Kürt kimliği artık inkar edilemez
Abone olHürriyet Gazetesi yazarı Hadi Uluengin, TRT'de başlayan Kürtçe yayını değerlendirdi. Uluengin, Kürtçe'yi resmi ideoloji olarak inkar etmenin geride kaldığını belirtiyor.
Kürtçe yayınla ilgili polemik giderek büyüyor. Hürriyet Gazetesi
yazarı Hadi Uluengin, İnatçı Kürtçe başlıklı yazısında Kürt
kimliğini değerlendiriyor.
Uluengin, ülkemizde bir Kürt Sorunu olmadığını, Türk Sorunu
olduğunu söylüyor.
İnatçı Kürtçe
Gerçekler inatçıdır!
Gerçekler hem inatçıdır, hem de her şeye kadirdir!
Evet evet, inatçı gerçekler TRT’ye bile Kürtçe yayın yaptırtmaya
kadirdir!
* * *
Oysa, hani Kürtçe yoktu? Bırakın Kürtçeyi, hani ‘Kürt’ de
yoktu?
Bütün resmi ideoloji ve söylem o aidiyet inkarı üzerine inşa
edilmemiş miydi?
Bu satırların yazarı 58. Topçu Tugayı’nda askerlik yaparken, 12
Eylül Cuntası’nın Ankara’dan gönderdiği kurmay subaylar, ‘Kürt’
kelimesinin ‘Dağ Türkleri’nin (!) karda yürürken çıkarttığı ‘kart
kurt’ sesinden türediğine dair ders vermiyor muydu?
O halde, yasak savmak kabilinden bir geçiştirmenin ötesine gitmese
dahi TRT dün, mevcut olmayan bir halkın bir o kadar mevcut olmayan
dilinden mi yayın yaptı?
* * *
ŞU temayı daima ve daima tekrarladım: Ülkemizde bir ‘Kürt Sorunu’
yoktur! Ülkemizde bir ‘Türk Sorunu’ vardır.
Başka bir deyişle, işin özü ‘hakim aidiyet’ kimliğinin ‘öteki’ne;
yani kendisini o aidiyetten duyumsamayan insanlara dayatılmak
istenmesinden odaklanmaktadır. Oysa, illa rasyonel temele oturmayan
ve ‘psişe’ nitelikli bir ruhi faktörün belirleyici olduğu ‘aidiyet
dürtüsü’ ne güzellikle, ne de zorbalıkla değiştirilebilir.
Zamanla dönüşerek ve ‘üst kimlik’le bütünleşerek ‘B-İ-Z’i
oluşturabilir ama, tatlı söz de, okkalı kötek de, cicili mükafat da
‘öteki’ni ‘ben’ kılmaya yetmez.
Kim kendini ne hissediyorsa, o, odur! Nokta.
İşte, TRT’nin dünden itibaren Kürtçe yayın yapmak zorunda kalması
da, yukarıdaki inatçı gerçeğin nihayet dank etmiş olmasından başka
bir anlam taşımıyor.
* * *
AMA heyhat çok geç kaldık, zira ‘Kürt yok, dağ Türkü var’ ve
‘Kürtçe yok, kart kurt var’ diyen kimlik inkarcılığıyla ‘zafer’e
(!) ulaşabilecekleri hayaline kapılan ‘statüko zaptiyeleri’, sonsuz
kıymetli bir zamanı yeni zengin müsrifliğiyle harcadılar.
Halbuki, pratik ve pragmatik yaklaşımla o kimlik ve o kimliğin
lisanı iş çığrından çıkmadan önce kabullenilseydi, yaşadığımız
korkunç badirelerden geçmeyecektik.
Üstelik, bunu söyleyenlere ‘vatan haini’ ve ‘bölücü’ diye iftira
atılacağına, çelişkileri hemen törpülemenin gönüllü birliktelikleri
pekiştiği anlaşılmış olsaydı, aynı ‘statüko zaptiyeleri’ bugünkü
gibi tükürdüklerini yalamak zorunda kalmayacaklardı.
Zaten, ülkemizin ‘edilgen’ konuma düşmesinin, yani ancak ‘dış
dayatma’ yla (!) Kürtçeye izin vermek zorunda kalmamızın da tek
sorumlusu yine onlardır.
Bunu paşa paşa yapmak varken sen yumurta kapıya dayanana dek ‘niet’
diye ısrar edersen, o inatçı ve o her şeye kadir gerçek eninde
sonunda galebe çalar.
Dolayısıyla da, bütün ‘ulusal onur’ (!) palavrasyonlarına rağmen
aslında o ‘ulusal onur’un ayaklar altına alınmasındaki baş suçlu
sandalyesine oturursun.
Ve sonra gün gelir, gözlerini ovuştura ovuştura, kulaklarını aça
aça, fetişisti olduğun ‘kutsal devlet’in televizyon ekranından
Kürtçe yayına bakar ve dinlersin.
* * *
TRT’nin yasak savmak kabilinden başlattığı Kürtçe yayın, işi daha
ciddiye alacak başka istasyon ve programlar devreye girdiği
takdirde tutar mı, tutmaz mı?
Ara sıra buna da değineceğim ama, doğrusu hiç mi hiç dert
edinmiyorum.
Çünkü, inatçı ve her şeye kadir olan gerçek sayesinde çoktan
öğrendim ki, ‘öteki’ni ‘ben’ olmaya zorlamadığım takdirde, mutlaka
‘B-İ-Z’de buluşacağız!
Yazı: Hadi Uluengin
Kaynak: www.hurriyetim.com