MHP’nin Cumhurbaşkanı adayı...
Abone olMHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "12’nci Cumhurbaşkanlığına pırıl pırıl bir isim, vatan ve millet konularında en küçük şaibesi olmayan, he...
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "12’nci Cumhurbaşkanlığına
pırıl pırıl bir isim, vatan ve millet konularında en küçük şaibesi
olmayan, herkesin ’aradığım buydu’ diyebileceği değerli bir
arkadaşımız aday olacaktır” dedi.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin TBMM’de düzenlenen grup
toplantısında yaptığı konuşmasında, TBMM’nin 94’ncü kuruluş
yıldönümünün yarın kutlanacağını belirterek şöyle konuştu: “23
Nisan 1920, varlığımıza, birliğimize, tarihsel sürekliliğimize diş
bileyen kanlı hesaplara karşı Türk milletinin şeref ve namus
mücadelesidir. TBMM’nin açılmasıyla milletimiz inisiyatifi ele
almış, kendi kaderine sahip çıkacak kararlılığı ve yüksek karakteri
göstermiştir. Bu tarihi hamle ve heyecanla, egemenlik şahısların,
zümrelerin, sınıfların elinden çıkarak tümüyle millete geçmiş,
millete mal olmuştur. Ve pek tabii olarak, TBMM’nin açılması
Cumhuriyet’in ilanı ile sonuçlanacak zaferler halkasının habercisi,
hazırlayıcısı, hızlandırıcısı olarak tarihe geçmiştir."
Milletimizin kurtuluşu için Samsun’da başlayıp Amasya’da Tamime
dökülen, Erzurum’da yapılan Kongre’yle umutları canlandıran,
Sivas’ta toplanan Kongre’yle anlam ve derinlik kazanan milli
mücadele ruhunun Ankara’da son düğümünü attığını belirten Bahçeli,
sözlerini şöyle sürdürdü: "Herkes bilmelidir ki; İlk Meclis
gönülleri ve güçleri birleştirmiştir. İlk Meclis geçmişi ve
geleceği buluşturmuştur. İlk Meclis aklı ve duyguyu kavuşturmuştur.
İlk Meclis farklı farklı dünya görüşüne sahip muhterem azalarını
aynı iradenin, aynı mübarek amacın, aynı kutsal yolun bir parçası
olarak yoğurmuş ve teşvik etmiştir. Milletimizin tertemiz
sinesinden çıkıp gelen saygıdeğer mebuslar ayrımcılığa prim
vermeden, yapay bölünmelere şans tanımadan ortak ülkülerde, ortak
duygularda, ortak bir gelecekte söz kesmiş, ant içmiştir. Devrin
olumsuz ve ağır şartlarını düşündüğümüzde Büyük Millet Meclisi’nin
tarihi bir görevi omuzladığını isabetle söyleyebiliriz. Şu da bir
gerçektir ki, Meclisin açılması istiklal mücadelemizin haklılığına
meşruiyet, anlam, boyut, kuvvet ve demokratik içerik
kazandırmıştır. O tarihlerde örneğine pek az rastlanan bu önemli
nitelikler TBMM’nin asaletini göstermesi ve ispat etmesi bakımından
gurur verici bir kazanımdır. Milli mücadeleyi yürüten
kahramanlarımız topraklarımıza üşüşen düşman unsurlarına sadece
topla, tüfekle karşı koymamışlardır. Çete savaşlarından medet
ummamışlar, küçük olsun benim olsun diyerek pazarlıklarla vatanın
bir bölümünden vazgeçmemişlerdir. Cephelerden arşa ulaşan
bağımsızlık tutkusuna, ölüm kalım mücadelesine eşzamanlı olarak
sürdürülen hukuk, demokrasi ve diplomasi alanındaki çabalar da
eşlik etmiş, hatta yön vermiştir. Düşman imha edilirken dünya
kamuoyu haklı davamızda ikna edilmiş, dahası mazlum milletlere
örnek olunmuştur. Düşünebiliyor musunuz, düşman toplarının sesi
Ulus’tan işitilmiştir. Düşman Polatlı’ya kadar gelmiş, adeta
Ankara’yı muhasaraya almıştır. Bu nedenle ilk Meclis’te ateşli
toplantılar yapılmıştır. Hatta bazı mebuslar Meclis’in taşınmasını
dahi teklif etmişlerdir. Dikkat ediniz, Büyük Millet Meclisi bu
karanlık tabloya rağmen açık kalmış, umutsuzluğun koyu sisine
teslim olmamıştır”
“Müzakereler, görüşmeler, münakaşalar, fikir paylaşımları inançla,
imanla ve şevkle devam ettirilmiştir” diyen Bahçeli şunları
kaydetti:
“Korku, Meclis’in duvarlarından sızamamıştır. Aman dilenmek, el
etek öpmek, boyun bükmek, diz çökmek, buraya kadarmış diyerek
tutsaklığa rıza göstermek ilk Meclis’in muhteşem iradesinde hiç
görülmemiştir.
Ya istiklal ya ölüm felsefesi 23 Nisan’dan itibaren milletimizin
gücüne güç katmıştır. Şehitlerimizin ve kutlu ceddimizin muazzez
emaneti olan aziz vatanımız canla, başla, coşkuyla savunulmuştur.
TBMM; milliyetçiliğin sembolü, demokrasinin simgesi, mertliğin
karargâhı ve milliyetçi kahramanların yegâne güvencesi olarak
emperyalistlerin oyununu bozmuştur. Gerçek istiklalimizin ana
merkezi burasıdır."
TBMM’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin müjdesi olduğunu anlatan Bahçeli,
sözlerine şöyle devam etti: "Bu müjde geçmişle eklemlenerek eskinin
içinden yeni bir devleti doğurmuştur. Türk milleti yeniyi 94 yıl
önce bulmuş, yenide 94 yıl önce mutabık kalmıştır. Artık bizim
yeniye değil, yeninin üzerini gölgeleyenlerden, yeniyle ezelden
beri ihtilaf içinde bulunanlardan kurtuluşa ihtiyacımız vardır. Dün
kadim bir medeniyetten yeni bir doğruluş vardı, bugün ise olgunluk
çağına gelmiş, rüştünü ispatlamış bir devletimiz bulunmaktadır.
Sorun ise bunu göremeyen, yeni diye geçmişi silip atma
vefasızlığına tevessül eden yeni bir Mondros’çu ve Sevrci akım ve
aktörlerin varlığıdır.”
“YENİ TÜRKİYE HEZEYANLARI"
Yeni Türkiye hezeyanlarının ilk Meclis’in aziz hatıralarını inkâr
olduğunu anlatan Bahçeli, şunları söyledi: “Yeni Türkiye çekilen
çileleri yok saymak, şehidin, şühedanın kemiklerini sızlatmak,
ruhlarını incitmektir. Yeni Türkiye, bir yanda Kuva-yi Milliye’yi
hakir gören, diğer yanda Kuva-yi İnzibatiye’yi referans alan
içimizdeki yabancı beslemelerinin icadıdır. Yeni Türkiye lafları;
Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da başı ezilen, İzmir’de
denize süpürülen düşman emellerinin son kez dirilişi, son
şanslarını kullanışıdır. Yeni Türkiye musibeti, numaralı
Cumhuriyetçilerin içinde saklandığı ihanet projesidir. Bir devleti
yenilemek, reforma tabi tutmak, eksik ve gediğini gidermek bir şey,
yeni bir devlet tantanasını ayarı bozuk düdük gibi öttürmek başka
bir şeydir."
Başbakan’ın Yeni Türkiye’sinin, 23 Nisan 1920’nin iflası, hiçe
sayılması olduğunu belirten Bahçeli, sözlerine şöyle devam etti:
"Başbakan’ın Yeni Türkiye’si, 29 Ekim 1923’ü, azgın ve alçaklardan
kurulu idam mangasının önüne çıkarmaktır. Ve Başbakan’ın Yeni
Türkiye’si Türkiye Cumhuriyeti’ne ölüm fermanı hazırlama
ahlaksızlığıdır. Şimdi Başbakan kalkacak ve ilk Meclis’ten örnekler
vererek, bazı sözleri kullanarak bölücü niyetlerine kapak arayacak,
Yeni Türkiye masalına devam edecektir. 94 yıl önce açılan bu millet
eserinden gayrimeşru ve gayrimilli politikaları için kendine uygun
malzeme toplamaya çalışacaktır. Bu şunu dedi, şu bunu dedi diyerek
ilk Meclisimizin saygınlığıyla oynayacak, bazı ifadeleri, dönemin
şartları gereği açıklanmış bazı düşünceleri çarpıtarak kendi sinsi
planlarına paravan yapacaktır. Başbakan Erdoğan ve zihniyeti
TBMM’de görev yapsa da, talihsiz bir şekilde hükümet görevini ifa
etse de, ilk Meclis’e bakınca bambaşka şeyler görmekte, bambaşka
sonuçlar çıkarmaktadır. Hemen belirtmeliyim ki, 23 Nisan 1920
Başbakan Erdoğan ve çevresinin anti tezidir. İlk Meclis’te elbette
görüşler, elbette fikirler farklıdır. Fakat yine de fes takan,
kalpak ve sarık giyen yan yanadır. Milletimizin tüm güzellikleri
ilk Meclis’in sıralarındadır. Şeyhi oradadır, tarikat ehli
oradadır, sanatçısı oradadır, edebiyatçısı oradadır, askeri
oradadır, âlimi oradadır, memuru, işçisi, çiftçisi, esnafı, eşrafı,
hocası hepsi bir aradadır. Liberali, toprak ağası, Bolşevik
meraklısı, muhafazakârı, milliyetçisi hep birlikte Türkiye’nin
bekası için çırpınmıştır. İlk Meclis’te hazır bulunan saygıdeğer
mebusların sosyal, ekonomik, ideolojik ve sınıfsal özellikleri ne
olursa olsun, hepsi vatanseverdir ve kurtuluşa inanmış faziletli
isimlerdir. Bunların vatan mevzuunda çıkardıkları ses tektir. Milet
konusundaki üslupları aynıdır. Milli ve manevi değerlerle ilgili
yaklaşımları hemen hemen örtüşmektedir. Diyebiliriz ki, ilk Meclis
Türk milliyetçiliğinin Cumhuriyet’ten önceki en önemli
başarısıdır."
İlk Meclis’in saygın yapısında bölücülük için bahane arayan
Başbakan’ın önce millet nedir, milliyet ne anlama gelir, vatan,
bayrak ve bağımsızlık neyi gerektirir sorularına cevap araması
gerektiğini anlatan Bahçeli, şöyle konuştu: "Devlet kuran, vatan
kurtaran iradeye saygı duymadan Türkiye Cumhuriyeti’nin esaslarına
ve ilkelerine nankörlük yapmak birinci dereceden suç ve ihanettir.
Başbakan Erdoğan yeni bir şey arıyorsa, yeni düşü kuruyorsa önce
eskimiş, pörsümüş, tavsamış, kararmış, suyu çıkmış vicdanını ve
anlayışını gözden geçirmelidir. Bizim eski diyerek vazgeçeceğimiz
bir şey yoktur. Bizim yeni diye maceraya atılıp geçmişin üzerine
sünger çekecek halimiz, düşüncemiz ve vaktimiz de yoktur."
Türkiye Cumhuriyetinin hem yeni hem de tarih kadar eski olduğunu
belirten Bahçeli, görüşlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye Cumhuriyet’i
hem körpedir, hem de nesiller arasındaki en sağlam köprüdür.
Hunlar’dan Selçuklulara kadar bir cevher gibi asırları süsleyen,
bir yıldız gibi insanlığa ışık saçan Türk-İslam devletleri bizim
şanlı sayfalarımızın yüz aklarıdır.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kadar tüm yaşanmışlıklar bize aittir ve
bizi yansıtmaktadır. Üç Hilal ve Ay Yıldızlı Al Bayrak tamir
edilemez bir tezadın değil aynı kader yolculuğunun birbirini takip
eden iki şeref ve bağımsızlık sembolüdür."
Başbakan Erdoğan’ı eleştiren Bahçeli, şunları söyledi: "Erdoğan
bilmelidir ki, ne dünümüzden taviz veririz, ne bugünümüze yeni
kavramının içine tuzaklanmış parçalanma ve yok oluş tezgahına
aldanarak sırt döneriz.
Ne Ötüken’i bırakırız, ne Ahlat’tan vazgeçeriz, ne Malazgirt’i
unuturuz, ne Söğüt’ü kenara iteriz, ne de Ankara’ya yüz çeviririz.
Biz insanlığa zafer nasıl kazanılır, hükümran nasıl olunur öğretmiş
bir milletiz. Biz yeryüzüne adalet ve iyi yönetim getirmiş bir
kudretiz. Biz yenilgilerin külünden Anka Kuşu gibi doğan, Recep
Tayyip Erdoğan gibilerini elinin tersiyle itmeyi başarmış,
başarmaya azmetmiş büyük Türk milletiyiz. Mazisini tersleyerek,
yeni sakızı çiğneyerek, dileklerinden ve derinlere tutunmuş
kültürünü kötüleyerek var olmuş bir milleti bize kimse
gösteremeyecektir."
Yeni Türkiye diyenlerin önce kendi kirlerini temizlemesi
gerektiğini anlatan Bahçeli, şöyle konuştu: "Türkiye Cumhuriyet’i,
Osmanlı’dan bir kopuş veya makas değişikliği değil, bilakis dünü
tamamlayan, zorunluluktan mecra değiştirmiş, hukukun üstünlüğüne
göre teşkilatlanmış milli ve üniter bir devlet modelidir. İstiklal
mücadelesi veriyorum, Yeni Türkiye’yi kuruyorum sözleri hem tarihe,
hem millete, hem de geleceğimize en acımasız saldırı ve
hazımsızlıktır. Buna da bizim izin vermemiz mümkün değildir.
Milletin istiklali karşısında en vahim engel, en ciddi duvar kendi
ikballerinin peşi sıra gidenlerdir."
YENİ TÜRKİYE GAZELİ
Türk milletinin bunları gördüğünü anlatan Bahçeli, şunları söyledi:
"Milliyetçi Hareket Partisi bunları adım adım izlemekte ve
emellerini boşa çıkarmak için sabırsızlık çekmektedir.23 Nisan
münasebetiyle şu hatırlatmayı da yapmak istiyorum ki, yarınların
sahibi sevgili çocuklarımızı mutlu etmek, vatanını ve milletini
seven birer fert olarak yetiştirmek Gazi Meclis’in sırrına
erenlerin en önemli vazifeleri arasındadır.Biz parti olarak bir
başımıza kalsak da, yeni Türkiye gazeli okuyan ve harabeye dönmüş
bir kafa yapısına sahip bedbahtlara fırsat vermeyeceğiz.
Milletimize, devletimize, tarihimize, ecdadımıza, milli emanetlere
ve TBMM’ye sonuna kadar sahip çıkacağız.Her asırda karşımıza
dikilen hıyanet teşebbüslerinin bir yenisini alt edecek,
mağlubiyetin en kesiniyle tanıştıracak irademiz var olduğu sürece
Türkiye selametle, çocuklarımız da emniyet içinde geleceğe
yürüyecektir. Bu ilk Meclis’in muazzam seslenişine duyduğumuz
saygının, asırlar içinde kemale eren milletimize beslediğimiz büyük
aşkın neticesidir."
Bahçeli, bu düşüncelerle, TBMM’nin 94’ncü yıldönümü kutladığını
belirterek "bütün zorluklara, antidemokratik uygulamalara, despotik
tavırlara karşı bu çatının baki kalacağına yürekten inanıyorum.
Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, ilk Meclis’in tüm
üyelerini şükranla anıyor, hepsine Cenab-ı Allah’tan rahmet
diliyorum.23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı münasebetiyle
aziz milletimizin ve sevgili çocuklarımızın bayramını kutluyor,
sevgi ve saygılarımı sunuyorum.”
“SAYIN ABDULLAH GÜL CUMHURBAŞKANLIĞI İÇİN ’KİMSE CEBİMDE DEMESİN’
DİYEREK İKAZDA BULUNSA DA, BAŞBAKAN CUMHURBAŞKANLIĞI HAVASINA
ÇOKTAN GİRMİŞTİR”
Ülkenin yine tehlikeli tartışmalarla kilitlendiğini kaydeden
Bahçeli, çok cepheli sürdürülen itiş-kakışların, artık bunaldıkları
çekişmelerin değer ve anlam kayıplarına yol açtığına dikkat çekerek
şöyle devam etti:
“Konuşmamın bu aşamasında diyebilirim ki, Türkiye’miz iyi yolda,
iyi durumda, velhasıl iyi halde değildir. Sanki el birliği
yapılmışçasına, sanki söz birliği sağlanmışçasına, sanki ittifak
edilmişçesine dirliğimiz hedef alınmakta, birliğimiz
yaralanmaktadır. Akıl, izan, insaf ve sağduyudan yoksun kuru bir
kalabalık milletimizin huzurundan çalmaktadır. Hakikaten de
istikrar mumla aranmaktadır. Ne tarafa baksak sorun yumağıdır. Ne
yöne dönsek anlaşmazlıklar diz boyudur."
Türkiye’nin samimiyet fukarası, ahlak yoksunu, milli mefkûre
yabancısı bir iktidarın tahakkümü, tacizi ve taarruzu altında
olduğunu anlatan Bahçeli, şunları söyledi: "Bu gidişat hayra alamet
değildir. Bugünkü ülke manzarası iç açıcı olmadığı gibi, yakın
vadede de birçok sıkıntı ve açmazın belireceğini göstermektedir. Şu
günlerde gündemi rekor düzeyde meşgul eden, tüm gelişmelerin
istikametini çizen, herkesin fikir ileri sürdüğü hiç şüphesiz ki
Cumhurbaşkanı seçimidir. Anlaşılan önümüzdeki yaz mevsimi gerek
iklim şartlarından gerekse de siyasi olaylardan dolayı oldukça
sıcak ve yoğun geçecektir. Yüksek Seçim Kurulu’nun Kararına göre
Cumhurbaşkanı Seçimi’nin ilk turu 10 Ağustos 2014 Pazar, ikincisi
24 Ağustos 2014 Pazar günü yapılacaktır."
Cumhurbaşkanlığı makamında oturan Sayın Abdullah Gül’ün görev
süresinin de 28 Ağustos 2014 günü dolacağını anlatan bahçeli,
sözlerini şöyle sürdürdü: "Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
bulundukları ülkede oy kullanma tarihleri ise, ilki 31 Temmuz - 3
Ağustos 2014, seçimin ikinci oylamaya kalması durumunda ise,
ikincisi 17 - 20 Ağustos 2014 tarihlerinde olması
kararlaştırılmıştır. Anayasa’nın 102’nci maddesinde ifade edilen
amir hükme göre; Cumhurbaşkanı seçimi, Cumhurbaşkanı’nın görev
süresinin dolmasından önceki altmış gün içinde tamamlanmış olması
gerekmektedir. Buna göre Cumhurbaşkanı seçim takvimi Haziran ayı
sonundan itibaren işlemeye başlayacaktır. Teessüfle takip ediyoruz
ki, Türkiye’de sanki Cumhurbaşkanı değil AKP’ye genel başkan
seçilecektir.
Zannedersiniz ki, önümüzdeki 10 Ağustos’ta AKP’nin kurultayı
toplanacak, delegeler ismi önceden belli olan zatı seçecektir. Şu
işe bakınız ki, Cumhurbaşkanı seçimine 110 gün kala sandıklar
kurulmuş, oylar sayılmış, karar verilmiş, netice belli olmuştur.
Yani 110 gün sonra bir formalite yerine getirilecek, yasal bir
zorunluluğun icabı istenmese de yapılacaktır.
Demokratik kültürün, demokratik kuralların, demokratik teamüllerin,
demokratik usullerin hilafına ne varsa Türkiye’de dolaşıma
girmiştir.
Yine görüyoruz ki AKP, Cumhurbaşkanlığını tekeline almış, üzerine
kapaklanmış, mızmızlanarak neredeyse kimseye yar etmem demeye
getirmiştir."
Demokrasilerde hiçbir seçimin sonucunun baştan belli olmadığını
anlatan Bahçeli, şunları söyledi: "Sandıktan kimin çıkıp
çıkmayacağını, kimin seçilip seçilmeyeceğini kestirmek, kesin
yargıya varmak bir defa demokrasinin ruhuna aykırıdır.
Cumhurbaşkanı’na AKP’nin karanlık odaları değil, Türk milleti karar
verecektir. 12’nci Cumhurbaşkanı’nın kim olduğuna dair son sözü;
AKP’nin Başkanlık Divanı, MYK’sı, milletvekilleri veya bir başka
organı değil, aziz milletimiz söyleyecektir. Siyasi kâhinlik,
siyasi dalkavukluk ve saray soytarılığı yapanların milli iradeye
saygısız davrandıklarını bilmeleri lazımdır. Cumhurbaşkanlığını
çantada keklik gören ahmakların mahcubiyetten insan içine
çıkamayacakları günler de inşallah yakındır.”
30 Mart’ı takip eden günden itibaren AKP kanadından paylaşılan ve
kamuoyuna servis edilen fikir yığını aslında doğrudan doğruya
Başbakan Erdoğan izinli ve icazetli olduğunu belirten Bahçeli,
"Önce Gül mü, Erdoğan mı tartışmaları gündemi aşırı derecede
oyalamıştır. Kimi zaman bu ikili arasında becayiş öngörülmüş, kimi
zaman mevcut yerlerini muhafaza edecekleri ileri sürülmüş, kimi
zaman daha farklı formüller AKP’nin izbe odalarında kurgulanmış ve
tedavüle sokulmuştur. Yerel Seçimlerden sonra, Sayın Gül’ün
Cumhurbaşkanlığı süreciyle ilgili belirsizlikleri, “otururuz
konuşuruz” sözüyle giderme gayesi Başbakan’da yankı bulmuş ve
paylaşılmıştır. Sayın Gül’ün bu ayın ilk günlerinde, ’Başbakan’a
sürpriz yapmam, o da bana yapmaz, gelişmeleri manşetlerden
öğrenmem’ sözleri ise tam olarak yerini bulmamıştır. Zira şu
sıralar Sayın Gül sürpriz üzerine sürpriz yaşamaktadır ve itiraf
etmese de aldatılmışın sızısına katlanmaktadır. Günlerdir
“görüşeceğiz, konuşacağız” diyen ikili, bir türlü buluşup da karara
varamamıştır.
Anlaşıldığı kadarıyla Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanlığı adaylığına
çok istekli ve heveslidir. Bunun için parti içi mekanizmaları
çalıştırarak adaylık sürecine sağlam gerekçeler üretmektedir. Ne
var ki kardeşim dediği, kader ortaklığı yaptığı, beraber parti
kurduğu Sayın Gül’ü de havuz medyası, tetikçi sözcüleri ve yandaş
kalemler marifetiyle alttan alta rencide etmeye ve karalamaya
başlamıştır."
Sayın Gül’e AKP kaynaklı etkili bir blokaj yapıldığının görüldüğünü
anlatan Bahçeli, sözlerine şöyle devam etti: "Parti genel
başkanlığına ve Başbakanlık görevine oturmasına istekli ve itiraz
edenlerin değişik zeminlerde seslerini yükselttikleri de bir
gerçektir. Ayrıca “borcumuzu ödedik, aradan çekilsin, Erdoğan
isterse Cumhurbaşkanı olur, Gül de buna saygı duyar” beyanları açık
bir şekilde Başbakan Erdoğan’ın lehine kulis faaliyeti yürütenlerin
algı operasyonudur. Görülüyor ki, Başbakan Erdoğan kararını çoktan
vermiştir. Sadece prosedür gereği etrafına ve partisinin yetkili
kurullarına danışmaktadır. Sayın Gül’ün karşısına çıkmadan tüm
taşların yerine oturmasını ve elinin güçlü olmasını
arzulamaktadır.
Başbakan kardeşine oyun oynamakta, ayağına çelme takmakta, önüne
takoz koymakta, kenara çekmek ve minderde tuş etmek için son
kozlarını gözden geçirmektedir. Hele ki, Başbakan’ın; terleyen,
koşan aktif bir Cumhurbaşkanı’ndan bahsetmesi, seçilmesi halinde
ise yetkilerini tam olarak kullanacağını ve halkın Cumhurbaşkanı
olacağını iddia etmesi Sayın Gül’ü rencide eden ve başarısızlığını
rumuzlu sözlerle yüzüne vuran nezaketsiz bir tavırdır. Demek ki,
son yedi yıldır Çankaya’da pasif duran, koşmayan ve terlemeyen bir
Cumhurbaşkanı vardır. Demek ki, son yedi yıldır, yetkilerini tam
olarak kullanmaktan bihaber ve halkın Cumhurbaşkanı olmak gibi bir
kaygısı bulunmayan bir kişi Çankaya’da oturmaktadır. Başbakan
Erdoğan’ın maksatlı sözlerinden anlaşılan ve çıkan sonuç budur.
Başbakan kişiliğinin alametleri arasında fazlaca yer eden
Brütüslüğü dört ayaklı koltuk uğruna kadim arkadaşına da reva
görmüştür.
Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığı için “kimse cebimde demesin”
diyerek ikazda bulunsa da, Başbakan Cumhurbaşkanlığı havasına
çoktan girmiştir. Başbakan kararını vermiştir vermesine ama,
AKP’nin başına kimin geleceğini, üç dönem kuralının ne olacağını,
dahası Başbakanlığa hangi ismin layık olduğunu henüz
netleştirememiştir."
Başbakanlık için farklı farklı isimler geçtiğini anlatan Bahçeli,
sözlerine şöyle devam etti: "Medyaya yansıdığı kadarıyla bu konuda
parti içinde bir uyum ve görüş birliği henüz sağlanamamıştır. Kuşku
yok ki, bunların hepsi, yapılan polemiklerin alayı şimdilik
varsayımdan ibarettir. Az evvel de vurguladığım gibi,
Cumhurbaşkanı’nı aziz Türk milleti seçecektir. AKP’nin ne
olacağını, iktidar ibresinin hangi partiyi göstereceğini yine aynı
şekilde milletimiz tayin edecektir. Bunun dışındaki her söz ve
mülahaza havanda su dövmek, boşa kürek çekmektir. Başbakan çok
erken davranmakta, planladığı yurt dışı seyahatleriyle
Cumhurbaşkanlığına namzet olduğunun işaretlerini peşinen vermeye
hazırlanmaktadır. Sayın Gül’ün geçtiğimiz hafta Kütahya’dan
yaptığı; ’bugünkü şartlar çerçevesinde gelecekle ilgili siyaset
planım olmadığını paylaşmak isterim’ sözleri ise bir yönüyle
gönlünden Cumhurbaşkanlığı geçtiğini, siyasete dönme konusunda
iştahlı olmadığını göstermektedir. Fakat Başbakan’ın
Cumhurbaşkanlığı adaylığına sımsıkı sarılması ve “bu defa ben
olacağım, kimseye yedirmem” imalı göndermeleri Sayın Gül’ün
durumunu sancılı bir duruma sokmuştur.
Başbakan Erdoğan karşısındaki bütün engelleri, muhtemel yol
kazalarını bertaraf etme telaşındadır. Ancak Başbakan boş yere
hayal kurmakta, kendisini boşu boşuna meşgul etmektedir. Zira
12’nci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmayacaktır.”
Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkilerinin Anayasa’nın 104’ncü
maddesinde yazılı olduğunu belirten Bahçeli, şunları söyledi: “Bu
madde kapsamında; Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Peki; devleti
yıllardır zehirlemiş, kurum ve kurallarını örselemiş birisinden
Cumhurbaşkanı nasıl olacaktır? Cumhurbaşkanı Türkiye
Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin birliğini temsil etmektedir.
Peki; TC’ye ve Türk milletinin birliğine nefret duyan,
tahammülsüzlük sergileyen hastalıklı bir ruhtan Cumhurbaşkanı nasıl
çıkacaktır? Cumhurbaşkanı Anayasa’nın uygulanmasını, devlet
organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmektedir. Peki;
kanundan kaçan, 12 yıldır Anayasa suçu işleyen, devlet organlarını
çatıştıran haset ve hakaret ehli birisinden Cumhurbaşkanı olması
nasıl beklenecektir?”
Kanunsuzluğun zirve yaptığı bir iktidarın Başbakan’ının
Cumhurbaşkanı olması halinde yargıyla ilgili yetki ve görevleri
adaletli ve vicdanlara uygun şekilde yerine getirmesinin nasıl
mümkün olacağını soran Bahçeli, şöyle konuştu: "Demokrasiyi rafa
kaldırmış, çoğulculuğu yanlış yorumlamış, Meclis grubunu el
kaldır-indir parantezine almış bir Başbakan’ın Cumhurbaşkanı olması
halinde yasamayla ilgili yetki ve görevleri ifa etmesine hangi
mantıkla inanılacaktır? Kuvvetler ayrımı bağlamındaki yürütmede
sınıfta kalmış bir Başbakan, farz edelim Cumhurbaşkanı oldu, o
zaman bu alandaki yetki ve görevlerini layıkıyla yapması nasıl
iddia edilecektir? Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanı olursa ki bize
göre imkânsızdır, sadece ve sadece bir yetkisini adam gibi
kullanacaktır:
Bu da; sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli
kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmaktır."
Bahçeli, burada gizli amaç olduğunu anlatarak sözlerini şöyle
sürdürdü: "PKK ve KCK’lıları teker teker serbest bırakmak ve hatta
işi İmralı canisine kadar götürmektir. Bizim üzerinde durduğumuz
bir diğer mesele de Cumhurbaşkanı’nın görevine başlarken Türkiye
Büyük Millet Meclisi önünde edeceği yemindir. Bu yemin Anayasa’nın
103’ncü maddesinde düzenlenmiştir. 12’nci Cumhurbaşkanı özetle;
Devletin varlığı ve bağımsızlığı üzerine, Vatanın ve milletin
bölünmez bütünlüğü üzerine, Anayasa ve hukukun üstünlüğü üzerine,
Atatürk ilke ve inkılaplarıyla, laik Cumhuriyet’e bağlı kalacağı
üzerine, Herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden
yararlanması ülküsünden ayrılmama üzerine, Türkiye Cumhuriyetinin
şan ve şerefini korumak, yüceltmek üzerine, Görevini tarafsızlıkla
yerine getirmek için bütün gücüyle çalışacağına büyük Türk milleti
ve tarih huzurunda, namus ve şeref üzerine ant içecektir. Şimdi
herkes elini vicdanına koysun ve söylesin. Objektif bir şekilde
herkes kalbinin ve aklının sesini dinleyerek itiraf etsin. Recep
Tayyip Erdoğan’a bu yemin yakışmakta mıdır? Hadi yakıştı diyelim,
hadi bu yemini de etti kabul edelim; pekâlâ bu yemine sadık
kalacağını yandaş ve yağcılar dışında kim söyleyecek, kimler
garanti edecektir? Başbakan hangi yeminini tutmuştur da yenisine
uyması beklenecektir?"
Yalancının yemininin, Kilise’de namaza durduğunu söyleyen akıl ve
iman fukarası bir sahtekârın hezeyanlarından farksız olduğunu
anlatan Bahçeli, şunları söyledi: "Başbakan yeminleri bozarak,
ilkelerini çiğneyerek 12 yılı adımlamıştır. Cumhurbaşkanı olacak
kişi önce Türk milletini zihnen ve ahlaken kabullenecektir.
Cumhurbaşkanı olacak kişi temsil etmekle mükellef olduğu Türkiye
Cumhuriyeti’ne saygı duymalı ve riayet etmelidir. Çankaya köşkünde
milletin birliği konusunda herhangi bir muammalı fikri olmayan,
geçmişinde akçeli işlere bulaşmamış tertemiz bir kişi
bulunmalıdır.
Türk milleti topyekûn bakınca “işte benim Cumhurbaşkanım”
diyebilecek birisini bu yüksek göreve seçecektir. Rüşvete elini
kaptırmış birisi Çankaya’nın yollarını çıkamaz. Fitne ve fesattan
örümceklenmiş yüreklerle Çankaya yokuşu aşılamaz. Mustafa Kemal’e
ayyaş diyen, katliamcı yaftası vurma teşebbüsünde bulunan
birisinden Gazi’nin emanetine liyakat istense de görülemez.
Cumhuriyet’e şaşı bakarak Yeni Türkiye aylaklığına çivilenen bir
aymazdan, eski diyerek değersizleştirdiği 29 Ekim 1923’ün 12’nci
temsilciliğine talipkar olması bir anlam ifade etmez. Ezcümle,
Recep Tayyip Erdoğan’dan eşbaşkan olur ve olmuştur, belediye
başkanı olur ve olmuştur, maalesef ki Başbakan da olur ve olmuştur;
ne var ki Cumhurbaşkanı olmaz, olmamalıdır. Türk milleti kendisini
ancak Başbakanlığa kadar taşımış, ancak bu kadarına rıza
göstermiştir. Bundan sonrası kendisi adına karanlıktır. Bundan
sonra gideceği ve oturacağı tek yer ise Yüce Divan’daki sanık
sandalyesidir. Gün gelecek, bugünlerde saygı duymadıklarının,
kararlarını milli bulmadıklarının vereceği hükme boyun eğecektir.
Şunu da söylemeden geçmek istemiyorum ki, Milliyetçi Hareket
Partisi günü ve saati geldiğinde Cumhurbaşkanlığı’na yakışacak, bu
makamın ağırlığını taşıyacak Türk milletinin güzide bir evladını
mutlaka milletimize takdim edecektir. 12’nci Cumhurbaşkanlığına
pırıl pırıl bir isim, vatan ve millet konularında en küçük şaibesi
olmayan, herkesin “aradığım buydu” diyebileceği değerli bir
arkadaşımız aday olacaktır.”
“BAŞBAKAN ERDOĞAN TÜM HESAPLARINI BAŞKAN OLMAYA GÖRE YAPMIŞTIR”
Başbakan Erdoğan’ın tüm hesaplarını Başkan olmaya göre yaptığını
belirten Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Geçtiğimiz
günlerdeki bir konuşmasında Türk milletinin başkanını seçeceğini
söyleyerek dilinin altındaki bildik baklayı çıkarmıştır. Bunun için
muhtemel bir anayasa değişikliğiyle emeline ulaşmayı hedefine
koymuştur. Başbakan kafasında Cumhurbaşkanlığına giden yol
haritasını çoktan belirlemiştir. Bu kapsamda Sayın Abdullah Gül
devre dışı bırakılmış, tufaya gelerek kardeş kazığı yemiş ve
meşgule alınmıştır. Başbakan Erdoğan kendisine mani olacak her
ihtimali ortadan kaldırmak için kavga ve iftira seferine
koyulmuştur. Aklınca, Anayasa engeline takılmamak amacıyla, en geç
bu yılın Haziran ayının ilk haftasına kadar seçim sistemini
değiştirerek önümüzdeki Genel Seçimlerde AKP’yi avantajlı bir
duruma getirmeyi planlamaktadır.
Daha sonra partiyi emanetçi ve emin olacağı birisine teslim etmeyi,
arkasından da BDP-PKK desteğiyle Çankaya’ya çıkmayı ümit
etmektedir.
Başbakan’ın hal ve tavırları bu yöndedir. Nihayetinde AKP’nin
25’nci Dönem Milletvekilliği Genel Seçimleri’nden alacağı sonuçlara
göre ya Başkanlık vizesi alacak, ya partili Cumhurbaşkanlığı
sistemini kuracak ya da avucunu yalayacaktır. Başbakan Erdoğan’ın
Dar Bölge Seçim Sistemi’ni Meclis gündemine getireceklerini
söylemesi aslında gelecekteki diktatörlük özlemini bugünden açık
etmesine vesile olmuştur.
Hatırlanırsa, Başbakan Erdoğan, 30 Eylül 2013 tarihinde ilan ettiği
ve PKK’nın umutlarını yeşerten demokratikleşme paketinde seçim
sistemleriyle ilgili seçenekleri de sıralamıştır.
Kendisi o tarihte aynen şunları söylemiştir:
“Mevcut sistemle, yani yüzde 10 barajıyla devam edebiliriz. Barajı
yüzde 5’e çekip, 5’li gruplandırmayla Daraltılmış Bölge Seçim
Sistemini uygulayabiliriz. Ülke barajını tamamen kaldırarak, Dar
Bölge Seçim Sistemini getirebiliriz.”
Başbakan’ın siyasal şartları dikkate almadan, temsilde adalet ve
yönetimde istikrarı umursamandan her şeyi nalıncı keseri gibi
kendine yontmasının kabul edilemez bir çapsızlık olduğunu belirten
Bahçeli,
şunları söyledi: "Biz henüz ham halde bulunan seçim sistemi
tartışmasına ayrıntılı şekilde girmek istemiyor, bu konudaki
değerlendirmelerimizi sonraya bırakıyoruz. Ancak şunun bilinmesini
isterim ki, hangi seçim sistemi olursa olsun Milliyetçi Hareket
Partisi mücadelesini inanmışlıkla sürdürecek, hiçbir ayak oyunundan
çekinmeyecek ve iktidar yolundan hiçbir tertip
çeviremeyecektir.”
17 ve 25 Aralık 2013’de yakın zamanın en büyük Rüşvet ve Yolsuzluk
Operasyonu yapıldığını belirten Bahçeli, şunları kaydetti:
"Bu çerçevede İranlı avantacının ve rüşvet simsarının pislikleri de
bir bir dökülmüştür. Bakanları rüşvet kümesine alan bu kişidir.
Başbakan ve hükümetini kafesleyen ve şu ibretlik duruma bakınız ki
kendisini hayırsever olarak kabullendiren bu sözde işadamıdır.
Hanedan mensuplarını menfaat karşılığında haram dolar ve euroya
boğan, bakan çocuklarını kara para esiri yapan bu kaçakçıdır.Şu
günlerde yandaş medya mezkur hortumcuyu şişirme ve parlatma
görevini üzerine almıştır. İsmi Sabah olan gece gibi karanlık bir
medya organı sabıkalı rüşvetçiyle mülakat yapmış, görüşlerini
kamuoyuna hiç utanmadan, hiç mahcubiyet duymadan aktarmıştır.
Kimlerin namına çalıştığı belli olan ve yandaş sirkine dönen bir
televizyon kanalı da Türk bayraklı bir ortamda ekranlarını söz
konusu kara paracıya açmıştır. Meğer bu İranlı anaforcu iyi bir
yere dükkan açmış ve tam bir gayretle Türkiye’ye ne hizmetler
yapmıştır da biz kadrini kıymetini bilememişiz. Cari açığın yüzde
15’ni tek başına kapattığını, ülkemize döviz kazandırdığını, hiçbir
yanlış ve alengirli işinin olmadığını söyleyen bu kişi aynı zamanda
17 Aralık’ı darbe olarak yaftalamıştır. Merak ediyoruz, İranlı
şarlatan gazete ve ekrana çıkmadan önce Kısıklı’da Başbakan
nezaretinde bir prova yapmış, sonra da birlikte selfie pozu
vermişler midir? Ya da önüne koyulan metni mahdumlardan kurulu
kankaları yardımıyla sabah akşam ezberlemiş midir? Bize göre cari
açığın yüzde 15’ni tek başına kapatan birisini Başbakan ya
dışarından Ekonomi Bakanı olarak atamalı, ya da Hazine
Müsteşarlığı’na, değilse bile Merkez Bankası’nın başına
getirmelidir. Bunlar kesmiyorsa doğrudan doğruya maliyeyi bu rüşvet
ustasına bağlamalı, hatta AKP’ye eşbaşkan olmasına yüreklice karar
vermelidir. AKP’nin önüne anıtını dikmeli, paralara resmini
koymalı, pullara ismini yazdırmalıdır. Nasılsa Başbakan çuvallamış,
yolsuzluğun turnikesine ve yolgeçen hanına dönmüştür. Nasılsa her
şeyin ayarı bozulmuş, hukukun tadı tuzu kaçmıştır. AKP’nin kara
düzenine tamı tamına uyan bu olacaktır. Twitter’in buzlanmasından
sonra yolsuzluğun ve rüşvetin küllenmesi adına her şeyi mubah
görenler için İranlı madrabazın cilalanıp gün yüzüne çıkarılması
son derece doğaldır. Ekonomik parametrelere göre konuşacak olursak
baştan ayağa yanlış ve yalan bilgi veren bu İranlı’nın milletimizin
huzuruna çıkarılması tam anlamıyla felakettir. 74 günde cezaevinden
çıkartılan, Başbakan ve hükümetini “yakarım sizi” diyerek tehdit
ettiği anlaşılan bu fırıldak, neredeyse yunmuş Yusuf olmuştur. Bir
gün Türkiye’de hâkimlerin olduğunu herkes görecektir. Bir gün
adaletin kazanacağına herkes şahitlik edecektir. Bir gün 17-25
rakamlarını kabus gibi gören Başbakan ve şürekası yargı önüne
Allah’ın izniyle çıkacaktır. Ve Başbakan tarihe Onyedi Yirmibeş
Recep Tayyip Erdoğan olarak geçecek, hafızalara bu sıfatla
kazınacaktır.”
(İHA