KURBAN VECİBESİ VE SOSYAL DEVLET KAVRAMI!

Sevgili dostlar; TEKBİR, kendine özgü nağme ve sedalarıyla birlikte bütün dünya ve zarrat-ı alem ile bir kere  daha hemhal olacak ve kulağına değdiği her gönlün huzura kavuşmasına  bir kere daha vesile olacaktır.

Prof. Dr. Celal Erbay celalerbay@internethaber.com

Rabbimizin lütfuyla bir kere daha millî kültürümüzün temel banîlerinden, gönlümüzden her daim yankılanan ve millî şahsiyet ve karakterimizle birlikte davranışlarımızdaki aslî kabulleniş ve hareket tarzının ana ilke ve formülünün nağme ve ritimlerini, kendine özgü tarzıyla belirleyen Büyük İtrî’nin bestelediği TEKBİR, kendine özgü nağme ve sedalarıyla birlikte bütün dünya ve zarrat-ı alem ile bir kere  daha hemhal olacak ve kulağına değdiği her gönlün huzura kavuşmasına  bir kere daha vesile olacaktır.

ALLAH’U-EKBER- ALLAH’U-EKBER nakaratlarıyla devam eden, beşeriyetin o nihaî kurtuluş formülü ve gönülleri huzura erdiren o kutsal nağmeler, 07 Temmuz Perşembe’ye; yani bugüne tekabül eden AREFE gününün sabahıyla birlikte, bülbüllerin eşliğinde yine yankılanacak bütün dünyanın ufuklarında…

O TEKBİR sedaları, sanki bir gün önceden her birimizin gönlünü nağmeleriyle besleyip, bayram sabahına hazırlar bizi adeta. Bayram sabahı yoğunlaşan Tekbirler, gök kubbeyi yeryüzüne indiren Büyük Sinan’ın dört duvar üzerine oturttuğu miğfer misali o kutsal kubbelerin altında etkinliğini zirvesine taşır…

Dinlediğimiz Bayram sabahı HUTBE’si ile birlikte zaman tünelinden MAZİYE doğru düşeriz yollara…Şahit oluruz Tevhid kahramanı Hz. İbrahim ile Hz. İsmail’in teslimiyetine… Yine şahit oluruz bırakıldığı yerde Hacer anamızın, evladının susuzluğunu gidermek için iki tepecik arasında koşuşturup duran, çaresiz bir ananın heyecanına… Yine şahit oluruz o çaresiz ananın topuklarının darbesiyle aralanan zeminden Rabbimin fışkırttığı, adı ZEMZEM olan kuyudan çaresize hayat sunan suya…

Kısacası, minberden dinlediklerimizle birlikte, taa Hz. İbrahim’den bu yana TEVHİD mücadelesinin bütün duraklarına uğrar, VEDA HACCI’nda insanlık tarihinin ilk Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi olan Veda Hutbesi’ni dinler, Tebuk’a, Mercidakıa, Niğbolu’ya, İstanbul’un Fethine, Kosova’ya şahit olduktan sonra, en son 24 Temmuz 2020’de Ayasofya’da yeniden sedalanan ezanları birlikte dinler, kısacası tarihimizle bütünleşir, huzur ve mutluluğun kemaline ereriz. O  kubbenin altındaki öncünün rehberliğinde sağımıza solumuza verdiğimiz selamla birlikte HUZURDAN ayrılıp toplu yalvarışın sona ermesiyle birlikte birbirimizi kucaklar, duyduğumuz huzur ve hazzı hep birlikte paylaşırız.

O kadar ki, elde ettiğimiz huzur ve mutluluğu, sağımıza-solumuza selam verdiğimizde gözümüze değmeyen büyüklerimizle de paylaşmak ister ve onların istirahata çekildiği sessiz şehirlere doğru yol alırız. Buruklaşan gönlümüzle onlara sunmuş olduğumuz Fatihalar’dan müteşekkil demetlerle teskin oluruz.

Sosyal Devlet kavramının en kabarık haliyle pratiğe yansıması!
Sevgili dostlar; hem kendi iç dünyamızda ulaşmış olduğumuz bu KEMALAT, hem de ruh ve mana taşkınlığı içerisinde birbirimizle kaynaşmış olmamız ve üstelik vatan toprağının kucağına emanet ettiğimiz geçmişlerimizle, tarihimizle bütünleşip tek yürek tek bilek olmamız bizi, birbirimiz için fiilen maddî olarak bir şeyler yapmaya, şahsî huzur ve mutluluğumuzun ana kaynağını teşkil eden imkanlarımızı bir birimizle bölüşmeye teşvik eder.

Hukuk, bu noktada bir nisab, bire ölçü belirlemiştir. Toplumsal ihtiyaçların giderilmesiyle, sosyal huzura katkı mahiyetini taşıyacak olan bu “İMKAN BÖLÜŞÜMÜ” belirlenen nisabın altında imkana sahip olanlar için teşvik mahiyetinde iken, imkanları nisaba erenler açısından bu paylaşım, VECİBE= ZORUNLULUK mahiyetindedir.

İşte Kurban vecibesi, bizim medeniyetimizde sosyal barışın temel işlevini teşkil eden “imkan bölüşümü”nün pratiğe yansımış halidir.

Biz de bu doğrultuda, sessiz şehirleri ziyaretle oradakilerin maşat taşlarından yansıyan ses zerreciklerini terceme edip birer fanî olduğumuzun idraki içerisinde evimize döndüğümüzde sahip olduğumuz imkanları GERÇEK SAHİBİNE olan şükrümüzü fiilen eda etmek üzere kurbanlarımızı keseriz. Yerleşik dinî örfümüze göre kurban etinin bir bölümünü dostlarımızla bir bölümünü çevremizdeki dar imkanlılarla, bir bölümünü de hanemizde aile efradımızla tüketiriz.

Peki bu fiilen ne anlama gelir; daha dün asgarî ücret 4.300 TL idi. Bugün de 5.500 TL. Her birimiz  ilan panolarına yansıyan organizasyonlardan, yurt içinde hayır kurumlarına yapılacak büyük baş kurban bağış payının ortalama 2.500 TL olduğu hepimizin malumudur.

Türkiye ortalamasını aldığımızda; Kurban kesen işçi sınıfına mensup bir kardeşimizin aylık gelirinin 2021 yılı itibariyle 5.000 olduğunu düşünelim. Bu kardeşimiz kurban kestiğinde, bir payın 2.500 TL olduğunu kabul ettiğimizde 15 gün süreyle kurban payının karşılığı olan miktar için çalışmış olacak demektir. Yerleşik teamüle göre Kurban etinin 1/3’ünü çevresindeki imkansızlarla, 1/3’ünü de dost ve komşularıyla paylaşacağından bu kardeşimiz fiilen senede 10 gün sosyal barışın temini yolunda komşu ve dostları ile toplum içindeki dar gelirliler için çalışmış, ter akıtmış demek olacaktır.

İşte sosyal dayanışmanın, lokmamızı bölüşme erdemliliğine ermiş olmanın en etkin pratik örneği… Günümüzde Batı’nın lafını edip  fiyakasını sattığı “Sosyal Devlet” kavramını biz, EFENDİMİZİN ortaya koymuş olduğu ilkeler doğrultusunda, taa yedinci asırdan bu yana, hiç fire vermeden uyguluyor, alınterimizi kardeşlerimizle bölüşüyoruz.

Bugün Türkiye’de yaşanan ve çok hassas bir şekilde uygulanan Kurban pratiği doğrultusunda her bir Müslüman Türk’ün kesmiş olduğu kurban etinin Adriyatik’ten Çin seddine kadar, Afrika’dan Filistin’e, Arakan’dan Filipinlere, Eski diyar Balkanlara, Türk Cumhuriyetlerine kadar ulaşamadığı dost ve madur sofrası yoktur.

Batı Sosyal Devlet kavramının lafını daha 20. Asrın başlarında ağzına almaya başlamıştı. Sosyal Hak kavramını Batı’da ilk dillendiren Fransız Duguit’in ölüm tarihi 1928’dir. Düşünce tarihinde bu “daha dün” demektir. Kısacası sosyal devlet kabullenişinin fiilen pratiğe yansıması demek olan “lokmayı bölüşme” olgusu açısından, benim medeniyetim gelirken, onlar daha yeni feneri yakıp yola çıkmışlardı. Onlar hala işin lafıyla meşgul olmaktalar; işte Ukrayna’da sergiledikleri pratik…

Biz ise, dün olduğu gibi bu gün de, onların sömürüp göz yaşlarına boğduğu mazlumların gözlerinin yaşını silmekle meşgulüz.

Bu duygu ve düşüncelerle her birinizin bayramını tebrik ediyorum. Ayrıca geçtiğimiz sel felaketinde Kaynaşlı’da akıntıya kapılıp kaybolan operatör kardeşimizin cesedinin bulunduğu haberi bir nebze olsun beni rahatlattı. Kardeşimize Allah’dan rahmet diliyorum, aile efradına sabır ve metanet niyazında bulunuyorum.

Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.