Günümüzün
handikabı;
hakikate değil
başarıya
odaklanmak!
Siyasette, ticarette, okulda, sporda, vs. başarı daima önceliği
tutmuş durumda.
Başarı için
hakikatten uzaklaşarak
hedefe varılabilecek
her yolun mubah
sayıldığı bir
çağı
yaşıyoruz.
Ebeveynler çocuklarının başarısı için ya ödüller yolu ile teşvik
etmeye çalışıyorlar ya da başarının önündeki engel
sayılabilecek bütün
unsurları dünyevi
şartlara göre
egale etmeye
çalışıyorlar.
Başarıya gidilen yolda saygınlık kazanabilmek için onulmadık
taklalar atılabiliyor!
Ebeveyn aile
içinde nasıl bir
konum ve paye
vermişse otomatik
olarak toplumda
kişiye bu konumu
reva
görüyor!
Toplumda hakikat menfezinden süzülen nurdan istifade edemeyenler
saf olarak bilinen bireyleri kullanarak merdiven basamaklarını
çıkmaya çalışıyorlar.
Hakikatte ise; “saf olan
kazanır, safları
kullananlar
değil!”
Başarıya odaklanmada ki sözüm
ona haklı sebep; “Kurtlar
sofrasından pay kapmak için
başarılı olması lazım.
Başarılı olmak için de
dünyevi şartlara göre hareket
etmek lazım.”
Yarış atına
döndürülen çocukların
ve gençlerin bir
toplumu inşa
edebileceğini
düşünsenize!
Batı medeniyeti
hep ileride biz
neden hep geride
kalıyoruz diye
hayıflanan hamakat
sahiplerinin bilmesi
gerekenler
var!
Sanayi devriminin zemin
bulması aşamasında çağın Batılı aydınları, gelecek nesle sunmuş
oldukları hayat projesi çözümü;
işte tam da yukarıda bahsetmiş olduğum formüldü.
Başarıya odaklan hakikatten
uzaklaş!
Seküler yaşamın başarıya ulaşma olasılığı daha fazla, çünkü;
dinden ve
hakikatten uzak
kalırsan dünyevi
başarıya
ulaşırsın!
İftihar perspektifindeki izahatları;
“bu bir
hayat
projesidir. Ve
hayatta başarmak
istiyorsan en
büyük engel
tanrıdır.”
Din devre dışı bırakılmış, başarılı
hayat
kazan-üret-tüket-eğlen
temeline
oturtulmuştu.
Çok çalışacaklar, çok üretecekler, ürettiklerini satıp paraya
çevirecekler ve paranın gücü ile eğlenecekler, eğlendikçe hiçbir
şeyi düşünmeyecekler ve bu sayede mutlu olacaklardı!
Proje formülündeki en büyük maksat; paranın
gücü
kullanılacak.
Peki bu para nerede kullanılacak?
Silah alınacak-satılacak; savaşlar ve terör yatırımı olarak
uygulanacak.
Terör yıkımlar
getirecek ve
toplumlar ahlak
sınırlarını kaldıracaklar
daha fazla
kazanmak için
daha çabuk
hakikatten
uzaklaşacaklar!
Çok meşhur, çok başarılı, çok zengin olanlar oldu; ama nedense
bir türlü ne huzur ne de mutluluk yakalanamadı.
Yaşam gayesinin temelinde bir şeylerin yokluğu hep oldu.
Bilim, teknoloji, hatta servet, şöhret ve başarı hayata anlam
katamadı. Toplumun yüreğinde boşluk büyüdükçe büyüdü; uyuşturucu,
depresyon, terör, intihar ve boşanma olayları arttıkça artmaya
başladı.
Hayat anlamsız
bir kareden
ibaret
kaldı.
Batı ne
oluyoruz demeye
ve sorgulamaya
başladı!
Uzun düşünceler ve mütalaalar neticesinde varılan nokta;
“yahu bizim bir
dinimiz vardı!” oldu.
Ve Batı sihirli sözcüğü zikretti;
“mutlu
ve huzurlu
olmak için
Tanrı unutulmaması
lazım!”
Enstitülerde yoğun çalışmalar, okumalar ve gayretler
başladı.
Duke Üniversitesi’nden Dr. Harold
Koening yaptığı araştırmalar neticesinde kanaatini
bildirdi; “Yoğun stres altında
yaşayan günümüz insanının
Tanrı’ya inanması direnci
artırır, kendini olumsuzluklar
karşısında daha güçlü ve
daha iyi hisseder.”
Birilerinin hayran olduğu
Batı şimdi
başını ellerinin
arasına almış ne
yapacağını
düşünüyor; terör, savaş, mafya,
kumar, içki, fuhuş, uyuşturucu, intihar, adaletsiz gelir dağılımı,
eşcinselik ve yoğun boşanma….
Chicago Üniversitesi Profesörü Martin
Marty;
“Tıp
teknolojisine
ve bilim
dünyasına
şükran
borçluyuz,
ama ona
tapamayız,
çünkü bu
konuda çok
yetersiz
kalır”
diyor.
Zenginleşerek mutlu olacaklarına Batı dünyasında neredeyse
inanan çok az kişi kaldı.
Dine ihtiyaç duymayacakları tezinin de çökmüş olduğunu kabul
ettiler!
Batıya hayran olarak İslam kuralları içerisinde yaşamın boş
olduğunu zikredenler ve düşünenler hakikatten uzak kalmış
olanlardır.
İleri medeniyet
safsatası ile
yönünü başarıya
ve Batıya
dönenler hakikate
yaklaşmadıkça mutlu
ve huzurlu
olamayacaklar…