Müeyyed; teyit edilmiş, kuvvetlendirilmiş,
doğrulanmış, yardım gören manasındadır.
Erdoğan’ı bazıları diktatör ya da halife olmaya çalışmakla
suçluyorlar.
Öncelikle şunu belirtelim ki bu safi bir akıl tutulmasının
tezahürüdür.
Ama biz yine de aklı tutulan arkadaşlara açıklama yaparak
yardımcı olmaya çalışalım.
Hilafet din işlerindeki riyasetin devlet yönetimi tarafından
semavi bir bağlılıkla siyasete bağlanması olarak görülebilir.
Erdoğan Halife
değil lakin
ümmet çapında
basit, güncel
ve son
dönemlerde
Türkiye’ye
damgasını vuran
siyasetler ürettiği
aşikar.
İç ve Dış Politikada ne olduğu belirsiz tutumlar sergilemek
yerine makro planda büyük devlet adamı olarak girişimlerde
bulunması, siyaset üretmesi ve bunda da ümmeti esas alması
Erdoğan’ın bir bakıma hilafet üstü yeni bir yönetim modelini
işlediğini söyleyebiliriz.
Erdoğan’ın yeni tarz siyasetinde bir çok dinamik söz konusu.
Bu dinamiklerin bir den çok parametreleri var;
Savaşçı bir karaktere sahip
değil ama aynı zamanda
savaşta da çözüme yatkın
yönetim istidadı.
Taassup sahibi değil ama
aynı zamanda son derece
ilkeli.
Tarafsızlık gibi sınırları
belirgin olmayan bir siyasetin
dışında ama aynı zamanda
sonuna kadar taraf.
Bütün bunların devamında ümmet ve millet nezdinde Erdoğan’ı öne
çıkaran saikler nelerdir?
Öyle zannediyorum ki hepimizin aklına ilk gelen özelliği
samimiyet.
Samimiyeti hem düşmanlarını dize getiren hem de milleti nezdinde
içtenlikle karşılanabilmesine yardımcı oluyor.
Danışan olması, istişare edebiliyor olması.
200-300 yıl sonra bile Osmanlı Padişahlarından daha fazla
konuşulacağı kesin.
Daha fazla yazılacağı kesin.
Yeni dünya düzeninin kurulmaya çalışıldığı bir dönemde bizler
tarih yaşıyoruz.
Yazılacak olan
tarihin
tanıklarıyız.
Bu durum Erdoğan’a ve ülkemize nasip oluyor.
Bu durum
Çar’ın,
Lenin’in
yeni bir çığır
açması ya da
Hitler vari
dikta karizması
değil insan
merkezli, ümmet
sevdalı bir
liderin karizma
ötesi çıkarsız
sevdası.
Erdoğan’ın samimiyet perspektifinde insan merkezli siyaset
güdüyor olması bütün dünya tarafından artık okunabiliyor.
Uzun yıllardır siyasi stratejisini samimiyetle birlikte insan
merkezli ve ümmet merkezli olarak ifa ediyor.
Dünya bugüne
kadar ulus
devlet argümanlarını
insan merkezli
yapmadı ve
hüsranla sonuçlanmak
üzere olan
stratejilerini
Erdoğan’a
bakarak yeniden
belirlemeye
çalışıyorlar.
Erdoğan, insan merkezli ama sadece kendi ulusunun insanı
merkezinde değil bütün ulusların maslahatını güden bir siyaset
yapıyor.
Belirsiz bir şekilde 20. yüzyılda cetvel ile çizilen sınırları
ortadan kaldırmaya çalışan ama bunu lafzen veya fiili olarak değil
bir üst zihniyetle, sınır tanımamazlıkla, insan merkezli siyaset
ile yaparak kaldırmaya çalışıyor.
Erdoğan siyasetinde sadece İslam Ulusları da yok.
Latin Amerika
da adaletsizlik
ve eşitsizlikle
yaşayan halk
yığınları da
Erdoğan’ın
gündeminde.
Birleşmiş milletler toplantısında dünya 5’ten büyüktür diyerek
Madagaskar’ı da, Mozambik ‘ide, Uganda’yı da, vs. gündemde tutan
bir siyaset yapmadı mı?
Yani ulus
merkezli değil
insan merkezli
siyaset yapmaya
çalışan bir
liderden
bahsediyoruz.
Bütün bunların devamında “Müeyyed
kulu” nereye yerleştiriyoruz?
Teyit edilmiş, kuvvetlendirilmiş, seçilmiş kul olarak merkezde
Erdoğan’ı tutmamın sebebi müşahhas yaşanmışlıklardır.
Mucizelerden bahsetmiyorum, yaşanabilir durumlara karşın tavır
ve davranışına istinaden Erdoğan’ın bütün olumsuzluklara rağmen
insan merkezli siyaset yapıyor olmasını ve başarılarını dile
getiriyorum.
Samimiyeti ile insan merkezli yönetim şeklini düşündüğümüzde
çıkar siyasetinin çok üstünde bir makama oturuyor.
Bu da İlahi nazara mazhar olmasının yollarını açıyor.
Sınandığı bütün zorluklara rağmen milletinden ve ümmetten ayrı
kalmaksızın iç içe nefes alıyor olması İnd-i ilahide nazarların
merkezine oturtuyor.
Bu merkeze oturanda tabii ki müeyyed
kul olmuş oluyor.