Kürtler neden aşı olmuyor?
Abone olDomuz gribi aşısıyla ilgili batıda 'felç oluruz, ölürüz' korkusu sürerken, Güneydoğu tamamen başka bir nedenle aşı olmuyor;
Sağlık Bakanı Recep Akdağ Domuz Gribi aşısıyla ilgili tüm merak
edilenleri cevapladı. Vatandaşın "felç yapıyor, öldürüyor" diye aşı
olmamasının yanı sıra, özellikle Güneydoğu halkının "bizi
kısırlaştırıyorlar" diye aşıya karşı olduğu da ortaya
çıktı.
Bakan bununla ilgili bir örnek verdi: Türkiye'de ve tüm dünyada kökü kazınan çocuk felci şu anda sadece Nijerya'da var. Çünkü onlar aşının kendilerini kısırlaştırdığına inanıyorlar...
Devrim Sevimay'ın Recep Akdağ'la yaptığı H1N1 röportajı!
AŞIDAN DÜNYADA YA DA TÜRKİYE'DE BİR KİŞİ BİLE ÖLMEDİ
Şu ana kadar domuz gribi aşısı yüzünden
hayatını kaybeden var mı?
Dünyada da Türkiye’de de yok.
Peki Türkiye’de son 25 günde (25 Ekim-19 Kasım) domuz gribinden
ölenlerin sayısı kaç?
93.
Ya hastalananların sayısı?
Kesin sayı konuşmak mümkün değil, ama şu anda bir milyona ulaşmış
olabilir. Ve onlardan da yoğun bakımda, solunum cihazına bağlanmış
10’larla ifade edilen hastamız var. Arka plan çok yoğun.
Domuz gribinin ölümden başka sebep olduğu en büyük tahribat
nedir?
Guillain-Barre (Giyan Bare) Sendromu. Bazı
antikorların sinir hücrelerine saldırması sonucu oluşan bir tür
felç.
AŞININ EN BÜYÜK DÜŞMANI 'BİZİ KISIRLAŞTIRIYORLAR' PROPAGANDASI |
- Türkiye’deki tepkilerin asıl kaynağı ne
olabilir? Siz biliyor musunuz, Avrupa’da çocuk felcinin en son silindiği ülke hangisi? Türkiye. Biz övünüyoruz Türkiye çocuk felcini sildi diye, ama çok da övünecek halimiz yok. 1990’lı yılların sonunu buldu silmemiz. Peki, çocuk felci dünyada nerede hâlâ temizlenemedi? Nijer ve Nijerya’da. Sebep çok basit, bizde hep de bu söylenmiştir: Nijerya ve Nijer’de birtakım kanaat önderleri “Bizi kısırlaştırıyorlar” diye yaygın propaganda yaptılar ve Nijerya hükümeti de Dünya Sağlık Örgütü de hâlâ bu yaygın kanaati yenemiyor, bu ülkelerden çocuk felci temizlenemiyor. Aynen geçmişte çiçekte olduğu gibi. Şimdi de özellikle Güneydoğu’dan “Bu aşı kısırlaştırıcı mı?” diye Bakanlığınıza telefonlar geldiğini duyduk? Türkiye’nin her yerinden geliyor bu tür telefonlar. Ama biz artık Sağlık Bakanlığı olarak şunu öğrendik: Aslında bu konuda ana majör iletişim. İletişim insanları bilgilendirmek için bir avantaj, ama yanlış bilginin hızla yayılması konusunda da büyük bir dezavantaj. |
Aşıdan sonra da Guillain-Barre, yani felç riski yok mu?
Felç, domuz gribi geçirenlerde yüz binde bir görülüyor. Aşı
olanlarda ise milyonda bir. Üstelik onların sebebi de aşı değil,
hastanın geçirdiği enfeksiyon olarak tespit edildi.
Şu ana kadar aşı olduktan sonra hayatı risk altına giren
bir vaka var mı Türkiye’de?
Yok.
Aşı yüzünden en çok aldığınız şikâyet
hangisi?
Aşının yapıldığı yerde ağrı, kızarıklık, hafif
baş ağrısı veya kolda uyuşma, kolda geçici his kaybı.
Ne kadar süre yaşanıyor bunlar?
Bir-iki saat.
Ki herkeste bu yan etkiler görülüyor diye bir durum da yok.
O vatandaşlarımız için “Eğer aşı olsalardı ölmeyeceklerdi”
diyebiliyor musunuz?
Aşının koruyuculuğunun yüzde 90 olması demek, 100 kişi aşı olmuşsa
90 kişi hastalığa yakalanmayacak demektir. Biz de bu kadarını
diyebiliyoruz. Ayrıca hesaba katılması gereken iki unsur daha var:
Birincisi, aşı etkisini 10 gün içinde gösteriyor. İkincisi,
toplumda aşılananların, yani bağışıklık kazananların sayısı
arttıkça elbette ki virüsün dolaşım hızı ve riski de düşüyor.
BATIDAKİ AŞI TÜRKİYE'DEKİYLE AYNI MI?
Batı’da tepki de var, kuyruk da!..
Aşıyı
bizden önce (2 Kasım) uygulayan kaç ülke var?
Fransa, İngiltere, Almanya, İspanya, ABD, Çin, Brezilya,
Avustralya, Kanada, İsveç, Belçika, Macaristan, Çek
Cumhuriyeti.
Türkiye’dekiyle aynı aşıyı mı
kullanıyorlar?
Bizdekiyle Avrupa’daki aynı. Sadece
ABD’de çok küçük oranda burun spreyi olarak kullanılıyor, ama dünya
onu tercih etmiyor. Çünkü denemeleri çok az yapılmış, çok yeni bir
aşı. Bizim kullandığımız aşı bu açıdan daha güvenilir.
Bu ülkelerdeki aşılanma oranı nedir?
Hiçbir
ülke “Şu kadar kişiyi aşıladım” diyemiyor henüz. O belki bir ay
sonra ortaya çıkacak.
Oralarda aşıya tepki yok mu?
O ülkelerde ikisi
bir arada yaşanıyor. Yani kafası karışık olan, aşılanmayın diyenler
de var, yüksek oranda aşı kuyrukları, hatta “Önce ben aşı olacağım”
diye kuyrukta kavga edenler de var.
Türkiye’de ise büyük çoğunluk aşı
olmayanlar...
Şimdilik. Çünkü ben “Biraz bakalım, hele
birileri yapılsın” düşüncesinin hâkim olduğuna inanıyorum. Anketler
yapıyoruz, orada da görüyoruz bunu. Mesela başlangıçta sağlık
çalışanları bile ilk birkaç gün ihtiyatlı yaklaştılar, ama şimdi
yarıdan fazlası aşılanmış durumda.
Aşılandığı halde altı kişinin öldüğü Almanya’daki
Paul-Ehrlich Enstitüsü’nün sözcüsü “Bu ölümlerin aşıyla ilgisi yok,
aşılar devam ediyor” dedi. Böyle bir durum Türkiye’de yaşansa
herhalde sizin üzerinize gelmeyen kalmaz?
Gelinsin, biz
kendimizi ifade ederiz. Açık söyleyeyim hiç kimse Sağlık Bakanı’na
veya Hükümet’e bu konuda zarar veremez. Çünkü biz ödevimizi çok
mükemmel yapıyoruz. Ama olursa ne olur, tabii insanların kafası
biraz daha karıştırılır. Halkın kafası karıştıkça da aslında yine
en başta halka zarar verirler.
Aşıyla doğrudan ilişkilendirilebilir ölüm
hangisi?
Bir tek anafilaksi aşıyla doğrudan ilişkilendirilebilir. O da
milyonda bir ihtimal. Aşırı alerjik duyarlılığı olan kimseler
hassas bir yiyecek yediklerinde veya arı soktuğunda şoka girerler.
Bu da benzer bir durumdur.
Bu aşı yüzünden yaşanan bir anafilaksi örneği var mı?
Yok.
DOMUZ GRİBİNİN FARKI
Domuz gribinin (H1N1) bildiğimiz gripten (H3N2) en büyük
farkı ne?
Birinci farkı daha hızlı yayılması. Çünkü bu
virüsü hemen hemen hiçbir insanın bağışıklık sistemi tam olarak
tanımıyor. Savunma yapamayan vücut hemen yeniliyor. Zaten eğer
altta kronik bir hastalığı yoksa 50 yaş üstündekiler nispeten
şanslı diye bu yüzden diyoruz. Sistemleri virüsü daha iyi
tanıyabildiği için.
İkinci fark ise aynı zamanda bizi asıl endişelendiren mesele: Hem
Türkiye’deki hem de dünyadaki ölümlerin yarısı 50 yaş altındaki ve
üstelik tamamen sağlıklı gruptan çıkıyor. Oysa normal gripte
birinci risk grubu, altta başka bir hastalığı olan kişiler ve 65
yaş üstü olanlardır. Domuz gribinde ise 50 yaş altındaki
sağlıklı-sağlıksız herkes risk grubunda.
Her domuz gribinden şüphelenen Tamiflu ilacına yöneldi;
ancak piyasada pek kalmadığı doğru mu?
Birincisi kimse kendi kendine teşhis koyup bu ilacı almamalı.
Doktorun vermesi şart. İkincisi, evet yoğun talep nedeniyle bazı
yerlerde sıkıntı var, ancak yeni üretime geçildi ve yeni
dağıtımları yapılacak. Bir sıkıntı yok.
“Ateş yoksa domuz gribi değildir” bilgisi yanlış
mı?
Yanlış, ateşli olmayan domuz gribi vakaları da var.
Zaten aslına bakarsanız bu mevsimde geçirilen grip benzeri
hastalıkların en az yüzde 40’ı domuz gribi.
“Yüzde 90’ı” diyen doktorlar da var?
Oradaki
yanlış anlama bizlerin nezleye de, soğuk algınlığına da “grip”
dememizden kaynaklanıyor. Mevcut “grip” vakalarının yüzde 90’ı
domuz gribi, ama tüm nezle, soğuk algınlığı gibi “grip benzeri”
vakaları dikkate alırsanız o zaman oran yüzde 40 çıkıyor.
Bol vitaminle, sık el yıkamayla, ağza maske takmakla
atlatılamaz mı bu grip?
Hepsi faydalı, ama bunların
hiçbiri sizin virüsle hastalanmanızı engellemez. Hastalanmamanızın
yüzde 90’ın üstünde bir tane garanti yolu var, o da aşılanmak.
Düşünün, trafikte düşük hızda giderseniz mi kaza yapma ihtimaliniz
daha azdır, yoksa yüksek süratleyken mi? Salgın varken risk
grubunda yer almanıza rağmen aşı olmamak otobanda 90’nın üzerinde
gitmek gibidir.
Eğer bir kişi farkında olmadan bu hastalığı geçirmişse
sonradan aşı olmasının bir faydası olur mu?
Faydası
olmaz, ama zararı da olmaz.
AŞI YÜZÜNDEN DÜŞÜK YAŞANDI MI?
Aşı yüzünden yaşanan bir düşük vakası oldu
mu?
Hayır, aşıyla düşük arasında bir ilişki yok. Ama
yarın aşı yaptıran bir hamile düşük yaparsa “Bak gördün mü aşı
yüzünden düşük yaptı” diyenler çıkacak, bunu da biliyoruz. Oysa ki
Türkiye’de her ay zaten yaklaşık 20 bin hamile kardeşimiz düşük
yapıyor.
Aşıdan önce domuz gribi virüsü var mı diye artık niye test
yapmıyorsunuz?
Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle yüz
binler hastalanmaya başladıktan sonra bu grip virüsü H1N1 midir
diye test yapılamaz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir laboratuvar
ağı yok. Hastalık ekim ayında bütün kıtalara yayıldıktan sonra
gerek de yok.
VİRÜS ÖNÜMÜZDEKİ AY ATAK YAPACAK
Virüsün atak yapmasını beklediğiniz bir tarih var
mı?
Önümüzdeki iki ay içinde virüsün çok hızla
yayılabileceğini biliyoruz. Gerçi ben bunları söyleyince birileri
önceden panik yaratıyorsun falan diyor, ama hayır, bunlar bilimin
bize verdiği ipuçları. Dünya Sağlık Örgütü’nün verdiği tarih aralık
ve ocak.
Neden aralık ve ocak?
Çünkü diyelim ki şimdi 10
kişi hastayken, o 10 kişi başkalarına bulaştırıyor, sonra onlar da
başkalarına bulaştırıyor. Bu sayı milyonlara çıktı mı artık hızlı
bir biçimde herkese bulaşıyor. Aralık ve ocakta ne yazık ki bunun
pik yapacağını, inişe ancak ondan sonra geçeceğini düşünüyoruz.
Ne yapmak lazım?
Aralık ayına kadar vatandaşlarımızı ikna edebilirsek ve önemli
ölçüde aşı yaparsak bu enfeksiyonun yayılma hızını kırabiliriz.
Değilse zaten o zaman alır başını gider. Ocak ayına geldiğimizde
sanıyorum iş işten geçmiş olur.
15 Ocak’tan sonra insanlar “Hadi gelin bizi aşılayın” deseler de
yine aşılarız kuşkusuz, ama çok da yararı olmaz. İşte onun için
aralık ayının ilk 15 günü bizim için çok önemli.
BU AŞI ONAYLI
Sizce bu aşı nedeniyle risk aldınız mı?
Hangi risk? Şu anda bu aşıyı Dünya Sağlık Örgütü onaylıyor. Bütün
AB ülkelerinin üyesi olduğu Hastalık Kontrol Merkezi onaylıyor.
ABD’nin İlaç Gıda Ajansı ve Hastalık Merkezi onaylıyor. Avrupa’nın
Ortak İlaç Ajansı onaylıyor. Türkiye’nin bu hususta ruhsat veren
kuruluşu onaylıyor. Bu iş için Türkiye’nin en seçkin bilim
insanlarından oluşturduğumuz 40 kişilik özel Pandemi Bilim Kurulu
onaylıyor.
Size gelmeden önce Türk Tabipleri Birliği’ne sorduk; bugüne
kadar size hep çok sert eleştirilerde bulunan TTB yetkilileri de
“Bakan çok doğru bir kurulla çalışıyor” dedi.
Zaten Sağlık Bakanı’nın ne dediğine de çok bakmayın, bilimin ne
dediğine bakın. Burada bilimdir aslolan. Pandemi Bilim Kurulu bu
aşıyı yapın diyor mu, Sağlık Bakanı da bundan dolayı aşıyı yapın
diyor zaten. Sağlık Bakanı’nın ayrıca kendisi çocuk sağlığı
hastalığı profesörü olduğu için de buna biraz hak sahibidir, o ayrı
mesele.
Şimdi bütün bunları yan yana getirdiğiniz zaman bir sağlık
bakanı olarak ben aşı olmam, yaptırmam diyebilir misiniz, kendinizi
benim yerime koyun, bu mümkün mü?
O nedenle işini yapmanın risk almak diye bir tarafı olamaz. Ben
neyin riskini alıp almadığımı çok iyi biliyorum. İnsan sağlığından
doğrudan sorumlu olan bir bakan için en büyük risk o sağlığı
tehlikeye atmaktır. Ondan daha büyük hiçbir risk olamaz, onun
vicdani riski hiçbir şeye benzemez.
Arkanızda destek hissediyor musunuz?
Arkamda
bütün dünyanın ve Türkiye’nin bilimsel desteği var. Zaten bu iş
sağlık biliminin işi, siyasi bir iş değil. Tabii o desteğin
arkasında toplumsal desteği de isterim ama önce bilime dayalı
olacak.
Siz aşıyla ilgili bütün kararlarınızı o 40 kişilik Özel
Pandemi Kurulu’yla birlikte mi alıyorsunuz?
2004’te Dünya Sağlık Örgütü uyardığından beri biz salgına karşı bu
kurulla birlikte hazırlanıyoruz.
Peki, beş yıldır hazırlandığınız bu konuda, hakikaten hiç
bilip bilmeden yapılan bir eleştiri aldığınızda sinir oluyor
musunuz biraz?
Sinir olmuyorum, ama çok üzülüyorum. Ben
çocuk hekimiyim. Kanserli bir çocuğun üç sene peşinden koşup, sonra
o çocuğun iyileştiğine şahit olmuş, yüzlerce böyle çocuğun
iyileştiğini görmüş bir kimseyim.
Şimdi elimizde modern tıp olarak bu imkânlar varken, 5
euro’ya ülkeye kazandırdığımız bir aşı yapılmadığı için yarın
çocuklar, insanlar ağır hastalanır, hayatlarını kaybederlerse ben
gerçekten çok üzülüyorum, üzüleceğim.
Ama tabii insanlar ister aşı olur ister olmazlar. Hani “Ne
olursunuz, yalvarırız aşı olun” diyecek halimiz yok, bunu demenin
bir yararı da yok. Biz sadece bilimin gerçeklerini söylüyoruz.
Sonuçta bu hükümet halkına karşı üzerine düşeni yapmış durumdadır.
Farkındalık oluşturmak için de hâlâ elimden geleni yapıyorum.
Gerisi halkımızın kendi kararıdır.
Bütün velilerin kafasına şu soru takılıyor: “Niye kızamık,
boğmaca aşılarında veliden bir imza istenmiyor da şimdi
isteniyor?”
Çünkü toplumda yaygın bir endişe gelişirse siz gidip bir insana
doğrudan aşı yapamazsınız. Aileye sormadan bunu yapmak mümkün
değil. “Benim çocuğumu niçin aşıladın” diye sorarsa ne cevap
vereceksiniz. Biz aşıladık diyemezsiniz ki. Sırf bu yüzden
soruyoruz.
Belki biraz abartılı bir ifade olacak, ama insanlardaki bu
“aşı düşmanlığı” ilk nasıl başladı sizce?
Bu çok doğru bir soru: İlk aşı karşıtları ABD’de çıktı. Aşıdaki
cıvanın otizme yol açtığı iddia edildi. Sonra bakıldı ki
aşılananlarla aşılanmayan çocuklar arasında otizm açısından bir
sıklık farklılığı yok. “O zaman yanlış suçlamışız” dendi, ama bir
defa halkın kafasına bu orada girdi.
Yine ABD’de aşı olduktan sonra geri geri yürümeye başladığı
söylenen bir vaka da etkili oldu galiba...
Tabii
sonradan onun da gerçek olmadığı ortaya çıktı, ama böyle asılsız
bir görüntüyü internete koyarsanız, oradan da 20 tane televizyon
doğru mudur eğri midir diye bakmadan alıp bunu gösterirse herkesin
zihninde bu kalır.