Bir gazeteci dostum ile sahur sohbetinde çaylarımızı yudumlarken
konu dönüp dolaşıp siyasete ve tarihe geldi.
Her sohbeti ve tavrı politize olmuş, bu politik tavır da
güncelin hamasi diline hapsolmuş, geçmiş tasavvuru, gelecek
tahayyülü olmayan bir gençlik yetişmekte!
Cesaretini, kendi emeğiyle oluşmuş olan haklı bir özgüvenden
değil konjonktürün önüne sunmuş olduğu, saman alevi gibi gelip
geçici olabilecek olan imkânlardan alıyor.
Gelip geçici diyorum çünkü nereden gelip nereye gittiğini
bilmediği için kendini savunabilecek yeterli bilgiye sahip
değil.
Politize gözlüklü genç nesil!
İdrakine geçirilmiş deli gömleğiyle dar bir alana hapsolduğunun
farkında olmayan, kafasını kaldırıp etrafına bakmak aklına dahi
gelmeyen ve böyle giderse –üzülerek söylüyorum- tarih sahnesine
çıkamadan yitip gidecek bir gençlikten söz ediyorum!
Sohbetin gidişatı bir tespit doğurdu; 1970’li
yıllarda Bülent Ecevit sol siyasi arenada kudretli bir dönemi
yaşıyordu.
Solun zenginleri ile aydın adayları ya da aydın-meşrep kişileri
siyaset alanına davet etti.
Milletvekili yaptı, bürokrat yaptı vs. Kısaca bu insanları ülke
yönetiminde söz sahibi kişiler haline getirdi.
Ecevit ile beraber sözüm ona söz sahibi olanlar, makam sahibi
olanlar, ensesini iyice kalınlaştıranlar…
Gerçekten “vatanın sahibi” olduklarını zannetmeye başladılar. Bu
ortamın hiç değişmeyeceğini zannettiler!
Buraya kadar garip olan bir şey yok değil mi?
Ecevit ve adamları bütün bunları yaparken bir şeyi
atladılar ya da ihmal ettiler. Kendi ailelerini ve
çocuklarını…
Çocuklarının ceplerine bol bol para koydular ve
özgürleştirdiler.
Burada özgürlüğü tırnak içinde modern anlamıyla kullanıyorum
yoksa bizim özgürlükten anladığımız kesinlikle böyle bir şey
değil.
Bu çocuklar özgürleştikçe kendi sınırlarını zorlamaya
başladılar.
“Özgür hayat” sözüm ona “vatanın sahibinin” çocuklarını
değiştirmeye başladı.
Aile büyüklerinin peşinden gitmeye kalktılar ve siyasete payanda
olma sevdasına girdiler. Sonra yeni ilişkilere girdiler, farklı
ortamlarda nefes aldılar.
Kimlerden bahsediyoruz; solun çocuklarından, gençlerinden
bahsediyoruz.
“Özgürlük” gücü ile liberalleşmeye başladılar.
Ve yeni bir gençlik, “liberal gençlik” doğmaya
başladı.
Serbest piyasa koşullarında siyasetin de verdiği güçle tükenmek
bilmez bir iştahtan gözleri kararmış şekilde at koşturmaya
başladılar.
“İnsan işte hep daha çok ister” diyebilirsiniz ama
bundan sonra mesele garipleşiyor.
Bu liberal gençler zamanı geldi babalarının fikirlerinden
uzaklaşmaya ya da radikal sola göre “light”laşmaya başladılar.
Yavaş yavaş sol iktidarı eleştirmeye ve suçlamaya
başladılar.
Ve gün geldi sol iktidarının çocukları, yani “liberalleşen
gençler” babalarının iktidarını yıktı ve sol artık sürekli
kaybetmeye başladı bu ülkede.
“Yani, solun çocukları kendi babalarını
yediler!”
Dünyaya tamah etmek böyledir, zamanı gelince helvadan
putunu afiyetle mideye indiriverirsin işte.
Yeni tespitimiz ise;
2002’den beri muhafazakâr bir yapının iktidarını yaşıyoruz.
Başlangıç tarihinden itibaren şimdiki zamana kadar yeni doğan
çocuklar şuan ilk gençlik çağlarındalar.
Uyarıyorum kendimi ve büyükleri; Ecevit dönemindeki
gibi, şimdi “vatanın sahibi” olanların çocukları, mevcut
“özgürlükten” dolayı liberalleşmeye başladı…
Tesettürlü ya da muhafazakâr erkek gençliğimiz seküler
hayatların benimsendiği mekânlarda nefes alıyorlar!
Şüphesiz örnekler verip meseleyi somutlaştırabiliriz ama artık
bunlar herkesin malumu…!
Biz burada ”ölünce bir partizan gibi ölmeliyim” diyen şaire
başvuralım ve asıl meselemize devam edelim.
"her gün şehrin ortasında bir ergen ölüyor
domuzuna ölüyor bankerlere durarak
noterden onaylı kağıtlara durarak
mevlid ilanlarına durarak"
Toplumun kültürel değer ve dokusuna uzak, inanç
noktasında hassasiyet taşımayan, sekülerleşmiş, ahlaki umdeye tabi
olmayan, Anadolu geleneğinden kopuk bir yapı söz
konusu!
Yaşanan bu sosyolojik deformasyon üzerimizde hiç mi hiç
şık durmuyor.
Bizi biz yapan alamet-i farikalarımızdan vazgeçersek
sıradanlaşırız.
Nazım Hikmet’ten mülhem; “Gözlerim gözünde aşkı
seçemiyor/Şimdi sen de herkes gibisin!”
Demem o ki değerlerimizi kültürümüzü hiçe sayan,
sekülerleşen ve liberalleşen bir muhafazakâr gençlik
yetişiyor!
Sonun senaryosunu varın siz yazın!
Ben Ecevit örneğini verdim size vesselam…