Sanıyorum Hz. İbrahim ile
Nemrut arasında geçen mücadeleyi bilmeyen yoktur. Babil Kralı
Nemrut, kendisini kâinatın sahibi ve efendisi olarak görmekte ve
aynı zamanda yönetimine kutsiyet kazandırmak için de envaı
çeşit putları aracı yapmaktaydı.
İnsanlarla Allah arasını
karartan bozguncu bir sistemi egemen kılma yolunda hiçbir engel
tanımayan Nemrut, karşısına çıkan herkesi
bertaraf etme konusunda son derece maharetliydi.
Nemrut’un kurduğu bu bozguncu
sisteme başkaldıran Hz. İbrahim, işe önce hakikate
dokunmayı veya ona giden yolu bulmayı engelleyen putları kırmakla
başlar. Aslında Hz. İbrahim için “insanlığın ikinci
atası” ifadesinin kullanılmasının asıl nedeni de budur. Hz.
Adem’den sonra insanlığın hakikat ile arası
giderek açılmış, derin bir yarık
oluşmuştu. Hz.
İbrahim efendimiz insanlığı hem bilgi hem de hikmet üzerinden yeniden hakikatle
buluşturacak yolu açan peygamberdir. Tevhit
dinini arındırması, aklı tutsak eden olağanüstü durumları ve aktörleri bertaraf etmesi,
cömertliği, dost canlısı olması ile o hem
bilgiyi hem de geleneği, yani tarihi
yeniden kuran atamızdır. Onun açtığı nurlu
yol, müminlerin kalbinden geçer. Misafirsiz yemek
yemediğine dair rivayetin arka planında
onun insanlığa ait değerleri temsil eden bir makam olmasındandır.
Özetle Hz. İbrahim, hakikate
giden yolu açmak ve bunun metodolojisini bir kez daha
insanlığa kalıcı bir şekilde öğretmiş olandır.
Onun hayatındaki her bir tecrübenin bizim için çok
kıymetli bir ana fikir içerdiği
açıktır.
Bilindiği gibi “Tanrılar”
bayramında Nemrut’un yanında ve etrafında olanlardan olmayıp,
putları kırdığında kendisine ağır bir ceza verilir. Putları kırdığını itiraf ettiğinde verilen
ceza yakılmak, ateşe atılmaktır.
Hz. İbrahim’in “makamı” olan
ve benim memleketim Şanlıurfa’da bu konuyla
ilgili çok derin anlamlar içeren kıssalar anlatılır. Bunlardan
belki de en bilineni ve en güzel olanı bir “kertenkele”nin Hz.
İbrahim’in atıldığı
ateşi söndürmek için su taşıması hikayesidir.
Rivayete göre Nemrut, Hz. İbrahim’i ateşe atarken
müminleri ve dostları büyük bir endişe
yaşarlar ama o herkese itidal telkin edip
Allah’a tevekkül edilmesini tavsiye eder. Malikül mülk olan Allah’a
inanmanın en büyük sığınak olduğunu söyler. Ona verilen cezaya sevinenler de var
üzülenler de. Tarafsız kalmayı tercih ediyorum diyen
olmamıştır. “Ne İbrahim ne de Nemrut” gibi bir ifadenin mümkün
olmadığı bir andır. Herkesin tarafı açık ve
bellidir. Öyle ki “şuursuz” canlıların bile
tarafının belli olduğu, belli olmak zorunda
olduğu bir durum yaşanmıştır. Tıpkı
ateşi söndürmeye koşan kertenkele gibi.
Hz. İbrahim ateşe atıldığında can havliyle
koşan, ateşe
doğru koşan bir
kertenkeleye başka bir kertenkele sorar, ne
yapıyorsun? İbrahim’in ateşini söndürmek için su taşıyorum der. Kertenkele müstehzi bir eda ile sorar,
hani nerde su göremiyorum? Kertenkele ağzına sadece bir damla su alabildiğini söyler.
Kertenkele bu suyla mı? Diye sorar. O da cevap verir,
evet ben de biliyorum ki bir damla su ile Nemrut’un o
ateşi sönmeyecek ama istiyorum ki
başta Hz. İbrahim
ve tüm alem kimin tarafında olduğumu
bilsin.