Myanmar’da soykırım devam ediyor. Bizzat Myanmar Devleti’nin
askerleri sivil halkı ayrım gözetmeksizin katlediyor.
Şehit sayısı şu an için 3000 civarında. Ölenlerin 1000 adeti
aynı köyden diye bir haber geldi.
Bütün bunlara rağmen Myanmar’ın simgesi haline gelmiş meşhur
Nobel ödüllü Suu Çii olanların terör örgütlerine yönelik bir
operasyon olduğunu belirtti. Tabii ki bu saçma açıklamadan sonra
çoluk çocuğun katledildiği bu saldırılar için ‘Nobel Ödüllü
katliam’ nitelemesi yapıldı.
Biz Müslümanların uluslararası sistemle kavgası hala bitmedi.
Hala oyunu kurallarına göre oynamak yerine alternatif çıkış
yolları aramaya çalıştığımızı görüyorum.
Mesela Myanmar’da yaşanan insanlık dramı ile ilgili ilk açıklama
Avrupa Rohingya Konseyi’nden geldi. İslam İşbirliği Teşkilatı yine
geç kaldı yani. Bu geç kalış bazı duyarlı STK’ların tepkisini
çekti. Mesela Sakarya’da toplanan duyarlı STK’lar katliamı kınadı
ve BM ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nı (İİT) inisiyatif almaya
çağırdı. İİT kınadı tabii ki malum katliamı. Problem de bu zaten.
Kınamaktan öteye geçememek..
Sayın Cumhurbaşkanımız ve Dış İşleri Bakanımız sert şekilde
tepki gösterdi söz konusu katliama. Lakin BM Daimi
Temsilciliğimizden hiçbir şey duymadık. Mesela BM Genel Kurulu’nda
herhangi bir inisiyatif başlatılmadı temsilciliğimiz tarafından.
Daha kötüsü bu durum sadece bu olaya özgü değil. Kritik
yerlerde olan diplomatlarımızın atalet sorunu halen devam
ediyor.
Myanmar Devleti uluslararası hukuku çok taraflı olarak ihlal
ediyor. İnsan hakları ve evrensel normlar bir tarafa sadece
Uluslararası Ceza Divanı açısından incelendiğinde bile soykırım ve
insanlığa karşı suç kapsamında katliamların yapıldığı aşikar. Sorun
şu ki BM’in göndermek istediği araştırma komisyonuna Myanmar izin
vermiyor. Kendi kurduğu komisyon ise hiçbir hak ihlalinin
olmadığını söylüyor. Kısacası durum hayli vahim..
Hem ülke hem ümmet olarak doğru düzgün kolları sıvamanın vakti
geldi artık. Sistemi anlamak ve sistemde aktif özne
olabilmek için sistem uzmanı yetiştirmek lazım. Arabesk
takılıp sisteme kahretmek kusura bakmayın ama zavallılıktır.
Açalım..
Ekonomi uzmanınız olmadan kapitalizme savaşamazsınız.
Kapitalizmin yerine başka bir şey ikame etmek istiyorsanız
kapitalizmi çok iyi bilmeniz gerekir. Bu önermenin aynısı hukuk
için de geçerlidir. Uluslararası hukuktan şikayetçi isek
uluslararası hukuk uzmanı yetiştirmemiz gerekiyor. Ya da
uluslararası kamuoyu aldatmacalarından şikayet ediyorsak
kamu diplomasisi denilen şeye azami önem
göstermemiz lazım.
Zavallılık tabirini bilerek kullandım yukarıda. Çünkü ne zaman
ekonomi ile ilgili konuşsak birileri çıkıp sistemin kesinlikle
değişmeyeceğini ve bu post-kolonyal zulüm mekanizmasının ilanihaye
devam edeceğini söylüyor. Üzücü olan bu tür şeyleri söyleyenlerin
bizim aramızdan çıkması. Ben de diyorum ki yetiştirmediğin
adamı yetiştirirler, yazmadığın kitabı yazarlar. Bilgiye
ve uzmana önem vermezsen tabii ki o senaryo gerçekleşir. Aynı durum
uluslararası ilişkiler için geçerli. Mesela Fetönün uluslararası
ayağı ile mücadele etmek için çok iyi uluslararası hukuk,
uluslararası ilişkiler, strateji ve kamu diplomasisi bilen
uzmanlara ihtiyacımız var. Ya da Filistin’in haklı davasını
savunmak için de aynılarına ihtiyacımız var ümmet ve ülke olarak.
Her zaman söylüyorum: Filistin BM tarafından devlet olarak
nitelendiği anda İsrail kudurdu. Demek ki bazı aklı evvel
pesimistlerin iddia ettiği gibi Dünya’nın hepsi İsrail’i
desteklemiyormuş. Demek ki sistem doğru şekilde
kullanılırsa müslümanlar da masa başında zafer
kazanabiliyormuş.
Pesimist tiplerden her daim nefret etmişimdir. Biz müslümanlar
aktivite insanlarıyız. Hareket ve bereket arasındaki rabıtaya
inananlardanız. En önemlisi de Sünnetullah’a aykırı davranarak
sonuç alamayacağımızı biliriz.
Sistemi çözmeye çalışmadan sisteme küfretmek kadar büyük
saçmalık olabilir mi? Bu hastalıktan kurtulma zamanımız geldi.
Geleneğimize uygun şekilde adam yetiştirmenin önemini daha iyi
kavramalıyız. Aksi takdirde sistem bizim aleyhimize işlemeye devam
edecek.