Kurtlar Vadisi Filistin için ne dediler?
Abone olKurtlar Vadisi Filistin eleştirmenlerin gazabına uğradı.
Radikal Gazetesi'nden Şenay Aydemir ile sinema eleştirmenleri
Atilla Dorsay ve Alper Turgut, filmi şu şekilde eleştirdi:
Şenay Aydemir: Kuzu kurda emanet
Film akla Steven Spielberg’ün Mühih Olimpiyatı’nda ısrailli sporcuların kaçırılıp öldürülmesinin ardından ısrail’in kurduğu özel bir birimin bu olayın sorumlularını ortadan kaldırılışının hikâyesini anlatan ‘Mühih’i getiriyor. Polat ve adamları da bir tür sızma harekâtı yaparak Filistin zulmeden insanları ortadan kaldırmak için orada. Ama tabii arada büyük farklar var.
Mantık hak getire
Sinema olarak Hollywood ile aşık atamayacağımız kesin ama mantık
olarak çok öndeyiz! Mesela, Filistin halkı için orada olan Polat ve
arkadaşları filmin hemen başında bir kontrol noktasında çok da
gerekmediği halde çatışmaya giriyorlar ve birçok Filistinli’nin
ölümüne neden oluyorlar. Kabaca söylersek, Polat’ın ‘operasyonları’
nedeniyle film boyunca onlarca Filistinli hayatını kaybediyor.
Üstelik bütün bu operasyonun ‘Filistin’in nihai kurtuluşu ya da ne
bileyim en azından görece bir zafer duygusu yaratma gibi bir amacı
da yok. Yalnızca ‘intikam’ isteniyor ve bu olabildiğince vandalca
gerçekleştiriliyor. Bir ısrailli komutan için onlarca
Filistinli...
Oysa Spielberg’ün ‘Münih’inde küçük bir Filistinli çocuğun ölmemesi
için Mossad operasyonu iptal etme noktasına geliyordu. Ama, bunlar
teferruat.
Dolayısıyla, gözünden vurulan adamın bir iki gün içinde zıpkın gibi
ayağa kalkıp ortalıkta terör estirmesinde de mantık aramamamız
gerekiyor. Ya da ne bileyim, dünyanın en iyi eğitim alan
ordularından birine mensup ısrail askerlerinin nedense sürekli açık
alanda dolaşmaları, Polat ve elemanları oradan oraya zıplarken
onların yerlerinden kıpırdamamaları, silahlarının hasımlara değil
de yere doğrultulmuş olması gibi mantık hatalarını da görmezden
gelebiliriz bu durumda. Çünkü, onlar büyük finale giden yolda birer
amaç.
Amerikalı Yahudi kızın, kim olduklarını bile öğrenmeden Polat ve
adamlarına bağlanmasına, iki gün içinde Filistin gerçeğiyle tanışıp
ısrail Ordusu’nu karşısına almasına da şaşırmayalım tamam.
Ama, açılıştaki gemiye baskın sahnesinin filmin geri kalan bölümüyle hiç alakası olmamasına, filmin içinde bir kez olsun ‘gemi baskını’nın mevzu edilmemesine gelince biraz durmak gerek sanki.
Şeytanın avukatlığını yaparak biraz parçaları birleştirelim. ‘Kurtlar Vadisi Filistin’ filminin çekileceği bahar aylarında duyuruldu. Filmin senaryosu hazırdı. Temmuz sonu ağustos başı gibi filmin çekimlerine başlandı. Vizyon tarihi ise 5 Kasım olarak açıklandı ancak daha sonra ‘teknik’ nedenlerle ertelendiği duyuruldu. Sonra ekim ayının ortalarına doğru filmin ‘Mavi Marmara’ çekimlerinin gerçekleştirildiği haberleri yansıdı medyaya. Yani filmin çekimlerinden iki ay sonra, vizyona gireceği duyurulan tarihten yaklaşık bir ay kadar önce. Dolayısıyla ekim ayında programa konulmuş bir çekim olsa, vizyon tarihinin 5 Kasım olması ‘teknik’ olarak mümkün değil.
Fırsatçılık mı var?
Kişisel kanaatim, ‘Mavi Marmara Baskını’ sahnesinin senaryoya
sonradan eklendiği, 31 Mayıs’taki bu kanlı baskının üzerinden bir
süre geçtikten sonra böyle bir ilişkinin film için yararlı olacağı
kanısıyla hareket edildiği ve filmin vizyon tarihinin de bu nedenle
ertelendiği. Çünkü, baskın sahnesinden sonra film çok alakasız bir
biçimde açılıp ilerliyor ve film boyunca bu baskına dair tek bir
cümle kurulmuyor.
Eğer durum böyle ise, bunun açık bir ‘fırsatçılık’ olduğu su
götürmez. Ölen dokuz insanın anısını ‘ucuz bir prodüksiyon
malzemesine dönüştürmek’ akla, izana ve hiçbir vicdana sığmaz.
Filme dönersek, oyunculuklar için çok fazla söze gerek yok. Necati
şaşmaz, Gürkan Uygun ve Kenan Çoban dizide nasıllarsa burada da
öyle, ama ‘daha iyi yerlerde’ görmek istediğimiz Erdal
Beşikçioğlu’nu bu filmde izlemek biraz burukluk yaratsa da “O da
olmasa hiçbir şey yok” dedirtecek bir performans ortaya
koyuyor.
Sonuçta bu bir film denilip geçilebilir. Ama filmin görmesi
muhtemel ilgi dikkate alındığında, maalesef seyircide bırakacağı
duygu ‘vandal’ bir şiddet arzusu ve ucuz bir intikam isteğinden
başka bir şey olmuyor.
Peki film Almanya’nın yasaklamasını gerektirecek kadar ‘Yahudi
düşmanlığı’ içeriyor mu? Bence hayır.
Ama filmin içine sızan söylem, Moşe ve Avi karakterleriyle
özdeşleştirilen ısrail devleti algısı Yahudilere karşı bir önyargı
oluşmasına katkı sunar mı? Maalesef evet.
ATiLLA DORSAY: Düşmanlık tohumu serpiyor
Bir aksiyon filmi olarak mükemmele yakın ve Türkiye’deki en iyi örneklerden biri. Ama içeriği çok tartışmalı. Türk usulü Rambo hikâyesi. Bu film ülkenin komuoylarıyla arasına etnik ve de dinsel düşmanlık tohumları serperek, yeni dertler açmaya aday gözüküyor. Türkiye’nin çağdaş dış politikası konusunda sağlıklı olmayan bir mesaj veriyor.
ALPER TURGUT: Karikatürize bir film olmuş
Film, yalnızca Mavi Marmara’da meydana gelen olaylar üzerine
tasarlanmış. Gemide geçen olaylar yansıtılmış. Öncesi ve sonrası
yok. Dramatik hiçbir şeye yer verilmemiş. Senaryo çok kötü,
oyunculuklar yerlerde. İyi bir film çıkmamış. Karikatürize bir film
olmuş. Türkiye’de izlenme rekorları kırabilir ama başka yerde çok
fazla izleneceğini sanmıyorum.