Köstebek gazeteciler kim?
Abone olNazlı Ilıcak ve Cengiz Çandar Genelkurmay'a 'köstebeklik ve kuryelik' iddialarıyla bazı ünlü gazetecilerin isimlerini verdi. İşte ismi Genelkurmay'a verilen gazeteciler:
Medyaya köstebek bombası düştü. Ünlü yazarlar birbirine sert
suçlamalar yöneltti. Nazlı Ilıcak, Mustafa Balbay (Cumhuriyet
Gazetesi), Fikret Bilâ (Milliyet)'nın da adlarının karıştığı
olayları da kaleme alarak Radikal'den İsmet Berkan ve Murat Yetkin
için 'köstebek mi? diye sordu. Çandar da yazısında üstü kapalı
ifadelerle, Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin'in bazı
bilgileri Asker'e ulaştırdığını ifade etti.. İşte Dünden Bugüne
Tercüman yazarlarının 'köstebeklikle' suçladıkları yazarlarla
ilgili yazıları... NAZLI ILICAK İSİMLERİYLE BERABER YAZDI...
Jandarma Genel Komutanlığı'nın devir teslim töreni için seçtiği
gazeteciler, sanki geçmişte yapılan müşterek bir mesaiyi ele
veriyor. Jandarma Genel Komutanlığı'nın devir teslim töreni için
seçtiği gazeteciler (Cumhuriyet Ankara temsilcisi Mustafa Balbay,
Milliyet Ankara temsilcisi Fikret Bilâ ve Radikal yazarı Mehmet Ali
Kışlalı), sanki geçmişte yapılan müşterek bir mesaiyi ele veriyor.
Tercih hakkı, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'e tanınsaydı,
herhalde kasıtlı haberlerle kamuoyunu yönlendirmeye çalışan Mustafa
Balbay ve Fikret Bilâ'yı çağırma gayreti içine girmezdi. Genç
subaylar... Hatırlatalım: 23 Mayıs 2003 tarihinde, Mustafa Balbay
Cumhuriyet gazetesinde "Genç Subaylar tedirgin" başlığı ile bir
haber yayınlamış ve Genelkurmay Başkanı Org. Özkök'ün, Başbakan
Erdoğan'ı "Bazı AKP milletvekilleri orduyu yıpratmak isteyenleri
cesaretlendiriyor. Huzursuz ve rahatsızız" diye uyardığı
yazılmıştı. Mustafa Balbay'a göre, Genelkurmay Başkanı, şunları
söylemişti: "19 Mayıs'a ilişkin açıklamalar, AB yasaları içine
konan kimi maddeler rahatsızlık yaratıyor. Orduyu, AB karşıtı gibi
gösterip, yıpratmaya çalışıyorsunuz." Mustafa Balbay'ın bu haberi
diğer gazetelerin de manşetine taşındı. Hürriyet, “Ankara'da genç
subay bombasıîdiye manşet attı. Milliyet, "4 yıldızlı tepki"
başlığı ile haberi verdi. Milliyet'e göre, genç subayların
tepkisini Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'e yansıtan
komutanlar, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman, 1. Ordu
Komutanı Org. Çetin Doğan, MGK Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç,
Ege Ordu Komutanı Org. Hurşit Tolon ve Jandarma Genel Komutanı Org.
Şener Eruygur'du. 27 Mayıs 2003'te Genelkurmay Başkanı, 14
gazetenin Ankara temsilcileriyle biraraya geldi ve Cumhuriyet
gazetesinin manşetine taşıdığı "Genç Subaylar tedirgin" haberiyle
ilgili şunları söyledi: "Maalesef yanlış olmaktan öteye yalan ve
maksatlı bir haber. Bu dedikoduyu üretenler, eğer memnun iseler,
onların vatan ve millet sevgisinden açıkça şüphe etmek gerekir. Bu
tür iddiaları lânetliyorum. TSK'da genç subaylar, yaşlı subaylar
ayırımı yoktur; komutanlar arasında güvercinler, şahinler, sertlik
yanlıları yoktur. TSK'nın bir bütün olarak çeşitli konularda derin
kaygı ve duyarlılıkları vardır. Meselâ, bunların başında, devlet
kadrolarına irticaî düşüncelerle şaibeli kişilerin yerleştirilmesi
geliyor. Gayet tabiî ki bu kişilerin icraatını TSK yakından
izlemektedir." Aslında Mustafa Balbay'ın haberi doğruydu ve kaynağı
da belli ki Aytaç Yalman ile Şener Eruygur'du. Bu rahatsızlığın
dillendirilmesi elbette Genelkurmay Başkanı'nın hoşuna gitmemişti.
Bu yüzden, bir yandan haberi lânetledi, bir yandan da, "irticaya
karşı mücadele" söylemine sahip çıktı. Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin
rahatsızlıkları var diyen Özkök'ün bu görüşünü Abdullah Gül "Halkın
da rahatsızlıkları var" diye cevaplandırdı ve gerginlik tırmandı.
Genç subaylar haberini manşete taşıyan Mustafa Balbay'ın ve onu
bilgilendiren, yönlendiren orgenerallerin maksadı da zaten bir
gerginlik doğmasıydı. Asker rahatsız Buna benzer bir olay
Milliyet'ten Fikret Bilâ ile yaşandı. Tam da, 1 Mart tezkere
oylamasından önce, Fikret Bilâ'nın haberi Milliyet'e manşet oldu.
Fikret Bilâ'ya göre "Asker rahatsız"dı. "Türk Parlamentosu'nun
tavrına ve Kürtlere uçaksavar verilmesine dikkat çeken askerler, bu
şartlarda tezkerenin onaylanmamasını istiyordu." "Asker rahatsız"
haberi, tezkereye onay vermekte tereddüt gösteren AK Partilileri
etkiledi. Onlar, askerin ikili oynadığını ve faturayı kendilerine
çıkartmak peşinde olduğunu düşündüler. Genelkurmay Başkanı Hilmi
Özkök, Milliyet'in haberini yalanladı; Genelkurmay 2. Başkanı'ndan
ve şahsen kendisinden duyulmayan beyanlara inanılmamasını istedi.
Buna rağmen, tereddütler giderilemedi. Tezkere Meclis'te
reddedildi. "Asker rahatsız" haberinin kaynağı Kara Kuvvetleri
Komutanı Aytaç Yalman'dı. Mesajını güvendiği gazeteci Fikret Bilâ
vasıtasıyla kamuoyuna duyurmuştu. Faydasını da gördü: Tezkere
geçmedi. ABD'deki toplantı! Washington'da düzenlenen toplantı
haberi için de gene Fikret Bilâ'dan istifade edildi. Milliyet
gazetesi 22 Haziran 2004 tarihinde Fikret Bilâ imzasıyla "ABD'de
gizli hesaplar" başlığıyla bir haber yayınladı. Bu habere göre,
Amerikalılar, "AK Parti'nin Kerkük'ün Kürtlere bırakılmasına tepki
göstermeyeceğini; hükûmetin, Irak konusundaki kırmızı çizgilerinin
bir bir yok olduğunu; Cüneyt Zapsu'nun Kürt milliyetçiliğine
sempati duyduğunu; askerin bu gelişmeleri önleyecek gücünün
kalmadığını" söylüyorlardı. Oysa böyle bir toplantı hiç
yapılmamıştı. Dolayısıyla bu gibi iddialar dile getirilmemişti. ABD
Büyükelçiliği de toplantıyı yalanlayınca, Fikret Bilâ'nın, kaynak
diye gösterdiği Hakan Yavuz, aslında kendisinin de böyle bir
toplantıya katılmadığını, toplantı zabıtları adı altında bir metnin
Genelkurmay'da eline tutuşturulduğunu itiraf etti ve "Aynı metni
Fikret Bilâ'nın da elinde gördüm" dedi. Fikret Bilâ ise, toplantı
bilgilerini askerden değil, Hakan Yavuz'dan aldığı konusunda
ısrarlı davrandı. Posta memurluğu Bence fazla bir şey söylemeye
gerek yok. Galiba bazı basın mensupları, gazetecilikle, asker
kuryeliğini ve sözcülüğünü birbirine karıştırıyorlar. İsmet Berkan
ve Murat Yetkin'in Radikal gazetesinde yazdıklarında, gazeteci,
işadamı ve asker ilişkisi açıkça görülüyor. Darbenin posta
memurluğunu(!) yapmak, meslek ahlâkına ve âdabına ne kadar da ters
düşüyor! İŞTE KONU İLE İLGİLİ CENGİZ ÇANDAR'IN YAZISI... Birkaç gün
önce, Sabah'ın yeni Ankara Temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş'ın, "Ankara,
siyaset ve gazetecilik" konusundaki şu gözlemini bu köşede
aktarmıştım: Aslı, "Buraya geldikten kısa bir süre sonra bir dost
beni bir kenara çekip 'Zamanla sen de burada birçok şeyi biliyor
olacaksın. Ama, unutma, kural bildiklerinin yalnızca yüzde
yirmisini yazmak. Ankara'da 'bilmek' yazmaktan daha önemli'
demişti." diye yazmıştı. Ardından, "yeni Ankara'lı" bir dostum,
bana gönderdiği elektronik postada, "Ankara ve siyaset"
gözlemlerini şu satırlarla ifade etmişti: "Burası çok garip bir
yer. Maskeler, kodlar ve yalan üzerine. Herhalde bu kadar Bizans
bir başkent az bulunur dünyada. Marsa gelmiş gibiyim ve Marslıların
hayat tarzı ve kullandığı şifreleri anlamaya çalışıyorum. En büyük
korkum, bir zaman sonra benim de kulaklarımın sivri, derimin yeşile
dönüşmesi... Yüzde sekseni çok merak ediyorum. Hala burada karanlık
odada eşyalara dokunarak yol bulmaya çalışma halindeyim... Çok
garip bir yer. Herkes bir maske takmış bir şeyler oynuyor..."
Derken, Pazar günkü (önceki gün) Radikal gazetesinde İsmet Berkan
ile Murat Yetkin'in satırları... Anlattıkları, yukarıdaki
gözlemlerin çarpıcı bir doğrulanması niteliğinde. Önce, İsmet
Berkan, "İleride tarih de yazsın ama şimdi biz de yazalım" başlıklı
yazısından: Bu iki komutan, (emekliye ayrılan Kara Kuvvetleri
Komutanı Aytaç Yalman ile Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur)
görev yaptıkları son iki yıl boyunca ama özellikle de son 18 aydır
pek çok tartışmanın odağında yer aldılar, onların arkasından pek
çok perde arkası 'bilgisi" biz gazetecilere gelde, pek çok dedikodu
yapıldı. Ve elbette bunların da pek azı yazıldı... Yakın tarihle
uğraşanlar için aslında içinde Aytaç Yalman'ın isminin çokça
geçeceği bol miktarda araştırma konusu var. Ama ben bu yazıda
oralara kadar gitmeyeceğim. Özellikle Aytaç Yalman reddedilen 1
Mart Irak savaş tezkeresi döneminde oynadığı role de şimdilik
girmeyeceğim. Ben, özellikle bu iki komutanın, Kıbrıs'ta çözüm
sürecine geç de olsa girildiği dönemde yaptıkları ve yapamadıkları
üzerinde kısaca duracağım... Acaba tam da o günlerde Ankara
Gölbaşı'ndaki tesislerde bazı gazeteciler ve bazı politikacılarla
yapılan görüşmelerde konuşulanlardan, söylenenlerden Genelkurmay
Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün haberi oldu mu? Kuşkusuz oldu.
Peki acaba o nasıl bir tepki verdi?.. Acaba o dönemde, yönetime el
koymaktan, 'Tarih beni yazar' demekten söz eden komutan hangisiydi
ve bu dediklerini neden ve nasıl yapamadı?.." Şimdi sıra Murat
Yetkin'in "Kara Kuvvetleri ve Jandarma'da Değişim" başlıklı
yazısında: "Temmuz 2002'nin son günleriydi... Yalman, birkaç gün
sonra başlayacak Yüksek Askeri Şura'da emekli edileceğine
inanıyordu... Ancak o yıl yapılan YAŞ toplantısı tahminleri boşa
çıkardı... Kara Kuvvetleri'ne emekliliğine gün sayan Yalman
getirildi. Yalman'dan boşalan Jandarma Genel Komutanlığı'na da,
askeri istihbarat geçmişi ağır basan Kara Kuvvetleri Komutanlığı
Kurmay Başkanı Orgeneral Şener Eruygur atandı. Eruygur, zaten
Ankara kulislerini izleyenler tarafından Yalman'ın gölgesi olarak
değerlendiriliyordu... Yalman, yeni makamına geçtiğinde ilk
ziyaretine giden gazeteciler, İsmet Berkan ve ben olduk; Yalman'ın
klasik müziğe olduğu gibi siyasete de, ekonomiye de yakın ilgisi
hep vardı. 57'inci Ecevit hükümetinin icraatıyla, hatta
kompozisyonuna olan yakın ilgisinin tanığıyım. Yalman'ın 1 Mart
2003'te hükümetin Irak savaşında ABD'ye destek tezkeresinin
Meclis'teki AKP grubunun bölünmesi sonucu reddedilmesinde de...
önemli rol oynadığına inananlardanım. Bu açıdan yakın dönem
siyasetinde ciddi perde arkası roller oynadığını biliyorum...
2003'ün aralık ayı sonunda Eruygur ile makamında bir görüşme
yaptık... (O sıralarda Eruygur'un bazı politikacılarla, emekli
generalleri aracı koyarak makamında görüşme yaptığı konuşuluyordu.
Yalnız Yalman'ın değil, ama daha çok Eruygur'un, yalnız Ankara'dan
değil, İstanbul'dan da bazı işadamı, siyasetçi, gazeteci ve köşe
yazarlarına verdiği akşam yemeklerinde siyasi projeler ortaya
koyduğu biliniyordu. Bu toplantılarda Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Hilmi Özkök'ün AKP hükümetine gerekli direnişi göstermediği
gerekçesiyle eleştirildiği, Özkök'ün kulağına da muhtemelen
gidiyordu..." Bir dönem "askeri darbe hazırlığı" içinde bulunduğu
ima edilen emekli Kara Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanı'nın,
ülkemizin "demokrasi bilgisi"ne önemli bir katkıda bulunduklarını
düşünenlerden biriyim. Eğer devir-teslim törenlerine, Radikal
Ankara Temsilcisi Murat Yetkin'i de çağırmış olsalardı, muhtemelen,
bu "bilgiler"i kamuoyumuz edinememiş olacaktı. Neler dönmüş, neler
çevrilmiş olduğunu hala anlamadıysanız, bu yazının ilk iki
paragrafına geri dönünüz. Dün, 30 Ağustos Zafer Bayramı'ydı.
Türkiye'de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde ve dış
temsilciliklerimizde coşkuyla kutlandı. Geçmiş bayramınız kutlu
olsun.