Muhafazakar medyada türban gerilimi
Abone olSeçim öncesi türbanlı milletvekili tartışması muhafazarlar yazarları ikiye böldü.
"Başörtülü aday yoksa aday da yok" kampanyasına tepki
içeriden, muhafazakar erkek yazarlardan gelince kampanyayı
destekleyen türbanlı kadınlar sertleşti.
Yeni Şafak yazarı Hilal Kaplan "parti kapıtılır" diyerek öneriye
karşı çıkan muhafazakar erkek yazarları "Tehlikenin farkında
mısınız" diye kampanya yapan kemalistlere benzetti.
"Başörtülü kadınlar olarak hedefe konulmaya alışığız" diyen Hilal
Kaplan, "benim de Müslüman erkeklere dair sıkıntılarım az değil ama
bunları bir hak arayışı çabasına gölge düşürmemek için ortaya
dökmüyorum" dedi.
Kaplan Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan yazısında kendi camiasını topa tuttu. "Başörtülü aday yoksa oy da yok" kampanyasına "laikçi" kesimlerden tepki beklerken muhafazakar kesimden eleştiri aldıklarını anlatan Kaplan uzun uzun parti kapatılır iddiasına yanıt verdi. Yargıdaki değişimi anlatarak yeni bir kapatma davasının söz konusu olamayacağını savunan Kaplan şu ağır eleştirileri sıraladı:
"Eskiden Kemalistler "Tehlikenin farkında mısınız?" diye
başörtülü kadınları işaret edip korku yayarlardı; bugünse
Kemalistlerden bayrağı devralan bazı 'muhafazakâr' yazarlar
"Tehlikenin farkında mısınız?" diye başörtülü vekil isteyen
kadınları işaret edip halkı yayıyorlar. Hedefe konulmaya alışığız,
dert değil. Ancak sonuç ne olursa olsun, bu yolda emek sarf
edenlerden bir şey kaybetmez. Meclise başörtülü vekil girmese de
her zamanki gibi "O ne güzel vekildir" deyip yolumuza devam etmeyi
biliriz. Fakat bu haklı yola taş döşeyenler bunun vebalini nasıl
öder bilemem."
Hilal Kaplan kampanyaya yönelik eleştirileri ise şöyle
yanıtladı:
1."Başörtülü aday yoksa, oy da yok" bir partiye oy vermenin değil,
oy vermemenin gerekçesini belirten bir slogandır. Bu seçimlerde
bazı başörtülü kadınlar ellerindeki nadir meşru haklarından olan oy
verme haklarını kullanırken tercihini başörtülü aday göstermeyen
partilerden yana kullanmayacak. Benzer düşünen erkekler de bu net
tavra destek verecek. Yani bu kampanyayla oy vermemenin ön şartını
bildiriyoruz. Yoksa oy vermek için tek kıstas bu olamaz
elbette.
2. Emin olun benim de Müslüman erkeklere dair sıkıntılarım az
değil ama bunları –biçimini beğenirsiniz veya beğenmezsiniz- bir
hak arayışı çabasına gölge düşürmek için ortaya dökmeyecek kadar
"maslahat" nedir biliyorum çok şükür.
3. Erkek yazarların, mevzu kadın vekiller olunca bir nitelik arayışına girmesi takdire şayan. Aynı sorgulamayı iki cümleyi bir araya getirmekten aciz, her fırsatta kafa yumruk meslektaşına dalan, haksız nüfuz sahibi olmasına rağmen meclise giren erkekler için de bekleriz. Teşkilatlardaki temayül yoklamalarında 40-50 aday içerisinde ilk üçe giren başörtülü adaylar var mesela. Liyakat açısından bakılacaksa onları ön plana çıkarmaya ne dersiniz? Peki bu liyakat sahibi kadınların sırf örtülerinden ötürü esas listeye alınmamasına ne dersiniz? Hiçbir şey. Ancak bu hususta yapılan kampanyayı yerden yere vurmakta beis görmezsiniz. Biz de buna "erkekleri aşiretleştiren popülizm" mi desek?
4. Herhangi bir yasal engel olmamasına rağmen başörtülü vekilin giremediği bir meclisin kamudakiler dahil tüm yasakları kaldıracak türden bir anayasa yapmasını beklemek hayaldir. Başörtülü vekil, her şey bir yana, en çok bu sebeple gereklidir.
5. Seküler temsili olan gruplar başörtüsü meselesi hakkında
sussa suç, konuşsa suç. Ne yapmaları lazım bir izah etseniz de
rahatlasak. Konuşmadıkları zaman "Ayrımcı bunlar", konuştukları
zaman "Bu işte bir bit yeniği var". İşin doğrusu konjonktür bu
meselede hiç olmadığı kadar rahat.
OY YOK DEMEK AK PARTİ'Yİ ZAYIFLATIR
Tartışmaya Bugün gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren de katıldı.
Halkın yüzde 47'sinin desteğine sahip olan iktidardaki
partinin bile kapatma tehdidi nedeniyle türban yasağını
ortadan kaldırma cesareti gösteremediğini söyleyen Taşgetiren
sistem henüz bunu kaldırmadığı için bu seçimde de başörtülü aday
gösterilemeyeceğini söyledi. Konuyu başörtülü milletvekili isteyen
kadınlara getiren Taşgetiren şu satırları yazdı:
"Benim, en azından, kurulu düzenin birçok alanda olduğu gibi
"başörtülü milletvekili" şahsında da, İslam'a ve toplumun Müslüman
çoğunluğuna karşı kullandığı boğucu statükonun ortadan kaldırılması
açısından, bir tek dahi olsa başörtülü milletvekili seçilmesini
savunduğum biliniyor. Bunun için örnek olarak Prof. Dr. Ümit
Meriç'in aday gösterilmesini de seslendirdim. Aksiyon'daki yazımda
"Seçelim bakalım, kim Meclis'in kapısına durup, içeri giremezsin
diyecek" diye yazdım.
Buna rağmen, içimden "Başörtülü aday yoksa, oy da yok" denmesine onay vermek gelmiyor. Ne yazık ki bu "yaptırım", kurulu düzene değil, hâlâ (yani iki dönemdir iktidar olmasına, halktan yüzde 47 oy almasına rağmen) bundan mağdur olan AK Parti'ye yönelik olacak. Değil mi?
Diyelim ki Tayyip Erdoğan korkuyor, bir sistem sorununun çözümü noktasında adım atamıyor. Ne demeli? Bence "Demek ki şartlar ona o cesareti vermiyor" demeli.
Geriye ne kalıyor? "Oy yok" diyerek, AK Parti'yi zayıflatmak kalıyor. Ne denir? Dileyen sorumluluğuna katlanarak dilediğini yapsın, denir. Ancak ben şunu derim: Bu kampanyanın halkta pek karşılığı olmaz. Ayrıca halkı "Ya başörtüsü ya AK Parti" gibi bir tercihe sürüklemek de sağlıklı gelmiyor bana. Ne yazık ki Türkiye henüz değişimini tamamlamamış bir ülke. Ve daha bir süre halkımızın bağrına taş basması gerekiyor.
ZAMAN YAZARI KARŞI ÇIKMIŞTI
Yazar Ali Bulaç, Zaman gazetesindeki yazısında "Başörtülü
bayan yoksa oy da yok" sloganıyla Meclis'te başörtülü vekil talep
eden kadınların üzerinden AKP'ye tuzak kurulduğunu ileri sürmüştü.
Bulaç yazısına yönelik tepkiler üzerine "'Başörtüsü yüzünden parti
kapatılacaksa kapatılsın' diyen kadınların kızgınlıklarını
anlıyorum ancak, 'yeni ve sivil anayasa'nın AKP'nin merkezinde
olduğu 12 Haziran seçimi son dönemeçtir" diyerek "yeni bir
kapatmaya kapı aralamamak" gerektiğini söylemişti.