Mahçupyan cemaatin niçin kaybettiğini yazdı
Abone olBaşbakan Davutoğlu'nun Başdanışmanı Etyen Mahçupyan, hükümete kafa tutan cemaatin niçin kaybettiğini yazdı.
Akşam gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, "Hizmet niçin
kaybetti?" başlıklı bugünkü yazısında AK Parti-Cemaat çekişmesini
ele aldı.
Son dönemde Gülen cemaatiyle girdiği polemiklerle dikkatleri üzerine çeken yazar, yine ses getirecek bir yazı kaleme aldı.
Mahçupyan'a göre Gülen cemaati darbe girişiminin ‘safsata’ olduğunu iddia ederek üste çıkacağını sandı ve kandırma işlevini sürdürdü. Mahçupyan, hükümetin 'yolsuzluk olmamıştır' demediğini buna karşın cemaatin kendisini 'masum' ilan etmesinin ahlaki üstünlüğü kaybetmesine yol açtığını savunuyor.
İşte o yazıdan bir bölüm aktarıyoruz:
HUKUKUN İDEOLOJİDEN BAĞIMSIZ OLMADIĞI
GÖRÜLDÜ
"Çatışmanın seyrinde bir üst entelektüel etap meşruiyet
dayanaklarının olabildiğince ‘evrensel’ ilkelere oturtulmasıydı.
Hükümetin siyasetin, Hizmet ise hukukun meşruiyetinden medet umdu.
Burada ibre görünüşte Hizmet’ten yanaydı, çünkü Batı dünyası için
hukuk (Doğu’nun her an kontrolden çıkabilecek siyaset pratiği
karşısında) bir tür olgunluk, gelişmişlik ima ediyordu. Bu bağlamda
yargı bağımsızlığı en fazla kullanılan argümanlardan biriydi. Ancak
olaylar oturmaya ve tartışma çeşitlenmeye başladığında, bütün
propaganda bombardımanına rağmen, Türkiye’deki yargının öncelikle
tarafsızlık sorununa sahip olduğu ortaya çıktı. Hukukun ideolojiden
bağımsız olmadığı, hakemlik vasfında sorun olduğu görüldü. Ayrıca
kırılmayı ima eden değişim dönemlerinde hukukun siyasete tabi
olması da şaşırtıcı değildi.
MUHAFAZAKAR KESİM HER İKİ TARAFI DA TANIYOR
Kısacası AKP’nin görünen tekdüze söylemine ve Hizmet’in bütün
akademik seferberliğine karşın, meselenin kendine has koşulları
hükümetin Hizmet karşısındaki meşruiyet savaşını entelektüel
düzlemde de en azından kaybetmemesine yol açtı. Özellikle
muhafazakâr kesimin daha sıradan insanları için ise ortada AKP
lehine bariz bir durum vardı. Bunu anlamak için önce şu tespiti
yapalım: Muhafazakâr kesim her iki tarafı da tanıyor ve biliyor.
Yani kandırılması mümkün değil. Dolayısıyla tarafların ne denli
samimi oldukları ve siyaseti ne denli kabul edilebilir bir ahlaki
temelde yaptıkları önemli.
Tarafların bu gerilimde kullandıkları söylem üç nüansa sahipti:
Ötekinin bizatihi yaptığı, ötekinin bana yaptığı ve benim yaptığım.
AKP açısından Hizmet darbe girişiminde bulunmuş ve hükümeti arkadan
vurmuştu. Yani hükümet ilk iki nüansı kullandı. Kendisinin ne
yaptığını söylemedi. Ama muhafazakâr kesimin bile yarısı
yolsuzlukların varlığına inanıyor. İnsanlar hükümeti zihinlerinde
ve yüreklerinde aklamadılar…
CEMAAT KANDIRMA İŞLEVİNİ SÜRDÜRDÜ
Buna karşılık Hizmet hükümetin yolsuzluk yaptığını ve kendisini
bitirmeye çalıştığını söyledi. Ancak ilk iki nüansla yetinmeyip
üçüncüsüne geçti ve kendisini ‘masum’ olarak sundu. Bu tercih
Hizmet’in ahlaki üstünlüğü kaybetmesine neden oldu, çünkü dediğim
üzere insanlar olanı görüyor ve biliyor.
Taktiksel olarak doğrulardan kaçınabilirsiniz ama yalana tevessül
etmemeniz lazım. Hükümet en azından bunu yaptı. Erdoğan veya bir
başkası hiçbir zaman “yolsuzluk olmamıştır” demedi. Bunun bir ikrar
olduğu söylenebilir ama kritik mesele yanlışın varlığı değil, onun
farkındalığının dolaylı da olsa beyanıdır. Hizmet ise darbe
girişiminin ‘safsata’ olduğunu iddia ederek üste çıkacağını sandı
ve kandırma işlevini sürdürmüş oldu. Sonuçta AKP iktidarında
yolsuzluklar yapılmış olsa da parti muhafazakâr dünyanın siyasete
koyduğu ahlaki sınavı geçebildi. Hizmet ise siyasi bir hamle yaptı
ve onun ahlaki sorumluluğunu taşıyamadı…