Malumunuz Türkiye, İran, Irak ve Suriye ile kesişen kümede
Kürtler yaşıyor.
Her dört ülke de Kürtleri ülkesinin asıl paydaşı kabul etmeyip
devlet adına Kürtler üzerinde baskı oluşturdular.
İran bölgesel olarak Kürtleri erken fark etti, dilini tanıdı,
radyoları vardı, medreselerinde Kürtçe eğitim yapılıyordu, bölgesel
olarak gönderdikleri vekiller Kürdistan eyaleti vekilleri olarak
biliniyorlardı, onun için PEJAK İran’da taban bulamadı, düşmanın
dürtmesine rağmen fazla yaşayamadı.
İran’ın sakinliği ondan olduğuna inanıyorum. Geçen sene İran’ın
Yezd eyaletinde gerçekleşen Dünya İslam Formuna(DİF) katılmıştım
Ruhani’in adına konuşan bir Ayetüllah “İran devleti
Kürtlere minnettardır” dedi.
Suriye daha düne kadar kimliğini dahi tanımadığı, hüviyetsiz
yaşamaya mahkum ettiği Kürtleri bu gün maaşa bağlamış ve onları
kullanıyor. Buralar orijinal Kürtlerin elinde kalmasın da gerisi
önemli değil dercesine, sosyalist, Apocu Kürt gençlerinin bir
kısmını parmağında oynatıyor.Halbuki sosyalizm ölmüş ölüden medet
umulmaz, Beşar Esat bunu idrak edemiyor.
Türkiye’deki JİTEM uygulamaları PKK’yi doğurdu, bu yanlışın
farkına varan devlet JİTEM’i lağvetti ama elindeki kozları
kullanabilme adına AB ve ABD PKK’yi sahiplendi ülkemize huzur
gelsin istemiyorlar. Ancak çözüm süreciyle Kandil’in amacının Kürt
ve Kürdistan olmadığı Kürtler tarafından anlaşıldı. En bariz
delilerden biri 8 sol örgütün Kandil’e çıkıp birilerine tekmil
vermesidir, ikincisi de Kürt vatandaşlarına selamlamaya çalışan
Cumhurbaşkanımıza her fırsatta saldırmalarıdır.
Kürtlerin en çok mücadele verdiği, saldırıya uğradığı, halepçe
katliamı gibi zalimane saldırıların yaşandığı ülke Irak oldu.
Birileri kalkıp yahu şu Kürtlerden ne istiyorsunuz? Diye bir
soru sormuyor.
Araplar Irak Kürdistan’ın tapusunu Allah’tan mı almışlardı?
haşa! hakikat şu ki mülk Allah’ındır, hangi halk nerde yaşıyorsa
orada huzur içinde yaşamaya hakkı vardır.
Hele bir Irak’ın Bağdat yönetimine bakın bir de Kürdistan
bölgesine bakın hangi taraf yaşamaya daha elverişlidir?
Her ne maksatla olursa olsun bu gün başta Türkiye olmak üzere
kimi dünya ülkelerinin de katkılarıyla Irak Kürdistan’ında
bağımsızlığa doğru giden bir devletleşme süreci var, buna katkı
vermek dünya devletlerinin boyun borcudur. Çünkü Saykes-Picot
planına destek verenler bu devletleşme sürecine destek vererek bir
nevi günah çıkarıyorlar.
Birkaç defadır yazılarımda dile getiriyorum. İran ve Suriye
federatif yapı Irak Kürdistan devleti, Türkiye’de anayasal düzeyde
Kürtlerin hak ve özgürlükleri verilecek ve ülkenin her yerinde
birinci sınıf vatandaş olarak kendini hissedecekler. Bölgenin
barışı bu projede yatıyor galiba, bu da 2007 yılında Alman
konsolosluğu ve Diyarbakır Barosu iş birliğinde iki gün yedi oturum
21 saat Diyarbakır’da gerçekleşen uluslar arası konferansın
kanaatidir. O konferansın katılımcıları arasında ülkemizin
yetkilileri de vardı.
Türkiye’de Kürt haklarında bahseden biri beraberinde bölücülüğü
dillendiriyorsa bilin ki onda kirli bilgi var. O kimse PKK’yi
Kürtlerle karıştırıyor. Bütün samimiyetimle söylüyorum PKK ve
taraftarları Kürt vatandaşlarımızın %20 sini bile bulamıyorlar. %80
sabırla ibretle olup bitenleri seyrediyor. Bu insanlardan utanmak
lazımdır diye düşünüyorum. Bu insanların yüzüne bakarak Kürt
bayrağına saygısızlık yapmak, saygısızca ifadeler kullanmak doğru
olur mu?
200-300 bin nüfuslu KKTC’ine devlet diyoruz/sunuz da 5 Milyon
nüfuslu Irak Kürdistan’ına neden laf ediyorsunuz? anlamakta
zorlanıyorum.
Bu konuda hükümetin ve sarayın politikasını faydalı buluyorum.
Barzani’nin de “evet” lehine beyanı inşallah hayra
alamettir.
Ne hikmetse Kazakistan, Tacikistan, Türkmenistan demek bizde bir
infial uyandırmadığı halde neden Kürtlerin yaşadığı bölgeye
Kürdistan denildiği zaman birilerinin ruhunda daralma oluyor. Bu
öğrenilmiş yanlışın tezahürüdür bence.
Muhterem dostlar istesek istemesek Kürt de Kürdistan da var
olmaya devam edecek.
Biz de bununla imtihan oluyoruz, hepimize başarılar dilerim, ben
bu konuda sınavımı geçenlerdenim.