Vatandaşın vergisi ile maaş alıp da bu vatanda yaşayan
terör destekçisi ve terörist şerefsizlere alçaklara lanet
olsun…
Ateş düştüğü yeri yakar diye bir söz var bilirsiniz…
Ateş düştüğü ocağı yakıyor. Geride yaşlı gözlerle anneler,
babalar, eşler, çocuklar kalıyor.
Diğerleri unutuyor; olaylar unutuluyor.
Toplum olarak balık hafızasına sahip olduğumuz için böyle
olacağını öngörerek bunu söylüyorum.
Teröre 30 yılda kaç can verdik hiç düşündünüz mü?
Ne oldu bu kadar can? Bu ölümler sadece asker ve polis değil;
doğuda katledilen, evlerinden edilen, kaçırılan yüzlerce vatandaş
da bu ateşten paylarına düşeni aldılar.
Ne oldu peki, o günlerden bu günlere ne değişti?
Terör yardakçıları ve destekleyicileri ya da PKK ideolojisini mi
değiştirdi; tabii ki de hayır.
İsmini değiştirip PYD yapmaya çalışsa da PKK olsa da terör
terördür.
30 yıl öncesi nasılsa şimdi de aynı.
Peki, nasıl oluyor da bunca zulmü ve cürmü ortada iken PKK'nın
uzantısı bir parti meclise girebildi?
Türkiye Büyük Millet Meclisinde ama lanetlenmiş bu pislik teröre
karşı bildiri yapmayacak, kınamayacak!
Bu parti meşruiyetini kazanamamış ki kaybetsin.
Kandildeki teröristlerin kardeşleri bizim
meclisimizde olmamalı.
Neler oluyor, nasıl oluyor fark edebiliyor musunuz?
Bir algı operasyonu yapılıyor, olayların seyri karanlık eller
tarafından bir anda nasıl da değiştirilmeye çalışılıyor.
MalcolmX'in dediği gibi “Medya bize neyi nasıl göstermek
istiyorsa öyle görür olduk.”
Katil maktul, mazlum düşman, âdil zalim oldu…
Erdoğan’ın Amerika’ya ya da küresel güçlere kafa tutuşundan
sonra nedense ülkemizin bir yerlerinde bombalar patlıyor.
İkinci defa Ankara’da bomba patlıyor. Mesaj belli çünkü hedef
Başkent Ankara.
Onlarca masum insan ölüyor.
Toprak zengin, fakir, okumuş, okumamış, Türk, Kürt ayırt
etmiyor. Hepsini kucağına alıyor.
Anneler, ah anneler. Yol gözleyen gözlerini hangi dünya süsü
güldürür ki artık. Evlât bu, eş bu, kardeş bu, övünç kaynağı...
Kanaat önderi diye bilinen zevatın, sanatçı bozmalarının,
oyuncuların ve kaos isteyen malum medyanın ha bire kan aksın diye
höyküren çığırtkanlığı varken ne mümkün bu kanın dinmesi.
Halkı kaşıdıkça kaşıyan, yeter ki Ak Parti düşsün, Erdoğan
gitsin, Türkiye eskisi gibi güçsüz olsun da biz PKK ile PYD ile
dost olmaya razıyız diyen, bunu alenileştiren bir çapulcu güruhu
var iken.
“Allah'ım! İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi de helâk
eder misin?”
Toplumumuzun kaşınacak yerlerini iyi biliyor hainler.
İstedikleri de bu zaten.
Ortalık kan olsun, kargaşa olsun, zayıf bir ülke olsun, kendi iç
işlerini yapamaz hale gelsinler; küresel güçlere ve içerdeki
yardakçılarına da gün doğsun.
Toprağa düşen her bir can daha da ayrıştırıyor safları,
toplumu.
“Zulüm bizdense ben bizden
değilim” diyen kız
kadar olabilmek için bilmek için kaç fırın ekmek yemeniz
gerekecektir sizlerin…
Vatanı için “bin kez olsa yine ölürüm” diyen göğsü imanlı bir
millet için zaten ebedi mekânın geçiş kapısı olan toprak, kimi için
gayya kuyusuyken kim için geçiş kapısıdır…
Bizi bir kılan kardeşliğimizdir. İman
kardeşliğidir.
Toprak kardeşliği, vatan kardeşliğidir.
Kuklayı değil kuklayı tutan eli görmeli ve ona karşı
savaşmalıyız.