Muhsin Yazıcıoğlu'na inanılmaz işkence!
Abone olMamak Cezaevi'nde yaşanan işkenceler şoke ediyor!.. Yazıcıoğlu, Mamak cezaevinde 26 gün çırılçıplak asılı tutuldu.
Takvim gazetesinden Emin
Pazarcı'nın "12 Eylül zindanları" yazı dizisi devam ediyor. Dizinin
bugünkü bölümünde 26 gün çırılçıplak asılı tutulan
Yazıcıoğlu ile Yılma Durak'ın Mamak'ta yaşadıkları vahşet
vardı.
YAŞAR OKUYAN'DAN KAN DONDURAN SÖZLER
12 Eylül Darbesi yapılmış ve işkenceciler gemi iyice
azıya almıştı. İşkencelerde uygulanan metotlar artık çığırından
çıkmıştı. Öylesine iğrençlikler sergileniyordu ki, dayanılır gibi
değildi. Aradan yıllar geçtikten sonra, darbe öncesi MHP'nin Genel
Sekreter Yardımcılığı makamında bulunan Yaşar
Okuyan, yaşananları, "Ülkücü Hareket'in bazı
liderlerinin ırzına bile geçtiler" sözleriyle
özetleyecekti.
Mamak Askeri Cezaevi'nin C-5 adı verilen bölümünde sergilenenler,
kelimenin tam anlamı ile insanlık dışıydı. Burada bir
yandan işkence, diğer taraftan sorgu yapılıyordu. Sorgu ekibinin
başında ise MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'nın savcısı Hava Hakim
Albay Nurettin Soyer vardı.
Dayaktan etkilenene dayak atılıyordu. Erkeklik organından elektrik verilmesinden rahatsız olanlara defalarca elektrik veriliyordu. Bazıları Filistin Askısı'na asılıyordu. Bazıları da çırılçıplak soyulduğunda çözülüyordu. Utanma duygusu yüzünden morali bozulduğu tespit edilenler, bütün sorgu boyunca çıplak tutuluyordu.
İRADE DIŞI ÇIĞLIK ATIYORDU
Bütün bunlar, C-5'te yaşanan olağan olaylardı. Orada
çok daha iğrenç ve kelimenin tam anlamı ile insanlık dışı metotlar
uygulanıyordu. O günlerde, gözaltına alınan bazı gençlerin aileleri
de C-5'e getiriliyordu. Anneleri, karıları ve kızları da işkenceye
alınıyor, çırılçıplak soyuluyordu.
İşkenceciler, bütün bunları yaparken gözaltındaki gence soruyorlardı:
-Haydi, şimdi de konuşma da
görelim!
O dönemde, C-5'e getirilen arasında, daha
sonra idam edilen Ali Bülent Orkan'ın ailesi de vardı.
Yıllar sonra Hürriyet Gazetesi'nde İsa Armağan'ın ailesine
de C-5'te işkence yapıldığı yazılmıştı.
Tekmeli, tokatlı, elektrikli ve askılı işkence aşamasından geçen
ülkücüler, A Blok'taki "Kafes"e konuluyordu. Burada da manevi
işkence uygulanıyordu. "Kafes" sirklerdeki aslan kafeslerinin
benzeri bir yerdi. Burada oturmak, kalkmak, ayak değiştirmek,
kıyafet düzeltmek, hatta oturuş şeklini bozmak bile izne
tabiydi.
Herhangi bir ihtiyacı olanın yüksek sesle bağırması gerekiyordu:
- Komutanımmmmmm! "Komutanım" diye görevli askere sesleniliyordu. Kafes'te bütün erlerin adı "komutan", bütün gençlerin adı da "lan"dı.
Oraya giren emekli askerler bile görevli
erlere "komutanım" diye hitap etmek
zorundaydı.
Askeri yönetimin "komutan" olarak görevlendirdiği er cevap
veriyordu:
- Söyle lan!
- Ayağımı değiştirebilir miyim komutanım?
- Kalk lan gel buraya. Elini uzat.
Elini uzatana kural olarak 5 adet cop vuruluyordu.
Ardından "komutan" bağırmaya başlıyordu:
-Ne biçim izin isteme lan bu? Size öğretmedik mi? "Komutan"
derken daha yüksek sesle bağıracaksın.
Tutuklu, tekrar yerine dönüp, avazı çıktığı kadar bağırıyordu:
- Komutanımmmmmm...
Bu sahne her gün onlarca defa tekrarlanıyordu.
MUHSİN YAZICIOĞLU DA C-5'TEYDİ
C-5'teki işkencelerden nasibini alan ve daha sonra
kafese konulanlardan biri de Ülkü Ocakları Genel Başkanı Muhsin
Yazıcıoğlu'ydu.
İhtilalin ardından uzun süre kaçak olarak yaşayan Yacıcıoğlu, yakalanır yakalanmaz C-5'e götürüldü. Günlerce son derece ağır işkenceye tabi tutuldu.
Daha C-5'in kapısına geldiğinde,
dört bir yandan tekme ve yumruklar yağmaya
başladı.
Burada başı duvara çarptı ve akan kan boynundan aşağı doğru
süzüldü. Küfürler ve hakaretler arasında koridorlardan
geçirildi.
İşkenceciler hiç vakit kaybetmeden Yazıcıoğlu'nu bir tahta platformun üzerine yatırdılar. Hemen ayakkabısını çıkarıp, başparmağından elektrik vermeye başladılar:
- Türkmen Onur nerede?
- Bize Mehmet Sakarya ve Ramiz Ongun'un yerini
söyle...
Bu işlem işi yaramayınca, işkenceciler O'nu soymaya
başladılar. Tam pantolonu çıkarılıyordu ki, Yazıcıoğlu bağırmaya
başladı:
- Yapmayın, bunu yapmayın...
Bu tepkiyi vermekle hata ettiğini sonradan
anladı.
ÇIRILÇIPLAK SOYUP İŞKENCE YAPTILAR... AYRINTILAR DİĞER
SAYFADA...
[PAGE]
Soyulduğu zaman çok etkilendiğini gören işkenceciler, bu işlemi hep
tekrarladılar. Tam 26 gün boyunca çırılçıplak soyup, işkence
yaptılar.
Yazıcıoğlu'nu bir sandalyenin üzerine çıkarıp, T
şeklindeki bir kalasa kollarından bağlıyorlardı. Kalas, tavandaki
çengele asıldıktan sonra, altındaki sandalye
çekiliyordu.
Havada sallanırken, çıplak vücudunun çeşitli yerlerinden
elektrik veriliyordu. Acı dayanılır gibi değildi.
İşkenceciler manyetoya bastıklarında titreşimden bütün vücudu
sallanıyordu. İç organlarının tamamı dışarı fırlayacakmış
gibi oluyordu. Muhsin Yazıcıoğlu, irade dışı çığlıklar
atıyordu. Bu işlemden geçen sadece Yazıcıoğlu değildi.
C-5'in dört bir yanından çığlıklar yükseliyordu. '
ALLAHSIZ VİCDANSIZLAR...'
İstanbul Harbiye'de de bir işkence merkezi kurulmuş,
bazı gençler de orada işkenceye tabi tutulmuştu. MHP ve Ülkücü
Duruluşlar Davası'nda anlattıkları inanılır gibi değildi. Bir
insanın aklının alamayacağı ölçüde işkenceye maruz kalmışlardı.
12 Eylül öncesi "Doğu'nun Başbuğu" lakabına sahip olan
Yılma Durak, konuşmasını sürdürürken, bir ara hıçkırıklara
boğuldu.
Duruşma Hakimi Kıdemli Binbaşı Vural Özenirler, araya girmek
zorunda kaldı:
- Konuşamayacaksınız herhalde. Sağlığınız elvermiyorsa
oturun.
- İsterseniz sorgunuzu erteleyelim.
Durak, hıçkırıklar arasında zor anlaşılır bir sesle cevap
verdi:
- Hayır konuşacağım.
Durak, "konuşacağım" demesine rağmen, hıçkırıkları
bir türlü dinmiyordu. İşkence altında yaşadıklarını bir türlü
hazmedemiyor, kelimelere döküp, duruşma salonunda dile
getiremiyordu.
Hıçkırıklarla ağlarken, Duruşma Hakimi bir defa daha araya girmek
zorunda kaldı:
- Rahatsızsanız oturun, dinlenin. Sorguya daha sonra devam
edelim.
Yine "hayır" cevabını
veren Yılma Durak'ın dudaklarından hıçkırıklar arasında şu
sözcükler döküldü:
- Bana işkence yapanlar, "Sen erkekliğinden oldun, ama seni zevkten mahrum etmeyeceğiz" dediler. Cop soktular.
Hıçkırıklar arasında söylenen bu sözler; herkesin
tüylerini diken diken etmişti. Hakim heyeti bile şok olmuştu.
Salonun dört bir yanından çığlıklar yükselmeye
başladı.
Mahkeme salonu alabildiğine karıştı. Salonun arka tarafında bulunan
dinleyiciler, ayağa kalkarak Mahkeme Heyeti'nin bulunduğu bölüme
doğru yürümeye başladılar.
Durak'ın yakınları ise çığlık çığlığa bağırıyorlardı:
- Allahsızlar, vicdansızlar...
'KATİL EVREN'
Bahçelievler'deki MHP Genel Merkezi'nin altındaki bir
dairede yaşayan partinin emektarı Hasan Kozan'ın oğlu Kadir'in akli
dengesi yerinde değildi. Kadir, zaman zaman MHP Genel Merkezi'nin
karşısındaki kaldırıma geçer, "Kahrolsun faşistler. Sizin
hepinizi kesmek lazım" diye bağırırdı.
Bazen de Emek civarındaki CHP'lilerden para alıp, MHP Genel
Merkezi'ne CHP bayrağı asardı. Kadir, MHP içinde Alparslan
Türkeş'ten çekinmeyen tek isimdi. Partiye girip çıkarken "Başbuğ
Türkeş" diyerek yolunu keser, harçlık almadan da yol vermezdi.
Bazı durumlarda da karşısına geçip bağırırdı: -Faşist Türkeş, katil Türkeş... Katil, katil... Hızını alamayıp, Türkeş'in aracını taşladığı bile olurdu. Alparslan Türkeş ise, Kadir'in bu davranışları karşısında hiçbir rahatsızlık belirtisi göstermez, ya söylediklerini duymazlıktan gelir, ya da gülüp geçerdi. 12 Eylül İhtilali'nin ardından Kadir'in bütün düzeni bozuldu.
İhtilali yapan darbecilere kafayı taktı. Yöneticiler gözaltına
alındığı, partiye kimse gelmediği için bunalımlı günler yaşıyordu.
Artık kimseye "Faşistler, katiller" diye bağıramıyor, binayı
güvenlik altına alan polis ve askerler de kendisine hiç iyi
davranmıyordu. Bütün bu olup bitene çok kızan Kadir, ihtilalden
birkaç gün sonra Çankaya Köşkü'ne gitti. Tepkisini ortaya koymak
için de Cumhurbaşkanlığı'nın duvarına kocaman bir bozkurt resmi
asıp bağırmaya başladı:
- Katil Evren, katil Kenan Evren... Bir anda ortalık
karıştı. Eğer polisin içinden kendisini tanıyanlar çıkıp, "Durun, o
deli" diye bağırmasaydı, askerler anında tetiğe basacaktı. 12
Yönetimi'ne ve Kenan Evren'e, Çankaya Köşkü'nün önünde açıktan
tavır alıp "katiller" diye bağıran tek kişi olan Kadir, ihtilalden
bir yıl kadar sonra Sincan'da trenin altında kalıp, hayatını
kaybetti.