Mehmet Yılmaz'dan Akiller'e hakaretler!
Abone olHürriyet Gazetesi’ndeki muhalif yazılarıyla dikkat çeken Mehmet Y. Yılmaz Medyaradar’dan Alev Gürsoy Cimin’e ilginç açıklamalarda bulundu.
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY
CİMİN: Mehmet Yakup Yılmaz. Bugüne dek otuza yakın
yayının kurucu genel yayın müdürlüğünü yaptı. Dergicilik
deyince akla ilk gelen isim.
Doğan Burda Dergi Yayıncılık İcra Kurulu Başkanlığı görevini
sürdürüyor ve Hürriyet Gazetesi’nde köşe yazarı.
Son dönemde yazıları hayli sert, birçok ismin kaleme alamadığı
yazıları cesurca yazıyor. Pazartesi soruları ile de farklı bir
soluk getirdi. Unutmamak ve unutturmamak için farklı bir yöntem
meşhur Pazartesi soruları.
Mehmet Yılmaz, son günlerde hayli ilgimi çekiyordu yazılarıyla…
Aradım ve kırmadı, çok kibar ve bir o kadar da samimi. Medyadan
girdik, siyasetten çıktık. Tabii Fehmi Koru’nun da kulaklarını
epeyce bir çınlattık. Yılmaz’a göre medyada bir sorun var, sorunun
kaynağı ise medya patronları değil, hükümetin bizzat kendisi.
İşte o samimi röportajın detayları.
Mehmet Bey, aslında sizinle konuşmak istediğim o kadar çok
konu var ki. Siyasete ağırlık vereceğim ama önce medyanın son
tahlildeki durumunu konuşmak isterim. Öncelikle şunu sormak
istiyorum. Keskin bir kalemsiniz, oldukça sert yazılarınız var. Zor
olmuyor mu sizin için böyle bir dönemde bu yazıları kaleme
almak?
Bir defa “keskin kalem” tabirine itirazım var. Ben
gazeteciyim ve olabildiğince açık, net, kısa ve kolay anlaşılabilir
yazmam gerekiyor. Ben böyle yazdığım için belki keskinmiş gibi
geliyor olabilir ifadeler. Lafı çok dolandırmamak gerekiyor,
sayfada da zaten böyle bir yerim yok. Gazeteci ne düşünüyorsa onu
söylemeli, onu yazmalı. “Zor mu” diye sordun, bana
bir zorluğu yok. Gazete yönetimiyle de, gazetenin sahibiyle de,
genel yayın yönetmeni ya da yazı işleri ile bir sorun yaşamıyorum
yazdıklarımdan dolayı.
MEDYA PATRONLARINI DEĞİL, HÜKÜMETİN BAŞINDAKİ KİŞİYİ
KINIYORUM
Medyanın işlevi son yıllarda oldukça sorgulanır hale geldi.
Özellikle medya üzerinde hükümet baskısından söz ediliyor,
katılıyor musunuz sizde buna?
Kesinlikle… Hiç kuşkusuz büyük bir baskı var. Öyle bir dönemden
geçtik ki birçok gazeteci, haberci televizyoncu işini yapamaz
duruma geldi. NTV televizyonunun hali ortada... Bütün bunların bir
tek nedeni var. Hükümetin daha doğrusu doğrudan doğruya Başbakan’ın
eleştiriye tahammülsüz, hoşgörüsüz oluşu... Elinde de muazzam bir
devlet gücü var. Aydın Doğan’ın karşılaştığı durum ortada, böyle
bir ortamda gazete ve televizyon sahiplerini de çok kınayamıyorum.
Kınamam gereken kişi hükümetin başında olan kişidir. Öte yandan bir
de medyaya şekil verme çabası içinde oldular iktidara
geldiklerinden bu yana. Bazı gazetelerin el değiştirmesi, bazı
insanlara bazı TV ve gazeteleri almaları için yapılan zorlamalar,
baskılar ciddi bir sorun yaratıyor basın özgürlüğü üzerinde. Tüm
bunlar ciddi bir baskı unsuru.
BAŞBAKAN’IN RAZI OLDUĞU SINIRLAR İÇİNDE BASIN
ÖZGÜR
O halde basın özgürlüğünden böyle bir ortamda söz etmek çok
da mümkün olmasa gerek?
Basın özgür ama Başbakan’ın razı olduğu sınırlar içinde. Onun özgür
bıraktığı kadar. Böyle bir ortamda özgürlük nasıl olur siz
düşünün.
Türkiye’de şu süreçte gazetecilik yapmak zor
galiba?
Hiçbir zaman kolay olmamıştı zaten. Daha öncede bundan çok kolay ve
farklı değildi. Daha önceki dönemlerde fark, hukukun bu kadar
çarpılıp, bükülemiyor olmasıydı. Böyle bir tablo var
karşımızda.
Birçok muhalif diyebileceğimiz gazetecide bu dönemde
işinden, köşesinden oldu. Hatta meslektaşlarımız bu durumdan
hükümeti mesul gösterdi, doğru mu var mı hükümet talimatıyla
gazeteci görevden alma diye bir durum?
Tüm bunlar var ya işte bahsettiğim o eleştiriye hoşgörüsüzlüğün
göstergesi. Bu şekilde ortaya çıkıyor. Halk bu şekilde fark ediyor
hükümetten medyaya yönelik baskıları. Onlar olmasaydı bu baskı bu
derece hissedilmezdi. Sayı hayli fazla, işsiz kalan gazetecilerin
sayısını bile hatırlamıyorum.
HASAN CEMAL’İ BELKİ MİLLİYET’TEN ATABİLİYORSUN AMA SESİNİ
KESEMİYORSUN
Peki, nerede son bulur bu süreç; ya da bahsettiğiniz bu
ortamda nasıl gazetecilik yapılır?
Yapılabildiği kadar ya da herkes yapabildiği kadar yapmaya
çalışıyor. O kadar da karamsar değilim ben, Türkiye’nin geleceği
açısından şahsen. Bir de zaten artık mevcut konvansiyonel medyaya
da ihtiyaç yok sözümüzü söylemek için. İnternet var. Hasan Cemal
bak internet ortamında yazmaya başladı. Hasan Cemal’i belki
Milliyet’ten atabiliyorsun ama sesini kesemiyorsun. Zaman içinde
iktidar sahipleri bunu fark ederlerse ki fark edilecektir
zamanla.
Oraya da bir baskı gelir mi?
Oraya ne baskısı yapacaksın? Bir blok açarım, evimdeki bir
bilgisayarla her şeyi yazabilirim. Oraya ne yapsınlar? En fazla
hapse atabilir ama yapılacak o baskının da bir sınırı var.
KUVVETLİ BİR OTOSANSÜR VAR
Medyada son yıllarda en büyük sorunun otosansür olduğu
söyleniyor. Sanki gitgide de yoğunlaşıyor?
Evet, kuvvetli bir otosansür var. Esas sansürün tehlikeli olanı da
budur. Gazete yöneticilerinin bazı haberleri görmek istememeleri,
yazarların bazı konulara özellikle girmekten kaçınması, kuşkusuz ki
bu büyük bir sorun.
HERKES SIRASINI BEKLİYOR DERKEN KİMLERİ
KASDETTİ?
YAZI YAZARKEN GAZETE YÖNETİMİNİ KORUYOR
MU?
BAŞBAKAN HİÇBİR ZAMAN DEMOKRAT OLMADI
DEMESİNİN NEDENİ NE?
FEHMİ KORU İÇİN NEDEN BU KADAR AĞIR SÖZLER
KULLANDI?
SÖYLEŞİNİN DEVAMI BİR SONRAKİ SAYFADA
[PAGE]
HERKES SIRASINI BEKLİYOR
Peki, yazar arkadaşlarınıza baktığınızda sizi şaşırtanlar
oluyor mu hiç, “Ya arkadaş bu böyle yazmazdı ya da bu meseleye
böyle bakmazdı” dediğiniz kişiler var mı?
Beni şaşırtan arkadaşlarım yok, yazmaya devam edenler zaten zaman
içinde elendiği için herkes sırasını bekliyor diye düşünüyorum.
Sizin öyle bir korkunuz yok galiba, son derece muhalif
yazılar kaleme alabiliyorsunuz?
Benim bir korkum yok çünkü ben gazeteciyim bildiğimi yazarım. Ne
zamana kadar; gazete yöneticileri buna izin verene kadar, “Artık
yazamazsın” diyene kadar. O zamana kadar da bildiğimi yazarım.
Hiçbir bir korkum yok.
GAZETE YÖNETİMİNİ ZOR DURUMA DÜŞÜRMEMEM
GEREKİR
Yazarken kendi iç sesinizi dinleyip de ya “Bunu yazmazsam
daha iyi olur” dediğiniz oluyor mu, yani bir nevi otosansür
uyguluyor musunuz sizde?
Olur. Kuşkusuz diyorum. Birincisi aklıma gelen her şeyi aklıma
geldiği gibi yazmamaya gayret ediyorum. Çünkü daha hassas bir
dönemdeyiz. Gazete yönetimini zor duruma düşürmemem gerekir.
Gazeteci olarak sorumluluğum okuyucularıma olduğu kadar gazeteyi
yöneten meslektaşlarıma karşı da var. Onları zora düşürmemeye
dikkat ediyorum. Hakaret etmemeye özen gösteriyorum. Elbet zor.
Ne kadar acı ama!
Çok acı değil bu normal olması gereken bir şey. Her rejimde
gazeteci gazetesinin yönetimindeki meslektaşlarıyla uyum içerisinde
olmalıdır prensip olarak.
HİÇ BİR DÖNEM BU KADAR BASKI OLMADI
Bugüne dek otuza yakın yayının kurucu genel yayın
müdürlüğünü yaptınız, birçok başarılı kitap kaleme aldınız ve
geçmiş dönemleri de gördünüz, peki bundan önceki dönemler nasıldı,
hep böyle miydi?
Şimdi her zaman hükümetler Türkiye’de gazeteciler ve gazete
yönetimleri üzerinde baskı kurmuştur ama hiçbir zaman bu dönemdeki
gibi olmadı. Askeri dönemlerde gazete yöneticisi değildim, o
nedenle konuşmam ve bir iddiada bulunmam doğru olmaz. Yankı
Dergisi’nde Yazı İşler Müdürüydüm 12 Eylül’den sonra. Ardından da
askere gittim gazetecilikle bir işim kalmadı. Ama benim bildiğim
hiçbir dönem böyle bir baskı, böyle bir ortam yoktu.
BAŞBAKAN HİÇBİR ZAMAN DEMOKRAT OLMADI
Ama Başbakan Erdoğan da yıllar önce böyle baskılara maruz
kalmadı mı, bildiğim kadarıyla çıkacak ekran bulamıyordu. Çok
çekti, böyle zorlukları çeken kişinin bugün bunları yapması normal
mi?
Hiçbir zaman demokrat olmadı, sorun o. Türkiye’de zaten merkez sağ
siyasetinin hiçbir zaman demokrat olamamış olmasında sorun. Gerçi
solcular da çok farklı değil. Demokrat olabilseydik zaten bugün
yaşadığımız sorunların hiç birini yaşamıyorduk. Bundan 20 sene önce
çözülmüştü problemlerimiz.
Nasıl olunur demokrat?
Bu şartlar altında olunamaz.
BİRİLERİNE YARANMAK İÇİN KALEM OYNATILMAZ
Yandaş ve Candaş meselesinin neresindesiniz, nasıl
bakıyorsunuz buna?
Gazeteci nasıl düşünüyorsa öyle yazmalı. Birilerine yaranmak için
iktidar nimetlerinden faydalanmak için yazmamalı. Yazdıkları konuda
öyle düşünüyorlarsa gerçekten mesele yok ama çıkar için, güç elde
etmek için yazıyorlarsa bu olmaz, yanlış.
Hürriyet Gazetesini sormak istiyorum size… Amiral Gemisi
filika oldu deniyor. Bu eleştiriye ne dersiniz?
Kim söylüyor?
HÜRRİYET BUGÜN HÂLÂ TÜRKİYE’NİN EN ETKİLİ
GAZETESİ
Medyadaki birçok ismin görüşü bu yönde.
Komplekslerinden söylüyor olabilir, yetersiz, kifayetsiz
olduklarından söylüyor olabilirler. Hürriyet bugün hala Türkiye’nin
en etkili gazetesi. Bu arkadaşlara gülüyorum ve nerede yazıyorlar
onu da bilmiyorum.
Mesela Fehmi Koru bu görüşte…
Ya Fehmi Koru’nun değerini ölçmek için Fehmi Koru’nun bugüne kadar
çalıştığı yayınlara halkın verdiği değere bakın. Fehmi Koru’nun
değeri o kadardır.
FEHMİ KORU KİFAYETSİZ BİR İNSAN
Geçtiğimiz günlerde Fehmi Koru ile ilgili bir yazınız
vardı, Hürriyet’ten post kapamadı dediniz. Nedir o işin içyüzü,
gerçekten öyle mi oldu?
O dönemdeki yazıları okursanız, “Aydın Doğan iyi, yanındaki
adamları kötü” tarzında, tüm bunların bir tek amacı vardı.
Hürriyet’te post kapabilmek... Ama kifayetsiz bir insan olduğu için
mesleki açıdan bence Hürriyet’te bir yer bulamazdı kendisine zaten.
Yapabileceği şeyin en iyisi şu an yaptığı gibi sağa sola sataşmak.
Onu da yapmaya devam ediyor. Layık olduğu yer orası zaten.
OKUNMASAYDIM BANA EN DEĞERLİ KÖŞEYİ
VERMEZLERDİ
Sizin bu post çıkışınızın ardından Fehmi Bey’den de aynı
sertlikte bir yazı geldi. Hatta sizin okunmayan bir yazar
olduğunuzu iddia etti.
Okunmasaydım Hürriyet Gazetesi yöneticileri bana Hürriyet
Gazetesi’nin en değerli köşesini vermezlerdi. Ben Aydın Doğan’ın
çocuğu değilim. Bana orada o köşeyi verdilerse elbet bir sebebi
vardır. Bunun bilinmesi gerekir.
Yanlış hatırlamıyorsam Rodos’a birlikte gidip hatta aynı
safta namaz kılmıştınız değil mi?
Evet doğrudur. Aydın Bey onu da götürmüştü.
Peki, ne oldu da o samimiyet bir anda bitti?
Benim hiçbir zaman samimiyetim olmadı Fehmi Koru ile. Benim
arkadaşım değildir, hazzetmem de fikirlerinden. Aynı ortamda Aydın
Bey’in misafiri olduğu için ben de misafiri olduğum için doğal
olarak misafirler ev sahibine saygı gösterir. Ev sahibine
gösterdiğin saygıyı diğer misafirlerine de göstermek gerekir, ben
de öyle yaptım.
Geçenlerde Bekir Coşkun ile röportaj yaptığımda Hürriyet
hakkında da konuştuk. Gazetenin Yılmaz Özdil sayesinde okunduğunu
söylüyor, katılıyor musunuz?
Hayır, katılmıyorum yanlış. Bir yazarla bir gazetenin okunurluluğu
birbirine bağlı değildir. Türkiye’de çok yazarlar oldu gazete
değiştiren, her taş yerinde ağırdır. Yılmaz şu anda önemli bir
gazetede, önemli bir köşede, önemli bir okur talebine cevap
veriyor. Aynı şey bir başka gazeteye gittiğinde olur mu onu
bilemeyiz bunu şimdiden söylemek zor. Bunlar boş laflar. Bekir
Coşkun’a da yakıştıramadım. Nasıl böyle söyler düşünür anlaması
güç.
HÜRRİYET ESKİDEN DAHA FAZLA ÖZEL HABER YAPARDI
Size göre Hürriyet’i elinize aldığınızda doyurucu mu atılan
manşetler? Hakikaten iyi gazetecilik yapılabiliyor mu
Hürriyet’te?
Bir kitle gazetesinden söz ediyoruz. Bu kitle gazetesinden bir defa
her görüşe yer olmalı. Hürriyet’te de hemen hemen her görüşe yer
var. Kapsayıcı olmalı verdiği haberler, o gün memlekette, dünyada
ne olup bitiyor onu yansıtmalı ve bunu yapmalı, evet bunu da
Hürriyet yapıyor. Bunun üzerine Hürriyet’i eleştiremez miyim evet
eleştiririm. Hürriyet eskiden daha fazla özel haber yayınlayan ve
bu haberlerle gündemi belirleyen bir gazeteydi, orada bir problem
var ama bu gazete yönetiminin gazeteciliği bilmemesinden
kaynaklanmıyor. Haksızlık edilmemesi lazım...
GAZETE YÖNETİCİSİNİN MARİFETİ GAZETESİNİ AYAKTA
TUTABİLMEK
Neden kaynaklanıyor peki?
Nasıl bir Türkiye’de yaşadığımız ortada değil mi? Nasıl bir hükümet
nasıl bir Başbakan. Gazete patron ve gazete yöneticilerinin nasıl
baskılar altında olduğunu görmemek mümkün mü? Böyle bir ortamda
“vay sen niye bunu yaptın vay sen niye onu yapmadın” eleştirilerini
doğru bulmuyorum. Şu anda gazete yöneticisinin marifeti gazetesini
ayakta tutabilmek... Hürriyet’i yönetenlerde şu an bu gazeteyi
ayakta tutmayı becerebiliyor ve Hürriyet hala Türkiye’nin en önemli
gazetesi.
Sanırım en büyük talihsizlik medya patronlarının sadece
gazeteci olmayıp iş adamı da olması. Hükümete göbek bağı ile bağlı
olunca böyle oluyor galiba?
Hiç fark etmez, olmasa da oluyor. Sonuçta Aydın Bey’in devletle bir
ilişkisi olduğu için 1 milyar dolar ceza ödemedi.
HÜRRİYET'E KESİLEN VERGİ CEZASININ NEDENİ
NEYDİ?
NEDEN NTV'YE YAZIK OLDUĞUNU
DÜŞÜNÜYOR?
BAHÇELİU DÖNEMİNİN SORUŞTURULMASI GÖRÜŞÜNE
NASIL BAKIYOR?
AK PARTİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİ
NELER?
TÜM BU SORULARIN CEVAPLARI BİR SONRAKİ
SAYFADA
[PAGE]
VERGİ CEZASI BİR SİNDİRMEYDİ
O bir sindirme miydi?
Sindirme değildi de neydi peki? O müfettiş nerede raporu yazan?
Tayin oldu İngiltere’ye. Niye bu kadar önemli bir müfettişti de
gelir idaresinin başında değil, ya da maliyenin önemli bir
kurumlarının başında yönetici değil de nerede olduğunu bile
bilmiyoruz.
AK Parti Milletvekili Şamil Tayyar’a sormuştum ben bu vergi cezası
meselesini o sizin gibi düşünmüyor bu konuda. “Bu ticari bir
müessese, Türkiye’de bütün kurumlar kuruluşlar denetlenecek, Doğan
grubu denetlenmeyecek mi? Bu doğal değil mi? En fazla verginin
kaçırıldığı, en fazla işçi istismarının yapıldığı kuruluşlar medya
kuruluşları” demişti.
Şamil Tayyar bir yalancı… Gelsin bütün iş müfettişleriyle bu
kurumlara girsin. 1 tane sigortasız çalışan var mı, bir tane aldığı
maaşın daha altında sigortalı gösterilen var mı baksın. Yasal
olmayan hiçbir şey yok. Ben bu dergi şirketinin yöneticisiyim.
Herkes hakkını alır, hiçbir usulsüzlük yok.
AYDIN DOĞAN GAZETE PATRONU OLARAK ÖNEMLİ BİR
FİGÜRDÜR
Aydın Bey’in de işi hiç kolay değil galiba, ne durumda
şimdilerde?
Aydın Bey patronum, patronum olmasından da öteye arkadaşım sayılır.
Beraber birçok şeyi paylaştığım bir isim. Benim büyüğüm, benden 20
yaş büyük. Aydın Doğan gazete patronu olarak önemli bir figürdür.
Bende onun sahibi olduğu kurumlar içerisinde 4 tane gazete
yayımladım. 1 tane gazetenin de ayrıca genel yayın müdürlüğünü
yaptım. Aydın Doğan yerine bir başka patron olsaydı mesela Tansu
Çiller iktidarı döneminde Susurluk skandalı ortaya çıkartılabilir
miydi? Çıkartılamazdı. Nitekim o tarihte biz Radikal Gazetesi’nde
Susurluk kazasının ertesinde “Gladio kamyona çarptı” diye bir
sürmanşet attığımız gün Radikal’in rakibi olan Yeni yüzyıl
gazetesindeki haber Susurlukta trafik kazası, milletvekili
yaralandı şeklindeydi başlık buydu.
Peki, medyada bir dönüşümden söz etmek mümkün mü ve bu
süreç nerede son bulur?
Hiçbir zaman bitmez bu süreç. Dünya sürekli değişiyor tabii ki
medyada ona uygun olarak değişecek. Ama bu değişim olumlu mu olur
olumsuz mu bu konuda bir şey diyemem. Memleketin demokratik
iklimine bakmalı. Mesela Fazıl Say’a ceza verilmesini insanların
yüzde 40’ı olumlu buluyor bu memlekette. Memleket genel olarak
demokrasiye doğru eğilemiyor, sorunumuz bu. Önceden askeri
vesayetçiler vardı. Şimdi dini vesayetçiler var. Bir şey
değişmiyor. Ne zaman değişir. İnşallah fazla geç olmaz.
PAZARTESİ SORULARI CEVAPSIZLIĞI PROTESTOYDU
Unutmamak ve unutturmamak için farklı bir yöntem meşhur
Pazartesi sorularınız. Farklı bir metot... Peki, sorular ne
durumda, cevapsız kalmaya devam mı?
Şimdi Türkiye’de gazetelerde bir şey yazarsın verilecek bir
cevapları varsa hemen çıkarlar açıklama yaparlar. Ama haklı bir
soru soruyorsan sus pus olurlar. Hiçbir cevap vermezler. Suudi
Kral’ın hediyeleri ile başladı bu iş, sonrada Bülent Arınç’a
suikast iddiası, sonrada KPSS sorularının çalınması. Bununla ilgili
hiçbir şey söylemiyorlar farkındaysan. Bende bu cevapsızlığı
protesto için artık herkese mal ettiğimi düşünüyorum. Artık herkes
biliyor ki Suudi Arabistan bir takım hediyeler verdi devlet
büyüklerimizin eşlerine. Onlar da bunu beyan etmediler, kendi
kasalarına koydular. Ve sessizce geçiştirmeye çalışıyorlar. Ben
işimi yaptım gazeteci olarak.
Durmak yok sormaya devam mı?
Yok, artık sormama gerek kalmadı. Herkes biliyor ve kendi kafasında
zaten artık bunları sorguluyor. Her zaman Abdullah Gül’ün
fotoğrafını gördüklerinde akıllarına Suudi Arabistan Kralı’nın
hediyeleri geliyor. Bu benim için yeterli.
Bu Pazartesi sorularınız nedeniyle bahsi geçen isimlerden
hiç sizi bizzat arayanlar oldu mu?
Bizzat değil ama dolaylı haber göndermeler oldu ama beni tatmin
edecek cevaplar değildi hiç biri.
NTV’YE ÇOK YAZIK OLDU
Bu arada haber kanallarını nasıl buluyorsunuz. Az önce
NTV’nin halini gördük demiştiniz de merak ettim?
NTV’nin hali içler acısı. NTV patronuna yönelik baskıların ardından
bir kimlik değiştirdi ve bence çok yazık oldu. Önemli bir haber
kanalıydı. Türkiye’nin belki de en çok izlenen kanalıydı ve farklı
seslere yer veriyordu. Şimdi öyle değil. Şu an CNN TÜRK iyi. Hiç
olmazsa farklı seslere yer verebiliyor. Habertürk de fena değil.
Diğer kanalları da seyredilir bulmadığım için seyretmiyorum.
Ya gazeteler, onları nasıl buluyorsunuz, doyurucu
mu?
Ben çok gazete okuduğum için her şeyden haberdarım. Tek bir gazete
okusam nasıl bulurum, haberleri doyurucu olur mu bilemiyorum. Ondan
o kadar emin değilim artık.
TEPKİLER SÖZCÜ GAZETESİ’Nİ YARATTI
Sözcü Gazetesi birçok gazetenin toplamından çok satıyor.
Hayli de muhalif, takip ediyor musunuz?
Bu bir tepkinin göstergesi. Hükümetin yaptığı baskı, işsiz
bırakılan gazeteler, bazı şeylerin gazetelerde yazılamıyor,
okunamıyor olmasına duyulan tepki Sözcü diye bir gazete yarattı.
Sözcü’nün satışına baktığımda Hürriyet’ten, Posta’dan sonra okunan
bir gazete haline geldi. Milliyet’ten de Habertürk’ten de çok
satıyor. Yandaş medyanın toplamından daha çok satıyor bu büyük bir
başarı. Hatta enteresan bir başarı…
Hükümet baskısı diyoruz ama Sözcü hala çok cesur manşetler
atıyor. Buna ne demeli?
Hükümet sanırım onu da susturmanın yaratacağı görüntünün iyi bir
görüntü olmayacağını düşünüyordur.
Hangi görüntü, onlarca gazeteci cezaevinde değil
mi?
Var evet. Ama hâlâ zevahiri kurtaracak bazı şeyler
gerekiyor.
Bir gazetecinin darbecilik ve yahut terör örgütüne
üyelikten yargılanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz, bu akla yatkın
mı?
Şimdi terör örgütü üyeliğiyle yargılanan gazetecilerin hepsi
gazetecilik yaptıkları, bir gazetede çalıştıkları haber yaptıkları,
yazı yazdıkları, fotoğraf çektikleri için yargılanıyorlar. Elinde
silahla yakalanan bazı DHKCP‘liler olmuş olabilir, bunların
sayısının yüzde 2- 3’ü geçtiğini sanmıyorum. Özellikle bu KCK’ da
tutuklanan gazetecilerin hepsiyle ilgili iddianamede “niye bu
haberi yazdın, niye o başlığı attın" şeklinde suçlamalar var. Bu
gazetecilik faaliyeti, terör örgütüyle bir alakası yok.
Ergenekon Davası’nda bir tahliye umudu var mı, nasıl bir
dava bu?
Yok, hiç umudum. Ergenekon Davası’nın gerçek bir yargılama olduğunu
düşünmüyorum. Adil bir yargılama yapılmıyor. Onun için
çıkacaklarına ilişkin bir umudum yok. Mütalaada çok ağır oldu
zaten. Bir tiyatro oynanıyor orada.
BARIŞ GÜZEL BİR LAF
Süreçle ilgili ne düşünüyorsunuz, çözüm mü barış mı ne
koymalı bu sürecin adını?
İsmi hiç önemli değil. Barış güzel bir laf. Herkesin hoşuna gidecek
bir kelime. Dolayısıyla barış süreci diyebiliriz, bir sakıncası
yok. Önemli olan şu: PKK silahları bıraksın bir defa, sınır dışına
mı çıkar, burada mı bırakır bu işin detayı. Önemli olan bir defa
çatışmanın, silahla eylem yapıp, insan öldürmenin bitmesi. Bu
bittikten sonra geri kalan her şey konuşarak halledilebilir. Ama
silah olduğu zaman, insanlar ölmeye devam ettiği zaman bir şeyi
konuşmanın ortamı yok. Şimdi o konuşmanın ortamı yaratılacak diye
ümit ediyorum. PKK gerçekten silah bırakıp giderse…
Samimiyet var mı?
Ümit ederim ki samimi olsunlar.
Farklı açıklamalar geliyor her iki cepheden
de?
Hiç kuşkusuz ki PKK ayak sürüyecektir. Abdullah Öcalan’ın ayrılıkçı
Kürt hareketi üzerinde büyük bir karizması var. Dolayısıyla onun
söylediği şeyin dışına kolay kolay çıkmazlar ama ayak
süreceklerdir. Bunun nedeni ne olabilir. Birincisi ciddi bir
uyuşturucu rantı var. Sınır ticaretinden kaynaklanan, yabancı gizli
servilerle ilişkilerden kaynaklanan bir rant var. Şimdi PKK
silahları bırakacak düze inecek siyaset yapacak ama dağdakilere yer
yok o siyaset içinde. Çünkü burada zaten siyaseti yürüten başka
kadrolar oluştu bu zaman içinde. Bu gibi nedenlerle PKK, Kandil
ayak sürmek isteyebilir ama Öcalan’a da güçlerinin yeteceğini
sanmıyorum.
SÜREÇ HÜKÜMETE OY KAZANDIRACAK
Hükümet ciddi bir risk mi aldı dersiniz?
Hükümet bir risk aldı. O aldığı riskin sonucunu da oy olarak
alacaktır. Bence olumlu olacak onlar için bu.
Tepkiler de var, görmezden gelemeyiz değil mi?
Ne kadar tepki gösterirsen göster. Şehit cenazesi gelmiyor, kimse
ölmüyor. Bu önemli bir şey... Çocuğun askerde ise hele bir de o
bölgedeyse, senin için önemli vatandaş olarak bu haberin
gelmemesidir. Dolayısıyla bu barışı sağlayan oy olarak karşılığını
da alır.
AKİLLERİ APTAL BULUYORUM
Akillerimizi nasıl buluyorsunuz?
Çoğunu aptal buluyorum (gülüyor).
Nasıl yani?
Evet şaşırmayın birçoğunu aptal buluyorum. Akıllı bulmuyorum yani.
Akıllının karşılığı akılsız…
Var mıydı böyle bir oluşuma gerek?
Bu süreci tabii halka anlatmanın önemli bir tarafı var. Burada da
şöhretli insanları kullanabilirsin. Bir ürün çıkardığında bir
şöhreti kullanmıyor musun televizyonda? Mesela Hülya Avşar çıkıp
televizyon reklâmlarında ürünleri anlatıyor. Bu da böyle bir şey… O
şöhretin halk nezdindeki itibarından yararlanmak için.
Aptal buluyorum dediğiniz için sormak istiyorum. İsimler
nasıl var mı içlerinde fiyasko diyebileceğiniz
akiller?
Akit gazetesi yazarının Ege’de gidip de insanları ikna
edebileceğini düşünmüyorum. Çünkü kendinden başka hiç kimseyi ikna
edebileceğine inanmıyorum ben.
GAZETECİLERİN AKİLLER İÇİNDE OLMASI DOĞRU
DEĞİL
Gazeteciler de var listede, sizde olmak ister
miydiniz?
Bence gazetecilerin orada olması doğru değil. Gazetecinin böyle bir
oluşum içinde yeri olamaz. Gazetecinin görevi duyduğunu, bildiğini
gördüğünü, inandığını yazmaktır. Köşen de var bu fikirlerini orada
yazarsın. Bir halk deyimi var. “Her tuzum var diyene hıyar bende
diye koşulmaz.” Bunlarınki ona benziyor. Her şeyede koşulmaz.
Gazeteciysen köşende yaz düşündüğünü. Haberinle konuşulur ol.
Haberinle kendini dinlet. Orada olmanın manası yok.
“Haberinle konuşulur ol” dediniz de aklıma Milliyet geldi.
Bu tutanaklar manşeti epeyce konuşuldu, tartışıldı. Sizce
habercilik başarısı mıydı bu?
Bence habercilikti ve önemli iş yaptılar. Ve Hasan Cemal o güzel
işi savunduğu için işinden oldu.
Siz olsanız yayımlar mıydınız?
Tabii ki. Hiç yayınlamaz olur muydum? Eleştiriler de olabilir. Hiç
mühim değil o haberse verirsin. Başbakan bu haberin yayımlanmasına
karşı çıktı, evet çıkabilir bu da onun görüşü ama üslubunu
yönetmeyi başaramadığı için Hasan Cemal işsiz kaldı. Kötü olan bu…
Bu çok ciddi bir sorun.
Hasan Cemal de yıllarca hükümeti savundu. Ama son
zamanlarda ok sanki kendilerine doğrulunca, mağdur olunca
eleştirmeye, kızmaya başladılar, yanılıyor muyum?
O zaman onun doğru olduğunu düşünüyorlardı öyle yazıyorlardı ama
sonra başka bir şeyin doğru olduğunu düşündüler onu yazdıkları için
de işlerinden oldular. Sıra neden onlara geldi durduk yere değil.
Fikirlerini açıkladıkları için.
Siyasette de kavga büyük. Başbakan’ın 57. hükümetin devleti
zarara uğrattığı gerekçesiyle araştırma komisyonu kurulması
talimatını nasıl değerlendiriyorsunuz? Devlet Bahçeli’yi ne
bekliyor?
Devlet Bahçeli’nin başına seçimlerden önce biliyorsunuz çorap
örmeye çalıştılar. Kasetler, gizli kameralar, onda amaç MHP’yi
barajında altında tutmaktı. MHP baraj altında kalsaydı AKP bugün
Anayasa’yı tek başına değiştirecek bir çoğunluğa sahip olacaktı
amaç buydu ama bunu yapamadılar. Şimdi bu yöntemle MHP muhalefetini
sindirir, Anayasa’da bu barış sürecindeki muhalefetin itirazını
ortadan kaldırır mıyız diye ümit ediyorlar ama işe yaramaz.
İnandırıcı değil bir defa. Niye 11 yıl sene sonra akıllarına geldi,
o dönemi araştırmak. AKP’nin iktidara geldiği seneden bu yana 11
sene geçti.
Peki, o dönemden bir şey çıkar mı?
Bir şey çıkmaz. Çünkü o dönemde batan bankalarla ilgili bütün
mahkemeler yargılamalarını yaptılar. Mahkûm olanlar oldu. Ne
çıkacak daha?
Devlet Bahçeli “Biz de bu hükümeti araştıracağız”
diyor.
Bu hükümeti araştırsan daha çok şey çıkabilir.
Mesela?
Her iktisadi kararın zengin ettiği fakir ettiği insanlar var ve bu
hükümette 11 yıldır böyle bir sürü kararlar aldı. O kararları
incelersen onların altından kimlere ne çıktı, kim boru hattından
faydalandı, kime rafineri kurma izni verildi, kime verilmedi.
Gemiler niye alındı, nasıl alındı. Mutlaka bir şeyler çıkar.
Neden hiç yolsuzluk haberleri gazetelerde yok
peki?
Olsa ne olur yayınlayacak bir mecra mı var? Ya da öyle bir özgür
ortam...
Röportaj: Alev Gürsoy Cimin
Kaynak: www.medyaradar.com