet Davutoğlu'nun dış politikasını yerden yere vurdu.
ABD'nin en saygın gazetelerinden New York Times’ta
yayımlanan bir makalede, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
dış politikası yerden yere vuruldu.
Davutoğlu’nun ‘statejik derinlik’ ve ‘komşularla sıfır
sorun’ politikasının dayandığı varsayımların hepsinin geçersiz
olduğu savunulurken, ”Davutoğlu başbakanlığı üstlendiğinde
de, Türkiye muhtemelen onun yarattığı ve inşa ettiği sorunlu
dış politikayı sürdürecektir” yorumu yapıldı.
TÜRKİYE'NİN BAŞARISIZLIĞI
İngiliz Birleşik Kraliyet Enstitüsü’nde (RUSI) uzman olan
Aaron Stein’in kaleme aldığı ‘Türkiye’nin başarısızlığa
uğrayan dış politikası‘ başlıklı makalesi şöyle:
AK Parti yeni dış politikasının işlenmesi için 2002′de, o dönem
az tanınan bir akademisyen olan Ahmet Davutoğlu’nu
seçmişti.
Davutoğlu 2009′da dışişleri bakanı oldu ve kısa süre içinde
de ülkenin bir dizi krizine çözüm için el attı. Onun dış
politika vizyonu, Türkiye’nin Arap Baharı ayaklanmalarına
yönelik yaklaşımının önünü belirledi ve Türkiye’nin
Suriye’deki iç savaşı ele alış biçiminin temelini
oluşturdu. Dışişleri Bakanlığı onun yönetimindeyken, Türkiye
hem İslami dünya için bir demokrasi neferi olarak selamlandı,
hem de yabancı
savaşçıların kendi topraklarından Suriye’ye geçmesine izin
verdiği için ‘sorumsuz bir bölgesel güç’ olarak
kınandı. İlk baştaki övgülerin ardından, Davutoğlu’nun
kararları Batı’da tartışma konusu haline geldi. Ve Ortadoğu’da
da, Türkiye dini açıdan muhafazakar siyasi hareketleri
kucaklayarak bir dizi Körfez
ülkesinin yanı sıra şimdi de Mısır’la ters düştü. Tüm bunlar,
siyasi tecrite neden oldu.
OSMANLI GEÇMİŞİNİ
KUCAKLADI
Şimdi Davuoğlu, cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Erdoğan’ın
yerine yükseldi. Ne yazık ki, Türkiye’nin başarısız olan dış
politikasında değişiklik yaşanmasını beklememeliyiz.
Davutoğlu, kendi
vizyonunun zaman içinde haklı çıkacağına inanıyor. Davutoğlu
uzun zaman boyunca, Türkiye’nin emperyal Osmanlı geçmişini
kucaklaması ve kendine özel coğrafyasını da
Balkanlar, Ortadoğu ve Orta Asya’daki nüfuzunu genişletmek
için kullanması gerektiğini savundu.
Bu ‘stratejik derinlik’, ülkenin Batı’daki NATO
müttefikleriyle yakın ilişkileri sürdürmeye tarihsel olarak
yaptığı vurgudan ayrılmak anlamına geliyordu. Davutoğlu,
birnoktada hayata da geçirilen bu politika vizyonunun zaman
içinde Türkiye’nin ‘komşularla sıfır sorun‘a sahip olmasına
yol açağını tasavvur
ediyordu.
İSRAİL, MISIR VE SURİYE İLE İLİŞKİ
YOK
Türkiye’nin bu yöndeki çabalarının sorunlu olduğu açık. Ülkenin
şu an Suriye, Mısır veya İsrail’de büyükelçisi yok. Dahası, AK
Parti’nin Müslüman Kardeşler’e desteği nedeniyle Ankara’nın
Körfez ülkeleriyle ilişkileri gergin. Ve Türkiye’nin Kürdistan
Bölgesel Yönetimi’nin tarafında yer alıp Kürt petrolünün
Bağdat’ın onayı alınmadan ihraç edilmesine kolaylık sağlaması
nedeniyle Irak’la diplomatik ilişkiler de neredeyse sıfıra
indirgendi.
MİLLİYETÇİLİĞİN SONA ERECEĞİNE
İNANIYOR
Yeni başbakanın yaklaşımı dört varsayıma dayanıyor.
Öncelikle, Davutoğlu Ortadoğu’da ‘milliyetçilik çağı‘nın sona
ereceğine ve yeni bir nesil muhafazakar liderlerin ortaya
çıkacağına inanıyor.
İkincisi, dini açıdan muhafazakar olacak bu liderlerin, siyasi
ilham kaynağı olarak Türkiye’ye, daha özelde de AK Parti’ye
yöneleceğini düşünüyor. Üçüncü varsayım, bu daha geniş
kapsamlı muhafazarlığın, Türkiye’nin kendisi gibi düşünen
devletlerle paylaştığı dini kimlik üzerinden nüfuzunu
artırmasına izin vereceği yönünde. Ve dördüncü varsayım da,
Batı’nın, özellikle de Amerika’nın bölgede demokratik değişimde
çıkarı olduğu tezine dayanıyor.
AK Partinin Arap baharından bu yana bölgede yaşanan
gelişmelere yönelik anlayışının altında bu varsayımlar
yatıyor. Tunus’ta Zeynelabidin Bin Ali’nin, Mısır’da da Hüsnü
Mübarek’in hızla devrilmesi ve yerlerine Müslüman Kardeşler’le
bağlantılı siyasi partilerin gelmesi Davutoğlu’nun
öngörülerinin teyidi olarak yorumlandı.
MISIR'A LAİK BİR ANAYASA YAZILMAK
İSTENDİ
AK Parti, demokratik dönüşümlerden geçen devletlerle kendi
deneyimlerini paylaşabileceğine inandı. Fakat Türkiye’nin
Müslüman Kardeşler’e laik bir anayasa taslağı yazması için
yardım etme girişimi reddedildi. Ankara’nın Kahire’deki siyasi
süreci etkileme yönündeki istekli çabaları, Mısır’ın
egemenliğine saldırı ve potansiyel bir siyasi zayıflık kaynağı
olarak görüldü;Müslüman Kardeşleri’in muhalifleri bu
durumu, hareket güç yoluyla devrilmeden önce, partiyi ‘dış
etki altında kalmakla‘ suçlamak için kullandı. Şu an
Türkiye’nin Mısır’da neredeyse sıfırnüfuzu var.
Fakat AK Parti, Mısır, Irak ve Tunus’taki Müslüman
Kardeşler bağlantılı partileri kucaklamasının sağduyulu,
ahlaken doğru ve demokrasi yanlısı bir tavır olduğuna ve
bunun, Türkiye’nin yurtdışındaki nüfuzunu güçlendireceğine
inanıyor. Bu yaklaşım, AK Parti’nin Türkiye iç politikasında
bir dönüşüme nezaret ettiği ve Türkiye’yi daha demokratik bir
yer haline getirdiği fikrine dayanıyor. Türkiye’nin
Gazze’deki Hamas’a desteğini de aynı mantık açıklıyor.
TARAFSIZ OLMADIĞI İÇİN BAŞARISIZ
OLDU
AK Parti, bu militan grubun 2006′da seçimleri kazandıktan sonra
tecrit edilmesinden Batı’yı sorumlu tutuyor ve haklı olarak
da, Filistin’deki karmaşanın sebeplerinden birinin bu tecrit
olduğunu savunuyor. Fakat Türkiye’nin İsrail-Filistin
ihtilafında arabuluculuk çabaları, artık tarafsız görülmemesi
nedeniyle
başarısız oldu. Aynı şekilde, Türkiye Mısır’da Temmuz 2013′te
yapılan darbeyi ele alış biçimi nedeniyle ABD’yi, Suriye’ye
müdahale etmekteki isteksizliği nedeniyle de Batı’yı
azarladı.
DAVUTOĞLU SİYAH-BEYAZ
GÖRÜYOR
AK Parti, Körfez ülkelerini yolsuz, meşruiyetten uzak ve
devrilmeye mahkum olarak görüyor. Davutoğlu, Arap isyanlarına
yol açan dinamiklerin hala var olduğuna inanıyor; dolayısıyla,
Batı’nın bütün meşruiyetlerini kaybetmiş küçük bir yolsuz
siyasi ve askeri seçkinler kadrosundan medet umarak bölgenin
eski otokratik statükosunu yeniden tesis etmeyi umduğu bir
dönemde, Türkiye’nin Filistin ve Mısır’da mücadele eden
İslamcı güçleri destekleyerek ‘uzun vadeli’ bir oyun
oynadığını düşünüyor. Davutoğlu bu meseleleri siyah ve beyaz
olarak görüyor: Demokrasiyi ya desteklersiniz, ya da
desteklemezsiniz. Türkiye ‘tarihin doğru yerinde’ duruyor ve
bölgede demokratik değişim için
sesini yükseltiyor. ABD ve Avrupa’ysa bunu yapmıyor.
AYNI DIŞ POLİTİKA
SÜRECEK
Bu varsayımlar sorunlu. Öncelikle, ortak bir dini
kimliğin milliyetçiliğe üstün geleceği fikrine dayanıyorlar.
Türkiye’nin Mısır’da yakın zamanda yaşadıkları, bunu
söylemesinin yapmasından daha zor olduğunu ortaya koyuyor.
İkincisi, Davutoğlu’nun başarısız olacağını varsaydığı
milliyetçilik, ilk başta öngörüldüğünden çok daha dirençli
çıktı. Üçüncüsü, Türkiye’nin ‘doğal hinterlandı’nda bulunduğu
belirtilen ülkelerde, bu milliyetçi hareketler çoğunlukla
sömürge yönetimlerinin reddi üzerinde yükseliyor, ki buna
Osmanlılarınki de dahil. Dolayısıyla, Türkiye’nin nüfuzunu
genişletme çabası o kadar da kolay değil. Bununla birlikte AK
Parti caymıyor. Kendi stratejik ve ahlaki dürüstlüğüne
inanıyor, son yaşadığı sorunların geçici olduğunu düşünüyor.
Davutoğlu başbakanlığı üstlendiğinde de, Türkiye
muhtemelen onun yarattığı ve inşa ettiği sorunlu dış
politikayı sürdürecektir.