Füze denemesiyle ABD'nin doğu sahillerini vurabileceklerini kanıtladılar. Dünyanın en silahlı sınırı: Kuzey Kore. Bulabildikleri tüm alanları tarıma uygun hale getiren bu ülke nasıl kıtlık yaşadı anlaşılır değil. Buraya 5 günlüğüne giden Hürriyet yazarı Savaş Özbey anlatıyor. Bakın macerası nasıl başlamış: Uçağın ekranlarında ordu korosunun konseri yayımlanıyor. Devrim marşları... Ama marştan çok, Japon çizgi filmlerinin çocukça müziklerini andırıyor. Bütün sevimliliklerine rağmen bu marşlar aklıma uçağa binmeden önce okuduğum son şeyi, Uluslararası Af Örgütü’nün, dünyanın bu en kapalı ve totaliter ülkesi hakkında yayımladığı 2016-17 raporunu getiriyor. Anlatılanlar şunlar: Kıtlık yüzünden 138 kişinin hayatını kaybettiği ve hükümetin bir yandan açlığa karşı yardım talebinde bulunurken diğer yandan nükleer silah ve füze denemelerinden geri kalmadığı Kuzey Kore... İnsan haklarının olmadığı, ifade özgürlüğünün esamisinin okunmadığı, halkının ve yabancıların adil olmayan mahkemelerde yargılanıp binlerce insanın ağır işlerde çalıştırıldığı ve güneye kaçmak için can attığı bir ülke... Uçaktaki Korelilerin hepsinin göğsünde devrim armaları asılı. Kafa karıştırıcı olan şu: Uçağa binerken de böyleydiler. İranlıların ülkelerine dönerken zoraki taktıkları türbanları gibi değil, armaları. SOSYAL MEDYANIN OLMADIĞI BİR ÜLKE DÜŞÜNÜN Telefon yok. İnternet, feys, insta, layk yok. Hangi partiye oy versem diye kafa yormuyorsunuz. Belki yormasanız daha iyi. Gümrükteki kadın polis “Book? Book! Book!!” diye sorup valizleri arayarak, ülkeye kitap sokup sokmadığınızı kontrol ediyor. KORELİLERE DOKUNMANIZ ÇOK HOŞLARINA GİDİYOR Şehrin içine girme vakti geliyor. Önümüzde bütün görkemiyle Pyongyang yükselmeye başlıyor. Gökdelenler, dev spor ve kültür kompleksleri, meydanlar, köprüler, parklar, heykeller... Gördüğüm 40’a yakın ülke içinde Pyongyang en temiz yer. Geniş ve düzenli cadde ve sokaklarda yürüyen; bisiklete binen; banklarda oturup etrafı seyreden insanlar... Lüks değil üstleri başları ama tertemiz. Kadınların çoğunda şemsiye var. Meğer bu ülkede beyaz cildin daha makbul olmasındanmış. Bunları görünce otele kapanmak yerine insana karışmak isteği geliyor içimden. Otelden önce biraz yürüyüş yapmaya karar veriyoruz ve direksiyonu Pyongyang’ı ikiye ayıran Taedong Nehri kıyısına kırıyoruz. Kuzey Koreliler bu nehre Boğaziçi muamelesi yapıyor. Her iki yanını rekreasyon alanlarıyla donatmışlar, çocuklar aileleriyle çocuk parklarında, gençler gıcır gıcır spor tesislerinde basketbol, voleybol oynuyor. İnsanlar güleç ve mutlu görünüyor. Yabancı olduğunuz hemen göze batıyor. Herkes sizinle göz göze gelmeye çalışıyor; geldiğinizde önce tereddütle gülümsüyor; siz cevap verirseniz çok mutlu olup başını öne eğerek daha belirgin gülüyor. Hele bir de dokunmaya görün: Çok hoşlarına gidiyor; o zaman sadece kendileri değil, etrafta kim var kim yok gülmekten kırılıyor... HANİ AÇLIK KITLIK YOKSULLUK? Otelin 22’nci katındaki odama vardığımda kafa karışıklığım artık had safhada: Pencereden dışarı bakıyorum. Nehrin iki yakası boyunca bir Dubai uzanıyor. Kore Savaşı’nda bu şehre 400 bin bomba atılmış. Tam da şehrin o zamanki nüfusu. Adam başına bir bomba demek! Şehir yerle yeksan olmuş. Peki yerle yeksan olan ne? Berlin mi? Yooo, zaten çeltik tarlası... Yani bu Dubai’nin altında petrol ya da teknoloji yerine kan, ter ve gözyaşı yatıyor. Kafamda 40 soru, 40’ının da kuyruğu birbirine değmiyor. Azıcık kömür ve bronz dışında hiçbir şeyi olmayan bu fakir halk böyle bir başkenti nasıl yükseltti? Bunca kültür sarayını, görkemli anıtları, modern müzeleri, 150 bin kişilik dünyanın en büyük stadyumunu nasıl yaptılar? Dünyanın başka yerlerinde iflas eden sosyalizm, burada niçin hâlâ ayakta? Peki biz, yani dünyanın geri kalanı... Neden burayı hep başka türlü hayal ettik? İşte Pyongyang karşımızda. Nerede bahsedilen o fakirlik, açlık, mutsuzluk? BU ÜLKEDE GAYLİK YOK Ri Yong Guk ile Jong He Ra, Tong Dae Won restoranın düğün salonunda evleniyor. Bu, orta halli bir düğün. Eğer devletin işletme hakkını verdiği tesislerden birine sahipseniz daha zenginini yapmak da mümkün. Evlilikler bizdekilere çok benziyor. 24-25 yaşına (genel ortalama) gelmiş genç kızlar ve 28-30 yaşına gelmiş genç erkekler bazen kendileri tanışıp, bazen de görücü usulüyle dünya evine giriyor. Düğünden önce ailelerin birbirine hediyeler göndermesi âdetten. Eskiden evlerde yapılan düğünler için artık düğün salonları kullanılıyor. Tebrikleşmeler, danslar bizimkiyle aynı, tek fark gelin masası: Damatla gelin için kuşsütünün eksik olmadığı, çiçeklerle süslü masalar kuruluyor. Gençler evlenene kadar aileleriyle. Evlendikleri anda devlet onlara ücretsiz konut sağlıyor. Çocuk sayısı arttıkça daha geniş ev veriliyor. Peki ya evlenmezse? LGBTI bireyse? Rehberimiz Han “Bizde yok” diyor; “Şimdiye kadar hiç rastlamadık.” HER YERDE KENDİN PİŞİR KENDİN YE Buna bayılıyorlar. Neredeyse bütün lokantalarda kendi başınıza barbekü ya yapabileceğiniz aparatlar getiriyorlar. Etler, sebzeler, baharatlar, soslar veriyorlar. Bunları dilediğiniz ölçüde, pişirerek kendi yemeğinizi hazırlıyorsunuz. İşin en güzel yanı kiminki daha güzel olmuş diye herkesin birbirine tattırması... SOSYAL İMKANLARI GERÇEKTEN ŞAŞIRTICI İşte beni en çok şaşırtan yerlerden biri: Pyongyang Aqua Park. 125 dönüm üzerine açık ve kapalı olarak kurulu. İçinde çoğunluğu çocuk ve genç binlerce insan aynı anda eğleniyor. Kapalı alanda tuzlu su, yapay dalga havuzu; açık alandaysa olimpik yüzme havuzları, su kaydırakları var. Bu tesise giriş paralı: kişi başı 2 bin won. Türk parasıyla 80 kuruş. GÜNLÜK HAYATLARI ÇOK İLGİNÇ Ülkede yurtiçi telefon konuşmalarına izin veriliyor ve internette sadece belli devlet sitelerine giriş izni var. Buna ‘Nae na ra’ (ülkemiz) adı veriliyor. Radyolar sadece devlet kanallarını çekecek şekilde üretiliyor. Ve hepsi devlete ait beş TV kanalı var. Ülkenin en sevilen şarkıcısı Ryu Jin Ah. En popüler şarkısıysa ‘Garira Paektusan Uro’. Anlamı, ‘Paektu Dağı’na gidelim’... Büyük kurucu Mil İl-sung’un bağımsızlık savaşını başlattığı dağ silsilesi... En sevilen dizi ‘Aşkım ve Mutluluğum’. Her akşam 20.40’ta yayımlanıyor. Konusu mu? Elbette vatan sevgisi ve biraz da romantizm. TAM BİR ASKER ÜLKESİ Erkekler eğitim ve iş durumlarına göre üç-beş yıl arasında askerlik yapıyor. Sonra her yıl bir hafta askerlik bilgilerini güncellemek için yine askerlik yapmak zorunda. Bu da 23 milyonluk ülkenin 1 milyonluk ordusu olması demek. Sadece sınırda ve askeri bölgelerde değil; şehir içinde, şehirlerarası yollarda, parklarda yürüyüş, talim, eğitim yapan, marş söyleyerek dolaşan askerler görüyorsunuz. Ama askerin tek görevi savunma değil. İnşaat işlerinde, çifçilikte, balıkçılıkta ve madencilikte de orduyu kullanıyorlar. KUZEY KORE İLE İLGİLİ MERAK EDİLENLER SOSYALİST TEK PARTİ YÖNETİMİ -Yer: Doğu Asya’da Kore Yarımadası’nın kuzeyi -Yüzölçümü: 120 kilometrekare -Nüfus: 25 milyon -Resmi dil: Korece -Kuruluş tarihi: 9 Eylül 1948 -Para birimi: Kuzey Kore Won’u -Hükümet: Sosyalist tek parti totalitarizmi -İdari yönetim: Üniter cumhuriyet -Kişi başına milli gelir: 1800 dolar SIRLARLA DOLU BİR LİDER Kim Jong-Un, iktidara 2011’de, 26 yaşında geldi. Ondan ‘General’ diye bahsediyorlar. İsviçre’de okudu. Batı kültüründen etkilenmemesi için, okuldan kalan zamanını Kuzey Koreli yetkililerin gözetiminde geçirdi. Onu tanıyan arkadaşlarına göre şampanyaya, lüks otomobillere, video oyunlarına, spor giyime ve basketbola düşkün. 2012’de eski şarkıcı Sol-ju ile evlendiğini duyurdu. Ülkeye olan sempatisiyle tanınan ve 2013-2014’te iki kez ziyaret eden ABD’li basketbolcu Dennis Rodman’a göre bir kızları var. Genç yaşından ötürü herkes ülkeyi politbüronun yöneteceğini düşünüyordu. Ama Kuzey Kore’nin ikinci güçlü adamı enişte Jang Song -thaek 2014’te vatana ihanetten idam edilince tek güç oldu. Yeni inşaat hamleleri başlatmasıyla anılıyor. 1960’lardan kalma eski mahalleleri yıkıyor; yerine modern yeni mahalleler kuruyor. Kuzey Kore’nin onun yönetiminde yaptığı nükleer füze denemeleri başta ABD, Japonya, Çin olmak üzere bütün dünyayı rahatsız ediyor. Ama o, füze denemelerine “Amerikalı p.çlere” diyerek devam ediyor. Birçok analiste göre Kim Jong-Un son derece tehlikeli bir deli. Deliliği, doktorların bilebileceği bir iş. Bir gazeteci olarak benim şahit olduğum, gözlemlerimden söyleyebileceğimse, hiç de aptal olmadığı.