Muazzez bize emanet (!)

Ha ! onu da en son bir reklam filminde gördüm. ''Olmamış'' dedim. Gözümüzde çok büyüttüğümüz, sanatıyla ilahlaştırdığımız sanatçıları, gözlerimiz hep onlara yakışacak projelerde görmek istiyor.

Ayla ÖZYURT aylaozyurt@internethaber.com

Muazzez bize emanet (!)

Muazzez Abacı değil konu.

Ha ! onu da en son bir reklam filminde gördüm. ''Olmamış'' dedim. Gözümüzde çok büyüttüğümüz, sanatıyla ilahlaştırdığımız sanatçıları, gözlerimiz hep onlara yakışacak projelerde görmek istiyor.

Ama günümüzde her alanda ciddi bir tüketim yaşanıyor.

Şöhret üç günlük... Bu sistemin sizi harcaması an meselesi. Sonrasında:

''Yandı gülüm keten helva''. Kadir İnanır'ın etek giydiğini unutmadık.

Eski şöhretlerin:

''Biz henüz ölmedik, biz de varız''

(tabii olacaklar ama gençlerle savaşlarından gem vuruyorum) edasıyla şimdilerde kendilerini yaşatmak için televizyonlarda nasıl yırtındıklarını gördükçe, içimden ; '' yapma ! git evinde rahat rahat otur, şarkılarını da sevdiklerine söyle'' demek geliyor. Çünkü ben kendi adıma onları iyi hatırlamak istiyorum.

Neyse !

Konumuz başka bir Muazzez.

''Eve düşen yıldırım'' dizisindeki Muazzez tiplemesi. (Bu arada ben asla dizi izlemem, sadece belgesel)

Muazzez, İzmir'de yaşayan güzel bir kız. Babası vefat edince amcası onu alıp İstanbul'daki köşküne getiriyor (aynı zamanda şanslı).

Köşkte amcanın iki oğlu var, biri evli. Evli/bekar, iki amca oğlu Muazzez'e aşık oluyorlar, konu bu (evli olan zoraki evlilik yapmış, ha! tahmin etmişmiydiniz, tamam)

Ayrıca, diziyi izlediyseniz evin içinde özellikle evli olanın Muazzez'i hiç çekinmeden, gözleriyle nasıl yediğine tanık olmuşsunuzdur. Ben oldum valla.

Filmin başından ortaları ve sonu belli.

Zira, Türk ekranları izleyicileri bu tür konulara son derece vakıftır.

Birçok köşe yazarımız, dizi filmlerin içeriği ile ilgili çok yazdılar/çizdiler.

Aile içinde yaşanan cinselliklerin toplumun cinselliğe bakışını nasıl etkileyebileceği/etkilediği ve bu tür dizilerin toplumun ahlak yapısını nasıl yozlaştırdığı ve bunların yine topluma cinsel sapmalar, ensest ilişkiler, tecavüzler olarak geri döndüğü haykırırcasına anlatıldı.

Ben soruyorum:

Türk ekranlarında bu tür dizilere yer vermekle, Avrupa ülkelerinde oynatılan BBG evleri arasında yedi fark nedir ?

Bugün bu dizilere yer verenler, yarın Avrupa'dakine benzer BBG evleri de yapacaklar. Yok artık! demeyin.

Ha! halk bunu mu istiyor diyorsunuz , bunlar mı reyting yapıyor?

O halde hiç lafı eğip bükmeden söylermisiniz, Türk toplumu ''ahlak'' kelimesinin içini nasıl dolduruyor ?

Neyse !

Muazzez bize emanet (!)

Okan (Bayülgen) bir dahi olabilir mi ?

Olabilir !

Son günlerin en çok konuşulan televizyoncusu Okan zekasıyla büyülüyor mu ? Büyülüyor !

Programda seçilen konunun uzmanlarını ağırlayan Okan, konulara, gelen uzmanlardan daha vakıf ve bilgili olunca ortaya böyle bir sonuç çıkıyor.

Her konuda nasıl oluyor da bu kadar söz sahibi bu kadar birikimli oluyor, aslında birçok kişiyi bu şaşırtıyor.

Eskilerde çok antipatik bulunan bu televizyon çocuğunun bu kadar zamanda geldiği nokta gerçekten inanılmaz.

En son şiddet konusunun işlendiği program mükemmeldi.

Dünyadaki tüm ünlülerin ya cinselliğin ya da şiddetin temsilcisi olduğu gibi bir gerçekten söz edildi.

Bunun üzerine ben aklıma gelen ünlüleri cinselliğin ve şiddetin temsilcisi olarak kategorize etmeye başladım.

Mesela; Hitler aklıma geldi, şiddetin temsilcisi olarak. Buna benzer dünyada(eski, yeni) birçok lider gözümün önünden geçti, birçoğu şiddeti temsil eden...

Cinselliği temsil eden ki, ünlü olmak için cinselliğini kullanan binlerce kadın/erkek vardı, örnek vermeye dahi gerek duymadım ama bu tez çok doğruydu, dünyadaki ünlüler ya cinselliği ya da şiddeti temsil ediyorlardı.

Kimsesiz Emine

Geçtiğimiz hafta serbest bırakılan gazeteci Nedim Şener'in katıldığı Medya mahallesinde sekiz yaşındaki kızının cezaevine ziyarete geldiğinde, kopçası ses çıkaran eteğinin çıkarılmasını anlatırken elbette çok üzüldük, yürekler dağlandı...

Ertesi gün birçok köşe yazarı izlerken nasıl yutkunduklarını ve ağladıklarını köşelerinden paylaştılar.

Ben de yutkundum...

Yılmaz Özdil' in 15 mart 2012 de yayınlanan ''Cura'' başlıklı yazısını okuduğum da...

Yine yutkundum...

Amaaa! Adana'da çocuklarının ısınması için saç kurutma makinesini açtıktan sonra, intihar eden Emine için sadece yutkunmadım ve kendimi tutamadım...

Yoksulluğun pençesinde çocuklarıyla yalnız yaşayan bir anne.

Titreyerek elindeki altı liralık bozuklukla odun almaya gidiyor. Oduncu altı liralık odun olmaz diyor. Emine oduncuya öyle bir bakıyor ki, oduncu çuvala on liralık odunu doldurup gönderiyor.

Evde soğuktan titreyen altı aylık kızı ve altı yaşındaki oğlu bekliyor...

Emine on kiloluk çuvalı sırtlayıp koşarak evin yolunu tutuyor. Odunlar öyle nemli ki yakmak mümkün olmuyor...

Eski bir kamyon lastiğini parçalıyor ama tutuşmuyor...Emine belki de tam o anda karar veriyor...

Belli ki Emine'nin kimsesi de yok !. O kimsesiz !.

O an karar veriyor...

Kimsesiz Emine kimbilir daha neler yaşadı kimselerin bilmediği...

Altı yaşındaki oğluna bir görev veriyor...Saç kurutma makinesini çalıştırıp hem kendini hem de kardeşini ısıtma görevi...

Kimsesiz Emine'de yan odaya gidip, hayatına son veriyor.

Bir insanın hayatına son vermeyi düşünmesi ile, gerçekten bunu uygulaması arasında ince bir çizgi olduğunu sanmıyorum.

Hayatın belli dönemlerinde, özellikle depresyon yaşayanlarda bu tür düşünceler oluşur ama bunu uygulamak kolay değildir.

Kimsesiz Emine aynı zamanda çok gururlu...Belki ondan kimsesiz...

Vicdanlar çok sızlamış Emine'nin dramına.

Emine'nin komşuları da: ''Bize hiçbir şey hissettirmedi, bilmiyorduk bu kadar muhtaç olduğunu, bilsek yardım etmezmiydik'' diyorlar.

Ama birçok kişinin göz ardı ettiği önemli bir nokta var...

Dünyadaki birçok kişi için aç kalmak, birileri tarafından acınmaktan daha evladır.

''Acımak'', yani o nahoş duygu bir başkasının kötü durumuna üzülmek, merhamet duymak...

Acımak aslında başkalarının ne halde olduğunu görüp kendi halimize şükretmek değil mi ?

Acımak hakikaten içimizdeki insan sevgisinden mi ?

Günümüzde kim acınacak durumda olan biriyle yan yana olmak ister ?

Hiç kimse kendini kandırmasın...

Emine'nin hikayesi bu.

O acınmak istemiyordu, acınarak bakan gözlerin hedefi olmak istemiyordu.

Gördüğünüz gibi her kesim insanının eziliş hikayesi farklı.

Sonuç şu ki : İnsanlık ölümcül bir kavşakta.