Gray Man (Gri adam), the Werewolf of Wysteria (Wysteria'nın kurtadamı, Brooklyn Vampiri, the Moon Maniac (Ay manyağı) ve The Boogey Man (Öcü) gibi isimlerle anılan Albert Hamilton Fish (1870-1936) dünyanın en azılı, en vahşi seri katillerinden biri. Listesinde bulunmayan pislik yok. Farklı şehirlerde 100'e yakın çocuğu öldürdüğünü söyleyen Fish sadece 5 cinayetten ceza aldı. Tutuklanıp yargılanmaya başladıktan sonra işlediği cinayetleri soğukkanlılıkla anlattı. Dinleyenlerin ise tüylerini ürtpertt. İşte 20.yüzyılın en vahşi seri katili Albert Hamilton Fish Albert 1870'de Washington'da dünyaya geldiğinde Annesi Ellen 32, ondan 43 yaş büyük olan babası Randall Fish ise 75 yaşındadır. Albert 5 yaşındayken babasını kaybeder. Hasta kardeşlerine zor bakan annesi de oğlunu yetimhaneye bırakmak zorunda kalır. 9 yaşına kadar burada kalan Albert kırbaçlanmak da dahil her türlü sadistçe muameleyi görür. Bir süre sonra bunlardan zevk almaya başlar. Daha sonra Fish erkeklere ilgi duyduğunu fark eder. Bu dönem idrar içme ve dışkı yemek gibi sapkınlıkları da başlar. Annesinin hayatını düzene koyması için evlenmeye ikna ettiği Albert'in 6 çocuğu olur. Albert de çocuklarına bakmak için zimmetine para geçirmekten hapse düşer. Hapisten çıktıktan sonra cinsel sapkınlıkları iyice çeşitlenir. İlk hallüsinasyonlarını eşi kendisini terk ettiğinde görmeye başlayan Albert'in çeşitli sapkınlıklara olan ilgisi ve dine olan eğilimi belirginleşir. İsa ve meleklerini gördüğünü sanan Albert, sorgusunda havari Yuhanna'nın talimatıyla kendisini bir halıya sardığından bahsetmiştir. İşkence yaptığı ve öldürdüğü çocukları "Tanrı'ya verilen kurbanlar" olarak düşünen Albert, kendisine zarar vemeye başladığı bu dönemde, anüsüne ve kasıklarına iğneler batırdığı ve çivili bir kürekle kendine vurduğu cinsel ve fiziksel işkencelerle kendini cezalandırdığına ve günahlarından arındırdığına inanıyordu. Bu iğnelerden onlarcası çok derine sapladığı için vücudunda kalmıştır. Yakalandıktan sonra çekilen leğen bölgesinin röntgeninde, mesanesinin etrafında 29 iğne görülmektedir. Benzine batırılan bir yün parçasının anüse sokulmak suretiyle ateşe verilmesi veya gül sapının idrar yollarına sokulması da zevkleri arasındadır. Bütün bu mazoşist eğilimlerine rağmen kendi çocuklarına zarar vermiyor ama çocuklarının arkadaşlarını iğneli küreği kendi üzerinde kullanmalarını öneriyordu. O günlerde yamyam eğilimleri de su yüzüne çıkan Albert, çiğ et yemeye ve arada bunu çocuklarına da servis etmeye başlar. Albert, önce kimsenin arayıp sormayacağını düşündüğü küçük, savunmasız siyahi veya engelli çocukların peşine düşer. Kurbanlarına mutlaka işkence uygulayıp, tecavüz ediyor, etlerini yiyor, kurbanlarına acı çektirmekten büyük zevk duyuyordu, bunları yaparken hem Tanrı'nın isteğini yerine getirdiğini hem de onları günahlarından arındırdığını düşünüyordu. 1920 yılına kadar yaklaşık 15 cinayet işlediği tahmin edilmektedir. Akıl hastanesinden çıkan 58 yaşındaki Albert, genc Edward Budd'un iş ilanına cevap verir. Kendini, Edward ve arkadaşını kiralamak isteyen bir çiftci gibi tanıtan Albert, Budd ailesinin güvenini kazanır. Başta amacı Edward Budd'u işkence edip, kanamadan öldürüp, parçalamak olan Albert, ailenin küçük kızları Grace'i gözüne kestirir. Yeğeninin doğum günü eğlencesine götürmek istediği yalanıyla ailesinden aldığı sevimli kızı boş bir eve götürüp, öldürür. Minik kızın derisini soyarak, et satırıyla parçalar. Parçaları kaldığı pansiyona getirir ve 9 gün boyunca hiç dışarı çıkmadan Grace'nin etlerini havuc, soğan ve jambon dilimleriyle pişirip, yer. Grace Budd cinayetinin üzerinden bir kaç sene geçtikten sonra Albert Fish, Grace'nin annesine, işlediği cinayetin sebebini ve detaylarını anlatan korkunç bir mektup yollar. İyi ki bayan Budd'un okuma yazması yoktur. Mektubuna, denizci bir arkadaşının gittiği Hong Kong'da, kıtlıktan dolayı kasaplara satılıp, pirzola ve kotlet olarak sunulan küçük çocukların nasıl yendiğini anlatarak başlar. İnsan etine olan merakının nasıl uyandığıyla devam eder. Aileye kızlarını nasıl parçalayıp, yediğini, etini pişirip yemenin ne kadar keyif verdiğini ayrıntılı şekilde anlatır. Onu yakalamaya ant içmiş azimli polis William King mektubu inceler ve Albert Fish'in izini sürmeye başlar ve tam 8 sene sonra azılı katil Albert Fish'i yakalar. King: "Karşımda böyle tonton bir ihtiyar gördüğümde şaşırıp kalmıştım" diyor. 1935'de başlayan duruşma 10 gün sürer. İncilden yaptığı alıntılarla kendini savunan Fish küçük çocuklara yaptıklarını sakin sakin anlatarak psikyatırları bile şaşırtır. Psikiyatristler, sadizm, mazoşizm, iğrenç cinsel sapkınlık, kırbaçlama, teşhircilik, röntgencilik, kendine ve başkasına fiziksel zarar verme, yamyamlık, dışkı yeme, idrardan cinsel zevk alma, pedofili gibi eğlimleri olan katilin "psikiyatrik fenomen" olduğunu ifade eder. Akli dengesinin yerinde olmadığını savunan psikyatrlara ragmen, jüri iyi ve kötüyü ayırabilecek durumda olduğuna hüküm getirerek suçlu olduğuna karar verir ve yargıç ölüm cezasını onar. Sevimli ihtiyar görünümlü azılı katil 16 Ocak 1936 tarihinde elektrikli sandalyede idam edilir. İdam sırasında vücudundaki iğneler elektrot vazifesi görerek ölümü hızlandırmıştır.