MHP'li vekilden Kürtçe desteği
Abone olMHP'li Dağdaş, "12 Eylül darbecilerinin, bir insanın anadilini konuşmasını yasak haline dönüştürmesi çok büyük ızdıraptır" dedi ve ekledi...
Demokrasinin bu ülkenin her noktasına lazım olduğunu söyleyen
MHP'li Dağdaş, "12 Eylül darbecilerinin, bir insanın anadilini
konuşmasını yasak haline dönüştürmesi çok büyük ızdıraptır" dedi ve
ekledi: Bu yasağı getirenler ile bu yasaktan beslenenler aynı
projenin aktörleri...
Röportaj: Seda ŞİMŞEK / Bugün
MHP Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş, sıra dışı bir MHP'li.
İdeolojik kaygılarla, gerçekleri görmezden gelemedi. Sonunda bir
MHP'li gerçeği, yüksek sesle, açık yüreklilikle ifade edebildi.
Kürt sorununa duyarsız kalmayan Dağdaş, özellikle Güneydoğu Anadolu
Bölgesindeki Kürt vatandaşların durumu özetledi: Güneydoğudaki
feodaliteyi yıkmak, ağa-köle ilişkisine itiraz etmek için terör
örgütünün gazına gelen bu ülkenin çocukları, "Bir ağanın elinden
kurtulacağım" diye çırpınırken şimdi sandviçe döndü...
Kürt sorunu ile ilgili duruşunuzda bir paradoks görmüyor musunuz?
Hayır. Siperde "Kim çömeldi, kim ayakta durdu" tartışması yapan
Türkiye'yi yönetenlerin olduğu bir iklimde, "Orada niye siper var?
Orada niye asker bekliyor" sorusunun bir anlamı olabilir mi?
Demokrasi, insan hakları, özgürlükler, bunların hepsi en üst
standardı neyse milletimizin haketti-ği, hakkı olan şeylerdir. Ama,
bunları tabu-laştırmak 21. yüzyıl dünya pratiği açısından doğru
değil.
ÖZGÜRLEŞME OLMAZ
O nedenle mi Türkiye'de demokratikleşme tartışılırken, OHAL
gündeme getiriliyor?
Türkiye'ye "demokrasi ve insan hakları standardını yükselt, özel
hayatın sınırlarını genişlet" talimatı veren AB ülkelerinden
İngiltere'yi ele alalım. Londra'da yaşamınızın 24 saati kameralarla
izleniyor. Neden bize sattığı malla kendi evindeki uygulama farklı?
Ülkeler güvenlik diye bir hassasiyetleri oluşmuşsa, bireyin
özgürlük alanlarının tamamını yok edebilecek sınıra kadar
gelebilir.
O zaman da demokrasiden, insan haklarından bahsetmek mümkün
olmaz.
Özgürlükle sorumluluk, uçurtmayla kuyruğu gibidir. Kuyruğu olmayan
uçurtma uçmaz. "Demokrasi standardımızı yükselteceğiz" diye kamusal
sorumluluk duygumuzu yitirirsek, onun adı demokrasi olmaz. O
anarşizim, kaos olur.
İnsanların kendilerini ifade edememeleri de terörün
zeminini oluşturuyor. Türkiye'yi "terör mü", "anarşimi" ikiliminde
bırakmak büyük bir haksızlık değil mi?
Kendini farklı bir etnisiteden ifade edenler, şüphesiz ki
hissetiklerini kendilerini tanımlarken ifade etme özgürlüğüne sahip
olmalıdırlar. Hiç kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Bir
İngiliz'in, bir Alman'ın buradaki herhangi bir inanç çizgisinde,
herhangi bir etnisiteye mensup insanı bizden daha fazla sevmesi
mümkün değil.
ADALETİ HATIRLATMAK LAZIM
Sizce sevmekten neden korkuyoruz?
Yeryüzünde yaklaşık 500 milyon insanın mülteci, sığınmacı, yurtsuz
olarak şurada burada süründüğünü hepimiz biliyoruz. Bu insanların
da yurdu, bayrağı, devleti vardı, ama şimdi yok. Yeryüzünün en
kıymetli coğrafyası üzerinde oturuyoz, tabiri caizse Rahmi Koç/un
boğazdaki yalısı gibi. Bu tapunun sahibi olmak, bu tapuyu koruma
kollama, bu tapunun üzerindeki evin her zerresine mensubiyet duymak
bizi yeryüzünde büyük yapar. Bu tapuda gözü olan epey devlet var.
Siz yalınızın bahçesine sahip çıkmazsanız, bahçeye giren eşkıya,
kısa bir süre sonra yalınızın kapısından içeri girecektir.
Yalının sahibi, çocukları arasında ayrımcılık yapıyorsa,
eşkiyanın içeri girmesine gerek yok, evin içinde doğal olarak
huzursuzluk, çocuklar arasında kavga çıkacak, yalıyı yine
kaybedecektir.
Yalının babası ve anası yalının içindeki çocuklarla ilgili zaman
zaman hatalar yapmış olabilir. Anne yemek masasını oluştururken,
birinin önüne bir kepçe, diğerinin önüne 2 kepçe çorba koyabilir.
Baba çocuklarından birisine "Eve saat 6'da gireceksin" derken,
diğerine "24'e kadar dolaşibilirsin" diye bir özgürlük alanı
tanıyabilir, babanın, annnenin bu haksız uygulamalarına itiraz
tabii ki doğaldır. Onlara adaleti hatırlatmak gereklidir. Ama,
'Adaleti hatırlatacağım" diye yola çıkıp, yalının camını,
çerçevesini indirmek başka bir şeydir.
MAL PAYLAŞIMI YAPILAMAZ
Bir adaletsizlik inancı varsa, baskı-lanmışsa, sesini
çıkartamıyorsa, camın çerçevenin inmesi kendiliğinden doğan bir
sonuç değil midir?
Hepimizin annemizin, babamızın uygulamalarından önce yalının bizim
olduğuna dair iman etmesi lazım. Yalının akan çatısını onarmak,
yalının bahçesindeki ayrık otlarını ayıklamak, yemek masasındaki
adaletsizliği ortadan kaldırmak hepimizin görevi olmalıdır. Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlığından, bir üst kültür niteliğinde Türk
kelimesinden, al bayraktan, yalının tapusunun üzerinde yazan
mülkiyet sahibinden rahatsızlık duymak ve onu yoket-meye çalışmak
bunu yapanlara fayda getirmeyecektir.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kaydında olan tapu üzerinde,
iza-le-i şuyu davası kimse açamaz. Çünkü, bu, dedesinden,
babasından kalan toprak değildir, burada mal paylaşımı olamaz,
hatlar çizilemez, ayrı bir bölge tanımı yapılamaz. Hiçbir devlet
buna izin vermez. Bu zaman içerisinde, "bu ülkede bir Kürt sorunu
var" iddiasının yerine, ağır bir "Türk sorunu var" iddiasını
getirir. Hızla psikolojik olarak bu iklime itiliyor insanlar.
Bu nasıl önlenebilir?
12 Eylül darbecilerinin, bir insanın ana dilini konuşmasını yasak
haline dönüştürmesi çok büyük ızdıraptır, acıdır, ama ne hikmetse
bu yasağı getirenler niçin bu yasağı getirdiler diye sorgulanmaz.
Niye bu yasak? Bu yasağı bu millet, Kürt kökenli olmayan insanlar
istemedi. Bu yasağı getirenlerle, bu yasaktan beslenerek bölücü
iddialarına mesnet arayanların aslında aynı projenin aktörleri
olduğunu artık herkesin görmesi gerekir. Demokrasi bu ülkenin
Çorum'una da Diyarbakır'ına da Yozgat'ına da her noktasına lazım.
İnsan hakları standardının yükselmesi Hakkari'ye de Sivas'a da
lazım.
KÜRTLER SANDVİÇE DÖNDÜ
Uzlaşma sizce nasıl sağlanabilir?
Güneydoğu'daki feodaliteyi yıkmak, ağa-köle ilişkisine itiraz etmek
için terör ör gü tü nün ga zı na ge len bu ül ke nin ço -cukları,
"Bir ağanın elinden kurtulacağımı" diye çırpınırken şimdi sandviçe
döndü. Yani, feodal ağa, molla-şeyh yerinde duruyor, onların yanına
çocuklarının canını aldıran, sözde onu özgürleştirmek için yola
çıktığını söyleyen bir terör ağası eklendi.
Şimdi, bu vatandaşımızın önünde, "Ben ağadan kurtulmak, özgürleşmek
için yola çıkmıştım, ağa tarladaki mahsulümü, hayvanımı elimden
alıyordu, köle gibi çalıştırıyordu Beni özgürleştirmek için ortaya
çıkan yeni ağa ise canımı alıyor. Bu öz-gürleşüğim anlamına mı
gelir, yoksa benim yok olduğum anlamına mı" sorusu duruyor. Bu
vatandaşlarımızın, "Gerçek şu: Özgürleşmiyorum ve yok ediliyorum"
demesi lazım.
DARBECİLERE YARGI ÖNÜNDE DE HESAP SORULUR
12 Eylülü yaşamış bir siyasetçisiniz, partiniz referandumda
"hayır" oyu verecek, gönül rahatlığıyla gidip "hayır" oyu
verebilecek misiniz?
12 Eylülü yaşamış bir siyasetçi olarak, 12 Eylülün tüm
uygulamalarına, zalimliklerine, bu ülkenin çocuklarının
darağaçlarında sallandırmasına, hepsine isyan ediyor, itiraz
ediyor, aynı duyguları 12 Eylülden bugüne kadar da taşımaya devam
ediyorum. Anayasa değişikliği ile bizim 12 Eylül ile ilgili
duygularımızı karıştırmamak lazım. Mesele 12 Eylülücüler'den hesap
sormaksa bu hesabın yargı önünde sorulması mümkün. Biz darbesavar
bir siyaseti arzu ederiz, ama diktatör seven bir siyaseti de
reddederiz. Mustafa Kemal bile "Ben yoksam gerisi tufan"
dememiş.
BDP ile MHP'nin aynı saftaki görüntüsünden rahatsız olmuyor
musunuz?
MHP'nin bir başka siyasi partiyle aynı safta olması söz konusu
olamaz, işin tabiatına aykırı. Bir parti, kendi çizgisinde, kendi
safında olur. MHP'nin tavrına benzer bir tavrı bir başka partinin
ifade etmesi, onları aynı safda tutmaz. Bizim BDP ve tereör örgütü
ile ilgili düşüncemiz nettir. MHP'nin kırmızı çizgileri nettir.
Kiminle aynı safa düşeceğini kiminle aynı safa düşmeveceâini bilir.
MHPTürk Milleti ile a
ŞEHİDİN GELMEDİĞİ BİR TÜRKİYE VAR EDİN
"MHP şehit cenazelerinden besleniyor" iddialarına karşı çıkan
Dağdaş, "Ana-babaysanız, bırakın insansanız, birinin ölümü
üzerinden menfaat temin etmeniz mümkün değildir" dedi...
Şehit cenazelerinin gelmesi, MHP'nin varoluş gerekçelerini mi
besliyor?
Biz, "şehit gelsin de oyumuz artsın" diye düşünüp veya böyle bir
planın peşinde olup, mensubu olduğumuz bu millete ihanet edecek bir
ahlaksızlık noktasında olamayız. Ana-babaysanız, bırakın
insansanız, birinin ölümü üzerinden menfaat temin etmek gibi hal
söz konusu olabilir mi? İktidara düşen bu ülkenin çocuklarını
öldürt-memektir. Buradan MHP'nin siyaset devşir diği-ni iddia
ediyorsanız, çözümü sizin elinizde, şehidin gelmediği bir
Türkiye'yi var edin.
Ortaya reaksiyoner milliyetçilik çıkıyor, bunun yükselmesi de
toplumun huzurunu bozmaz mı?
Konjonktürel, yükselen bir milliyetçilik yok. Toplumun, milletin
derininde var olan bir duygusal dışa vurum söz konusu. Hiç kimse bu
gerçeği reddedemez. Sayın Bahçeli, sokaktaki tansiyonu optimum
düzeyde tutabilmek için ağır bir mücadele veriyor, zaman zaman
kendi kitlesi tarafından eleştirilme pahasına yapıyor bunu.
KENDİ BABASI DA AYNI ŞEYİ YAPARDI
Bir kardeş kavgası havası seziyor musunuz?
Bir süre önce Maraş olaylarını yaşamış Alevi bir ziyaretçim oldu.
Maraş olaylarının olduğu esnada, ailece Sünni bir komşularının
bahçesindeçay içtiklerini anlattı. Kendisi 13 yaşındaymış. Maraş
Çarşısı'ndan "camiye bomba atıldığı" lafının yarım saat geçmeden
mahalleye ulaştığını, oturdukları Sünni ailenin bahçesinde bu laf
duyulduğunda, komşularının yanan gaz ocağını babasının kafasına
nasıl geçirdiğini ve ailesinden 5 kişinin nasıl öldürüldüğünü
anlattı. Kendi babası tarafından da böyle bir lafın üzerine aynı
olayın gerçekleştirebileceğini ifade etti.
DARBESAVAR SİYASETİ ARZU EDERİZ AMA
Anayasa Mahkemesi, "Ben esasa girerim, iptal edeceğimi de
iptal ederim" dedi, ama özellikle partinizin de karşı çıktığı
düzenlemeleri iptal etmedi. 'Hayıfın içini boşalttı. Şimdi
Ana-yasa'ya aykırı olmadığı Anayasa Mahkemesince teyit edilmiş
düzenlemelere "hayıf denilmesi nasıl savunulacak?
Bizim bu değişikliklerin Anayasa Mahkeme-si'ne götürülmesinde
hiçbir şekilde dahlimiz olmamıştır. "Bu değişiklikleri Anayasa
Mahkemesine niye götürdü? Bu sonuç kendisinin boşluğa düşmesine
niye sebep oldu" soruları ana muhalefetin önünde. Bugün içine
düştükleri çelişki, dünün yansımasıydı. Genel Kurul'a gireceksiniz,
maddeler üzerine görüşlerinizi ifade edeceksiniz, ama oy
kullanmayacaksınız, o çelişkili fotoğraf o gün de vardı. Bizim
kanaatimiz milletin "hayır" demesi noktasındadır. Takdir
milletindir.
ÇAĞDAŞLAŞMAYA KAFA YORMAK MİLLİYETÇİLERİN İŞİDİR
"Batı kompleksimizin 'Kahrolsun Batı çizgisine bizi düşürmemesi
gerekir...
Türkiye yeni bir cepheleşme sürecine girdi, yeni
gerilimlerin yaşanmaması için size göre nereden
başlanmalı?
1980 darbesi sonrası yasaklı lider Süleyman Demirel, darbecilere
karşı "KonuşanTürkiye'yi arıyorum" sloganıyla yollara çıktı. Bu
"Konuşan Türkiye" talebi, askeri darbenin sus-kunlaştırdığı
insanların hoşuna gitti. Ancak, konuşan Türkiye ile yola
çıkıldığından günümüze kalan en önemli sonuç "geveze Türkiye" foı
toğrafıdır. Sözün hükmü ı yok oldu, hükmü tükendi. İçinde
bulunduğumuz tüm kronik meselelerimizde, ferI di yaşamamızda,
toplumsal yaşamımızda böyle. Belki başta yöneticilerimiz olmak
üzere sözü yeniden kıymetli hale getirecek bir sus-kunluğa
ihtiyacımız var.
Bir MHP milletvekilisiniz, nasıl bir milliyetçilik algınız
var?
Bu soruya çok erken kaybettiğimiz Türk münevveri rahmetli Erol
Güngör Hoca'nın sözü ile cevap vermek istiyorum, "Milliyetçilerin
en çok dikkat etmeleri gereken bir hassas denge noktası, durağan
bir muhafazakarlıkla, milliyetçiliğin birbirine karıştığı yerdir...
Milliyetçilik kendi içinde kıvrılmış, kapalı bir sistem değildir.
Kendini devamlı yenilemek zorundadır. Geçmişte kullanılan bir sanat
formunun, büyük kıymet verilen bir fikir ve edebiyat eserinin, bir
kıyafetin insanları her zaman ve her mekânda aynı derecede tatmin
etmesi beklenemez. Eskiye devamlı bir şeyler katarak, onu her an
yenilemediğimiz taktirde tıpkı bir müzede yaşayan insanlara
benzeriz. Müzeler güzeldir, ama hayatın dışındadırlar" diyor.
Erol Hoca da uyarıyor, "değişimi" adres gösteriyor ama MHP
"statükocu" bir görünüm veriyor.
Var olan milli değerlerdeki ısrarı MHP'yi statükocu yapmaz. MHP,
tek bayrak, tek devlet, tek millet, tek dil iddiasını
sürdürecektir, ama bu Türk milliyetçilerinin donduğu, 21. yüzyıl
gerçeğini kavrayamadığı, dünyada olup biteni okuyamadığı gibi bir
sonuç çıkarmaz. Var olan milli değerlerimiz, kırmızı çizgilerimiz
ve bugüne kadar millet olarak taşıdığımız değerler konusunda
ısrarımızı statüko olarak değerlendiriyorsanız, o mânâda
statükocuyuz.
MHP'nin AB, Batı karşıtlığı görüntüsü de pek oturmuyor Erol
Hoca'nın tarifine.
Türkiye'nin çağdaşlaşma sorununa kafa yormak, bu konuda öncü olmak
Türk milliyetçilerinin görevidir. Batı kompleksimizin "Kahrolsun
Batı" çizgisine bizi düşürmemesi gerekir. Kendi has kültürümüzün
kıymetinin idrakinde olmalıyız, ama Batı'nın toptan karşısında,
reddedici bir noktada da durmamalıyız.
Röportaj: Seda ŞİMŞEK
Kaynak: Bugün Gazetesi