Kürkçü'den bomba açıklamalar! Yenilen deve...
Abone olHDP İzmir milletvekili Ertuğrul Kürkçü yaşanan tüm gelişmeleri internethaber'e çok sert sözlerle değerlendirdi.
NESRİN YILMAZ
İNTERNETHABER-ANKARA
Türkiye'nin son günlerde yaşadığı sıkıntılı
günleri değerlendiren Kürkçü, internethaber'e yaptığı açıklamada,
Erdoğan'ın Başkan olabilmek için Türkiye'yi erken seçime
sürüklediğini söyledi.
"Yenilen deve güreşe doymazmış"
diyen Kürkçü, Erdoğan'ın yargıya da küstahça buyruklar verdiğini
ifade etti.
HDP'ye sürekli "PKK'yı kınayın"
demenin sorunu çözmeyeceğini belirten Kürkçü, "savaşın olduğu yerde
çözüm de vardır" dedi.
SAVAŞ VARSA ÇÖZÜM DE
VARDIR
Savaş varsa barış ve çözüm de vardır. İkisi arasında bir diyalektik
bağ var. O nedenle “çözüm süreci bitti” demek
kadar saçma bir şey olamaz; çözüm savaş biterse biter, savaş
olmayınca artık çözüme de ihtiyaç kalmamış olur.
ÇÖZÜM İHTİYACI NEDEN
DOĞDU?
Öte yandan bu sözler, bugüne kadar yaşadıklarımızın sadece
mantığına değil, hakikatine de aykırı. Çünkü çözümün gerekliliği
aşamasına savaşın çözümsüzlüğünden ötürü geldik: Onbinlerce insan
hayatının kaybı, Türkiye'yi bir uçtan öbür uca kateden korku,
yıkım, insan hakları ihlalleri, siyasette otoriterleşme,
gericileşme, nefret söyleminin egemenliği, siyaseti berhava eden
bir güvenlik yönelimi, güvenlik unsurlarının her geçen gün
siyasetin üzerine çıkması gibi meseleler, bunların hepsi Türkiye'de
süregiden çatışmanın çözümsüzlüğüne bağlanmıştı, o nedenle bir
çözüm ihtiyacı doğdu.
YAŞASIN SAVAŞ DEMİŞ
OLURSUNUZ
Bugün "çözüm süreci bitmiştir" dediğiniz zaman "yaşasın savaş" demiş olursunuz, başka da bir şey demezsiniz. Bunların, çaresizce edilmiş beyhude laflar olduğunu düşünüyorum ama onların “çözüm sürecine son vererek” bir savaş hattı benimsedikleri gerçeğini de görmezden gelmiyorum. Bu saçma ama şaka değil, çünkü insan hayatı söz konusu.
SÜREÇ NEDEN BUGÜN BU NOKTAYA GELDİ?
AKP OY KAYBEDİNCE SÜREÇ
BİTTİ
Bu bugün olan bir şey değil. Tayyip Erdoğan kafasında bu işi 30
Mart 2014'te bitirdiğini bugün itiraf etti. Dedi ki; "Çözüm
süreci Mart’ta başbakan olarak partimin başındaydım. Maalesef
karşılığını bulmadı. Ve daha sonra yapılan genel seçimlere
geldiğimizde bu işin ciddi manada hasar gördüğünü gördük.”
Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerini değil de bu iki seçimi
anması boşuna değil. Çok basit bir şey söylüyor: “Oy
kaybettiysek nedeni süreçtir. Şu halde kötüdür!” Nitekim,
bugün Selahattin Demirtaş grup konuşmasında “AKP içindeki
kaynaklar”a dayanarak Erdoğan'ın oylarının düşmekte
olduğunu gösteren bütün anketlerden sonra, “madem biz
hiçbir menfaat elde etmeyecektik, bu işe niye girdik" diye
hayıflandığını aktardı.
KÜRTLERİN EBEDİ OYUNU HESAP
ETTİLER
Demek ki, Tayyip Erdoğan yaklaşımın da egemen olan kaygı şudur:
“Ne bize oy kazandırıyor, ne oy kaybettiriyor. Eğer çözüm
süreci bize oy kazandırmıyorsa o zaman bununla niye
uğraşalım.” Peki o zaman niye girilmiş oluyor bu sürece.
Çok iyi anlıyoruz ki, burada -bütün bu “baldıran zehiri
olsa içeriz” heyheylenmelerine rağmen- asıl mesele
Kürtlerin oylarının böylelikle garanti edileceğine dair bir
öngörüydü. “Böyle yaparsak ebedi bir biçimde Kürtler bize
daimi oy vereceklerdir, şu halde bu yoldan yürüyelim”
kastıyla bu sürece girilmişti.
ERDOĞAN FRENE BASMAK YERİNE ARABADAN
İNDİ
Bu süreçte Erdoğan'ın yalnız başına olmadığı, bunu tartıştığı bir taraf olduğu, Öcalan olduğu, daha sonra bizim heyetlerimizin devreye girdiği de bir gerçek. Başlangıçta o niyetle başlamış olan müzakere adımı sonuçta sahici bir müzakereye dönüşme eğilimi gösterdi. Talepler ortaya kondu, çatışmanın sona erdirilmesinin hukuku kurulmaya çalışıldı.
Fakat bunların hepsi milliyetçi çevrelerin, Habur'u çıkmaza götürmüş olan çevrelerin desteğini Tayyip Erdoğan'dan kısmen uzaklaştırmış olabilir. Öte yandan bu süreçten HDP çok büyük bir güç kazandı. Çünkü biz sadece barış ikliminde elde edilebilecek sonuçları bu çatışmasızlık döneminde elde ettik. 2015 seçim sonuçları Tayyip Erdoğan'a Dolmabahçe mutabakatı sonrasında önüne gelen kamuoyu yoklamalarından da kötü bir tablo sununca, sadece frene basmak değil arabadan da inmek zorunda hissetti kendini. Erdoğan, bu araba ya da trenden indi. Tren de istasyonda duruyor. Ben bu hamlenin gerisindeki biricik nedenin bu olduğunu düşünüyorum. Diğerleri -”PKK'lılar suikast yaptı” vb.- pekala bir çözüm süreci anlayışı genişliği içinde serinkanlılıkla halledilebilecek şeylerdi ama mesele sizin için savaş çıkarmak olunca, neyi isterseniz onu savaş nedeni ilan edebilirsiniz.
HDP TAVRINI BELİRLESİN DİYORLAR,
PKK'NIN EYLEMLERİNİ KINAMIYOR DİYORLAR, BU KONUDA HDP'DEN BEKLENEN
TAM OLARAK NEDİR?
ÇÖZÜM SÜRECİNDE NEDEN ROLÜMÜZ
OLSUN?
Bu da paradoksal bir şey. Şimdi biz PKK ile görüş alışverişi
yakınlığında olmasak, çözüm sürecinde niye bir rolümüz olsun. Bize
çözüm sürecinde rol bahşeden şey aynı toplumsal tabandan geliyor
olmak, aynı çözüm hedeflerini benimsiyor olmak, fakat aynı
taktikleri ve mücadele şekillerini sürdürmüyor olmak. Böyle olduğu
için de -tarihi ve toplumsal yakınlık ama eylem
çizgisindeki farklılık dolayısıyla- çözüm sürecinde bir
role sahibiz.
ŞİMDİYE KADAR PKK'YI KINAYIN TALEPLERİ
OLMADI
PKK ve Öcalan çatışan taraf olduğu için çözüm sürecinin öbür
tarafı, hükümet de politik olarak bizimle, askeri olarak da PKK ile
muhatap olan taraf. Şimdi bütün bu süreç boyunca hükümet bizim PKK
karşısındaki konumumuzun PKK'yı kötülemek, kınamak, onun
yaptıklarını lanetlemek olması gerektiğine dair şu güne gelinceye
kadar bir talepte bulunmadı. Ne PKK ne hükümetle aramızdaki ilişki
böyleydi, kimse de bundan şikayetçi değildi.
BİZİM SÜREÇTEKİ ROLÜMÜZ PKK'YI KINAMAK
DEĞİLDİ
Bizim süreçteki rolümüz PKK'yı kötüleme rolü değildi. Biz zaten
sona erdirilmesi gereken -demek ki kimse için
“iyi” olmayan- bir savaşı sona erdirmek kastıyla
yan yana geldiğimiz için zaten savaşın kötü olduğu hakkında
kimsenin yeni bir şey söylemesi gerekmiyordu.
PKK'NIN TERÖRİST OLDUĞUNU BİZDEN Mİ
ÖĞRENECEKSİNİZ
O zaman hükümete sormak gerekmez mi: Kendinize muhatap
aldığınız, 2010-2011 arasında doğrudan, 2013-2015 arasında dolaylı
müzakere yürüttüğünüz gücün “terörist” olup
olmadığını bizden mi öğreneceksiniz, bunu biz mi söyleyeceğiz. Eğer
“terörist”se ya da değilse bunu siz
biliyorsunuz.
KOMİSYONDA "HALK İSYANI" DENDİ AKP'Lİ
VEKİLLER ONAYLADI
İkinci nokta şu: PKK'nın terörist bir örgüt olup olmadığı
tartışması Meclis'teki Çözüm Sürecini İzleme Komisyonu'nda yapıldı.
Komisyona gelen bir uzman bu müzakerelerin gerekliliğini anlatırken
"Terörizmin amaçlarıyla tartışılmaz ama halk isyanının
amaçlarıyla tartışılır, devletin PKK ile yaptığı budur"
dediğinde o komisyonun bütün AKP'li üyeleri de bunu onayladılar.
Komisyon raporu arşivde.
SİZİN MANASIZ İDDİANIZI BEN NEDEN
PAYLAŞAYIM
Ben de o zaman uzmana "Siz bir yıl önce PKK'ya terörist diyordunuz, nasıl oldu da bir yıl sonra halk isyanı oldu, bu ikisi arasındaki farkı nasıl açıklayabilirsiniz" diye sordum. Uzman cevaben "Milli Güvenlik Kurulu'nun tutanaklarına baktığımızda görürürüz, Türkiye 93'den beri PKK ile hem savaş hem müzakere halindedir, aynı zamanda isyanın sebeplerini tartışmaktadır. Bunu bir halk isyanının parçası olarak görmektedir." dedi. Peki o zaman bu farkı nasıl açıklayacaksınız diye sorduğumda mealen şu yanıtı aldım: "Halka söylenenlerin her zaman MGK'de konuşulanlar olması gerekmez, politika başka şey, analiz başka şey!"
Şimdi ben de bunu söyleyeceğim. Demek ki karşınızdaki gücün
niteliği hakkında bir fikre sahipsiniz, aslında bu noktada
amaçlarının ve hedeflerinin tartışılmasının meşru olduğunu benim
gibi düşündüğünüz gücün “terörist” olduğu
hakkındaki sizin manasız iddianızı ben neden paylaşayım, eğer bu
hakikate aykırı ise.
2 POLİSİ PKK'NIN ÖLDÜRDÜĞÜ
ŞÜPHELİ
Üçüncü nokta ise şudur; Bugün PKK'nın yeniden suçlanmasına
vesile edilen eylemlerin hakikaten PKK tarafından icra edilip
edilmediği tartışmalı, şüpheli. Ceylanpınar'daki iki polisin
öldürülmesi konusunu PKK doğrudan doğruya üstlenmedi. Bu, HPG'nin
günlük vukuat listesinde “APO'cu fedailer”e atfen yer almış olan
bir şeydi. Ne HPG bunu açıktan savundu ve "biz yaptık" dedi, ne de
KCK'dan bir açıklama geldi.
İKİDE BİR BİZE TERÖRİZMİ KINAYIN DEMEK
PROBLEMİ ÇÖZMEZ
Biz de bunun meşkuk (şüpheli) olduğunu düşünüyoruz. Hakikaten
nedir, bunu kim yapmıştır, nasıl olmuştur, bunu bilmiyoruz. Fakat
buna rağmen biz hala “tartışmayı teröre, terörizme
sıkıştırmayalım, burada bir halk isyanıyla onu bastırmak için
mücadele eden devlet güçleri arasındaki ilişkiyi çözümleyelim,
yoksa olan biten 'terör' ve 'terörizmle mücadele' konsepti ile
açıklanamaz” diyoruz. “İkide birde bize 'terörizmi
kınayın' demek problemi çözmeyi sağlamıyor, bizi sahici
olmayan bir zemine taşıyor”, dediğimiz budur.
DEMİRTAŞ BAŞKA NE
DESEYDİ?
Selahattin Demirtaş da sistematik olarak bunun altını çizdi,
"Biz bu cinayeti kabul etmiyoruz, bunu kimse savunamaz,
burada bu insanların bu şekilde katledilmelerinin savunulabilir bir
tarafı yoktur, üzgünüz" dedi. Daha başka ne deseydi?
BOŞUNA MI VERGİ VERİYORUZ, DEVLETİN
ORDUSU, POLİSİ VAR
Hem bir yandan "çözüm sürecini ortadan
kaldırdım" diyorsunuz, savaş tahrikçiliği yapıyorsunuz ve
savaş başlatıyorsunuz, karşılık görünce de “PKK'nin
karşısına HDP çıksın, HDP PKK'yı durdursun” diye
bağırıyorsunuz . Biz devlete boşuna mı vergi veriyoruz, boşuna mı
ordu, polis var. eğer hakikaten dedikleri gibi bir
“terörist” faaliyet söz konusuysa bunu önlemek
onların işi. Polisiye önlemlerle ortadan kaldırılamayacak bir
“terörist” etkinlik yoktur. Yok eğer bir halk ayaklanmasının çözüme
kavuşmasıysa mesele, o zaman bizi ne diye "terörizmle
mücadele" diye gerçekle ilgisi olmayan bir zemine çekmeye
çalışıyorsunuz.
BUGÜN MÜ AKLINIZ BAŞINIZA
GELDİ
Bizim durumumuz net. Olgun bir felsefi ve politik pozisyon
üzerinde duruyoruz, o yüzden bugün söylediğimizi yarın inkar
etmiyoruz. Ben daha ileri giderek söyleyeyim; bundan önce kaç kez
en kritik zamanlarda, bugünkü ortak hareketimiz yokken, henüz DEP,
HADEP dönemlerindeyken, PKK'nın geçmişteki eylemleri sırasında akla
uygun görmediğimiz politikaları ve eylemleri kimsenin baskısına
maruz kalmadan eleştirdik. Ama bugün siz onlarla savaşa
tutuştuğunuz dakika gelip bizim gırtlağımıza, savaşa tutuştuğunuz
kişileri kötülememiz için sarıldığınız takdirde “bundan
sadece 6 ay önce mektuplarımızı bunlara ulaştırın” diye
kapımızda ne gezdiğinizi size sorarız. “Siz onların kim
olduğunu biliyordunuz, bugün mü aklınız başınıza geldi”
desek kimin bize ne söyleyeceği olabilir.
AÇIKÇA SAVAŞ İSTEMEDİĞİMİZİ
SÖYLÜYORUZ
Açıkça söylüyoruz: Çatışma, savaş istemiyoruz, bu savaşın
yeniden başlamasını biz istemedik ve bunu tasvip etmiyoruz. Biz
KCK'nın da sürece çok daha serinkanlı bir biçimde yaklaşabileceğini
ve buna yetecek bir deneyimi olduğunu biliyoruz. O yüzden
göğüs göğüse muharebelerden, misillemelerden uzak durmaları
gerektiğine dair dileğimizi açıkça ifade ettik.
YAKALARINA MI
YAPIŞACAĞIZ
Bunu makbul bulmazlarsa ne yapacağız, yakalarına mı yapışacağız,
bu düşüncemizi makbul bulurlarsa buna göre hareket ederler. Fakat
çatışan taraf değişmediği sürece, bu tartışmanın gerek devlet
gerekse bizim tarafımızdan KCK ile sürdürülmesi gerektiği
ortadadır. Onlara gaflete kapılıp “düşman” muamelesi yaptığımız
andan itibaren de bizi kim ciddiye alır. Devlet bile o zaman bizi
ciddiye almaz. Çatışmanın yerini müzakere alacağı zaman bizim
oynayacağımız rol bile kalmaz ortada. O yüzden bu geçici hevesler
için bu tür kalıcı konumların bu şekilde yıpratılması bence
saçma.
ERDOĞAN AÇIK BİÇİMDE DARBE
YÜRÜTÜYOR
Tayyip Erdoğan çok açık bir biçimde Türkiye'de bir darbe
yürütüyor. Bu görüşü bugün Selahattin Demirtaş'ın TBMM kürsüsünde
açıklamasından önce geçtiğimiz hafta sonu dört kurumumuzun Eş
Başkanları olarak bir deklarasyonla ifade etmiştik. Tayyip Erdoğan
bugün hukuki ve siyasi konumu itibariyle Anayasanın kendisine
tanımadığı yetkileri kullanarak, hükümet üzerinde kendi özel örgütü
vasıtasıyla ve kontrol kurarak, kendi özel örgütüne emir ve kumanda
ederek provokasyonları, medya saldırılarını teşvik ederek, bunları
bir orkestra gibi idare ederek aslında Türkiye'yi kendisinin
Başkanlığının yeniden refaranduma sunulacağı bir erken seçime
taşımak istiyor.
YENİLEN DEVE GÜREŞE
DOYMAZMIŞ
Yenilen deve güreşe doymazmış! Tayyip Erdoğan 7 Haziran'daki
yenilgisine doymamış. Bir kere daha Türkiye'yi -ama bu sefer
kendisine bu acı yenilgiyi tattıran HDP'yi hırpalayarak, kolunu
kanadını kırarak, meşruiyetini tartışma konusu yaparak- seçime
sürükleme peşindedir.
TÜRKİYE HALKI AKLINI PEYNİR EKMEKLE
YEMEDİ
Ummaktadır ki bu seçimde kaybettiği 6 puanı geri alacaktır. Ben
Türkiye halklarının aklını peynir ekmekle yemediğini ve Erdoğan'ı
ebediyen kendisinin başında, ensesinde boza pişirecek, bir
maceradan ötekine sürükleyecek bir ebedi Başkan olarak
seçmeyeceğini ve eğer söz halkın eline geçerse bunun hiçbir zaman
böyle tecelli etmeyeceğini söyleyebilirim.
SEÇİMLERİN ÖZGÜR SEÇİMLER OLACAĞINDAN
ŞÜPHELİYİM
Ama endişem şudur ki; bu sokulmak istendiğimiz seçim de
esasen seçmenlerin oy kullanmalarına güvenlik birimlerinin,
emniyetin, jandarmanın, polisin, askerin doğrudan doğruya müdahale
edeceği bir seçim olabilir. Erdoğan'ın zorladığı bu seçimlerin
özgür seçimler olacağından çok çok şüpheliyim.
KÜSTAHÇA BUYRUKLAR VERİYOR, GÖRELİM
BAKALIM
Bunun böyle olacağını, daha şimdiden Erdoğan'ın HDP'nin kapatılması, HDP'li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılarak yargılanması için yargıya küstahça buyruklar vermesinden ve savcılığın hemen soruşturma başlatmasından da görebiliyoruz. Elle gelen düğün bayram. Görelim bakalım, o dokunulmazlık tartışması AKP'nin ve Erdoğan'ın ve onların yancısı MHP'nin halkın önünde yargılandıkları bir mahkemeye dönüyor mu dönmüyor mu?