İslami değerleri hafife alma, alay etme, dalga
geçme, Müslümanları cahil ve kötü gösterme hem
Türkiye hem de dünya sinemasında
rastlanan bir sorun.
“Müslümanlar, sinemadan çektikleri kadar başka bir
şeyden çekmedi” desek abartmış olmayız.
Dünya genelinde özellikle Holywood kaynaklı
filmlerde Müslümanlar her zaman barışı tehdit eden, insan
öldüren, katliam yapan, tüm kirli ve pis işleri yapan bir
tipolojiyle gündeme getirilmiştir.
Tüm karşı koymalara, anti tezlere rağmen Batı dünyası ve
Holywood film sektörü bu alışkanlığından vazgeçmemiş ve
vazgeçmeyecek gibi gözüküyor.
Dünya genelinde sinema sanatının Müslümanlara bakış
açısından ülkemiz sineması da nasibini alıyor
maalesef.
Cumhuriyet tarihi sinema filmleri
incelendiğinde din adamları ve hocalar her zaman itici bir
figür olarak yer almıştır filmlerde.
Cami hocaları ve köy imamları kötülüğün ve cehaletin kaynağı
olarak gösterilmiş, din toplumu geri bırakan bir unsur
olarak resmedilmiştir.
Bu olumsuz bakış açısı İslami değerlere kadar
uzanmıştır.
Müslümanlar olarak kutsal olarak bilinen Recep, Şaban,
Ramazan aylarının isimleri itibarsızlaştırılmak adına
dalga geçilen, alay edilen karakterlere
verilmiştir.
Uzun yıllar devam eden sinemanın Müslümanlara ve İslami
değerlere olumsuz bakış açısı son yıllarda biraz hafiflese
de zaman zaman hortlamaktan da geri kalmıyor.
Bugünlerde vizyona giren bir filmde bu zihniyeti görmekteyiz
yine.
Büyü ve cinlerle ilgili olan “Siccin-5”
filminde Kur’an-ı Kerim'den ayetler okunurken bir
kadının karnı parçalanıyor, bir kişi Kur’an-ı
Kerim okurken ağzından kanlar fışkırmaya başlıyor, yine
Kur’an-ı Kerim okunurken bir kadın
çocukların kafasını parçalıyor.
Bu filmin fragmanı maalesef 2 milyon (bu
yazıyı okuduğunuzda belki de daha fazla) kez
seyredilmiş!
Yani 2 milyon kişinin bilinçaltına Kur’an-ı
Kerim eşittir şiddet, korku mesajları
pompalanmış.
Bir de bu 2 milyon kişinin etkilediği insan sayısı düşünülürse
ortaya hiç de azımsanmayacak bir rakam
çıkıyor.
Aslında bu sütunlardan sıklıkla vurguladığım gibi tüm bunların
hepsi birer proje. Hepsi belli merkezlerde planlanıyor ve
uygulamaya konuluyor.
Amaç aynı. İslam’ı ve Müslümanları kötü olarak
göstermek…
Peki, tüm bu proje eserlere karşı biz neler yapmalıyız?
Sessiz kalmak ve görmezden gelmek bir çözüm mü?
Yoksa internet çağında iletişimin son derece hız kazandığı
günümüzde bir şeyler yapmamız gerekmiyor mu?
Her şeyden önce tepkimizi bu filmi ve benzerlerini
seyretmeyerek göstermeliyiz.
Çevremize de bu ve benzeri filmlerin nesiller üzerindeki
zararlı etkilerini anlatmalıyız.
Daha sonra her alanda kullandığımız internetin iletişim
gücünü harekete geçirmeliyiz.
Facebook, Twitter, İnstagram sayfalarımızdan bu filmin
zararlı etkilerini anlatmalıyız.
Başta Cimer ve Bimer olmak
üzere Kültür Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı
gibi kurumları hassasiyete çağırmalı ve toplumu bilinçlendirici
programlar yapmasını teşvik etmeliyiz.
Mesela Diyanet İşleri Başkanlığı bir hutbe konusunu bu
gibi zararlı faaliyetlerin etkisinden uzak durmaya ayıramaz
mı?
Biz sessiz kaldığımız sürece daha çok
“Siccin” ve benzeri filmler çekilmeye devam
eder.
Anlayacağınız reaksiyon göstermedikçe siccin sene bu
algı operasyonlarına nesillerimiz maruz kalacak!
SOSYAL MEDYA
TAKİP
twitter.com/msbeser
facebook.com/msbeser