Kutlu Adalı'yı kim öldürdü?
Abone olRadikal yazarlarından Erdal Güven, KKTC'de suikaste kurban giden gazeteci Kutlu Adalı'yı anlattı. Güven, Adalı suikastiyle ilgili önemli noktalara değindi.
Radikal yazarı Erdal Güven, 6 Temmuz 1996'da Lefkoşa'daki evinin
önünde suikaste kurban giden gazeteci cinayetiyle ilgili şu
noktlara değindi:
Kutlu Adalı, Kıbrıslı bir gazeteciydi. Bir zamanlar Denktaş'ın
silah arkadaşları arasında yer almıştı. 1961 ile 1972 yılları
arasında Denktaş'ın özel kalem müdürlüğünü yürütmüştü...
Zamanla yolları ayrıldı. Artık Denktaş'ı da, Kıbrıs'taki statükoyu
da, KKTC'deki rejimi de kıyasıya eleştirenlerin başında geliyordu.
Ta ki 6 Temmuz 1996'da Lefkoşa'daki evinin önünde vurularak
öldürülene kadar.
Kutlu Adalı son günlerde Yenidüzen gazetesindeki köşesinde bir konu
üzerinde özellikle duruyordu. Yazdığına göre KKTC'deki Sivil
Savunma Teşkilatı'nın elemanları, eski bir manastırdaki hırsızlık
vakasına karışmıştı....
Cinayete ilişkin olarak KKTC makamlarınca yürütülen soruşturma
sonuç vermedi ve sorumlular bulunamadı. Kısacası, bir faili meçhul
olarak rafa kaldırıldı Adalı'nın öldürülmesi.
Gelgelelim ailesi, işin peşini bırakmadı. Eşi İlkay Adalı, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi'nde KKTC'nin 'sorumlu'su Türkiye'ye karşı
dava açtı. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin dokuz
maddesini (2, 3, 6, 8, 10, 11, 13, 14 ve 34) ihlal etmekten
suçlandı. Temel suçlama, Kutlu Adalı'nın eleştirel yazıları ve
muhalif siyasi görüşlerinden ötürü Türkiye'deki 'devlet'in
KKTC'deki uzantıları tarafından öldürüldüğüydü. İddia makamı ayrıca
cinayetin örtbas edildiğini ve soruşturma peşinde koşan aile
üyelerinin taciz, sindirme ve ayrımcılıkla karşı karşıya kaldığını
öne sürüyordu.
Mahkeme süreci tam sekiz yıl sürdü. Bu süre zarfında, tanıklar
dinlendi, iddia makamı tarafından suçlanan Türkiyeli subaylar dahil
sivil-resmi kişiler, KKTC yetkilileri ve daha birçok kişinin
ifadesi alındı...Ve tabii Türkiye'nin savunması dinlendi.
Ve nihayet karar AİHM tarafından geçen perşembe günü açıklandı:
Temel suçlama, yani, cinayetin bir 'devlet işi' olduğu iddiası
'hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde' ortaya konulamadığı için
'spekülasyon ve varsayımdan ibaret' sayılarak yedi kişilik mahkeme
heyeti tarafından oybirliğiyle reddedildi. Adalı'nın, gazeteci
kimliğinden ötürü öldürüldüğü iddiası da mahkeme heyeti tarafından
inandırıcı bulunmadı. Buna karşılık mahkeme heyeti 6'ya karşı 1
oyla (aleyhte oy kullanan yargıç Rıza Türmen), Türkiye'nin,
Adalı'nın öldürülmesinin arkasındaki nedenleri yeterince
araştırmadığına, cinayetin siyasi nitelik taşıma ya da gazeteci
kimliğinden kaynaklanma olasılığının gerektiği ölçüde göz önünde
tutulduğunun ortaya konamadığına, tam tersine bu olasılığın sorumlu
yetkililerce daha soruşturmanın başında ve zayıf gerekçelerle göz
ardı edildiğine, cinayet nedenine ışık tutabilecek kanıtlar bulmak
amacıyla Adalı'ya ait yazı ve diğer belgeler üzerinde hiçbir
inceleme yapılmadığına kanaat getirdi ve sonuç olarak hukuki
deyişle 'cinayetin yeterli ve etkin biçimde soruşturulmadığına'na,
gazetecilik deyişiyle örtbas edildiğine hükmetti. Bu yüzden
Türkiye'ye üç ay içinde 20 bin doları manevi tazminat olarak İlkay
Adalı'ya, 75 bin doları da mahkeme masrafı olarak iddia makamına
verilmek üzere toplam 95 bin avro para cezası kesti.
İlginç bir karar. 50 sayfayı buluyor ama baştan sona okumakta yarar
var. (Meraklıları, www.echr.coe.int adresinden tam metnini
bulabilir). Öyle bir karar ki, suçlanan, yani Türkiye'deki 'devlet'
ve KKTC'deki uzantısı hem temize çıkıyor, hem töhmet altında
kalıyor. Cinayetle ilişkisi kanıtlanamadığı için masum, ama
cinayeti aydınlatmak için üzerine düşeni yapmamaktan suçlu
bulunuyor. Öyle bir karar ki, suçlama, masumiyete gölge
düşürüyor...
Ne tuhaf, kararın açıklandığı gün, KKTC'de bir bombalı saldırı
gerçekleştirildi. Ve Yenidüzen gazetesinden Hasan Erçakıca'nın
yazdığına göre, böylece KKTC'de bugüne kadar düzenlenen bombalı
saldırıların sayısı 46'yı buldu ve hiçbirinin faili ortaya
çıkarılamadı.
Peki sorumlu kim? Normal bir ülkede sorumlu hükümettir tabii. Ama
KKTC'de durum öyle değil. Bakın önceki günkü saldırı üzerine KKTC
İçişleri Bakanı ne demeye getiriyordu: "Bana sormayın, polise ve
askere sorun." Çünkü KKTC'de polis, hükümete değil, askere
bağlıdır, polis ne ki itfaiye bile...KKTC askerine de değil,
Türkiye'nin askerine.
Türkiye KKTC'yi tanır ve tanıtmaya çalışır ya, bir bakıma KKTC'yi
asıl tanımayan Türkiye'nin ta kendisidir...Kıbrıs'ta, KKTC'de,
Türkiye'de birçok şey değişti, ama Kutlu Adalı hakkındaki kararın
da bir kez daha anımsattığı gibi bu acı gerçek hâlâ değişmedi.
Kıbrıs sorunu kadar KKTC sorunu da sürüyor.
Tam da Adalı'nın yıllarca yazıp çizdiği gibi...
YAZI:Erdal Güven
RADİKAL