Komutan çuval krizini anlattı!
Abone olTürk halkının hafızasında çok derin bir acı bırakan 'Çuval' olayını Türk komutan anlattı...
Bağdat"ta askerî temsilci olarak görev yapan Emekli Kurmay Albay
İsmail Soygeniş gözlemlerini"a anlattı. Soygeniş, ABD"nin en büyük
hatasının Türkiye"yi dinlememesi olduğunu söylüyor. Türkiye de PKK
konusunda ABD"ye güvenmekle hata etmiş.
Kurmay Albay İsmail Soygeniş, 4 Temmuz 2003 günü Kuzey Irak"ın
Süleymaniye kentinde Amerikan güçlerince Türk Özel Kuvvetleri"ne
mensup askerlerin başlarına çuval geçirilerek esir alınmalarından
sonra Genelkurmay Başkanlığı tarafından Bağdat"taki Amerikan
kuvvetleri karargâhına gönderilen ilk askerî temsilciydi. Aynı
zamanda Türk irtibat timinin başkanı olan Soygeniş, başta Irak"taki
Koalisyon Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Ricardo Sanchez ve halefi
Korgeneral Thomas Metz olmak üzere üst düzey Amerikalı askerlerle
temas halinde çalıştı. Bağdat"ta, Felluce"de, Necef"te olup
bitenlerin yakın tanıklarından biri oldu.
Bir gün Bağdat"taki acıklı manzaralar karşısında duygularını
“Bağdat"ta akşam” adını verdiği şiirle anlatır. Şiir, Irak"taki
aşiretler tarafından halılara nakşedilir. Eski Irak Başbakanı İyad
Allavi, aşiretleri dolaşırken halı üstünde bu şiiri görünce
çevresindekilere, “Bu şiiri kim yazdı?” diye sorar. “Bir Türk
albayı” cevabını alınca, o sırada görevini tamamlayıp Türkiye"ye
dönmüş olan Albay Soygeniş"i arayıp teşekkür eder ve yeniden
Bağdat"a davet eder.
İsmail Soygeniş"in Aksiyon"a yaptığı açıklamalar bir ilk özelliğini
taşıyor. Çünkü bugüne kadar Irak savaşına, hem de Bağdat"ta
tanıklık yapmış bir Türk komutan ilk defa konuşuyor. Her gün 1200
devriye ve konvoyun hareket halinde olduğu Irak"ta, olup bitenler
karşısında Soygeniş bir gün Korgeneral Metz"e, “Bu gidişle burada
"savaş sonrası savaşı" kazanamazsınız.” der. Bir başka gün
Korgeneral Sanchez"le konuşurken, Irak"ı yönetmenin güçlüğünü
Osmanlı"dan örnek vererek anlatır: “Osmanlı döneminde dahi Bağdat,
vali ve paşaların en fazla bir buçuk yıl görevde kalabildikleri bir
yerdi.” Bunun üzerine Amerikalı komutan, “Benim bir buçuk yılım 1
Temmuz"da doluyor. O gün rekoru kırarsak yaz partisi verir misin?”
der. İlginç olan tam da o gün Korgeneral Sanchez, görevden alınır.
Soygeniş, her iki komutana, “Üç yerden uzak durun.” deyip Felluce,
Kerbela ve Necef"in ne kadar hassas bölgeler olduklarını anlatır.
Nitekim bu tespitleri, Sünnilerin kalesi olarak bilinen Felluce"de
katliama varan olaylar ve Şiilerin kutsal şehri Necef"te yaşanan
gelişmelerle doğrulanır.
Kurmay Albay Soygeniş, askerlikteki görevleri sebebiyle 1978"den
itibaren Amerikalılarla yakın çalışır. Daha üsteğmen (1978) iken 7
aylık topçu tekâmül kursu için ABD"ye gider. 1990"larda dönemin
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı
Karadayı ABD"yi ziyaret ettiğinde ona eşlik edenlerden biridir.
1994-97 arasında Brüksel"de NATO karargâhındaki Türk Askerî
Temsilciliği"nde 3 yıl Kara Plan Subayı olarak görev yapar.
1997"den 2002"ye kadar ise NATO İzmir Karargâhı"nda komutanlara
askerî danışmanlık yapan Soygeniş, 2003"te Süleymaniye"de yaşanan
çuval krizinden bir süre sonra, Bağdat"taki “Koalisyon karargâhına
Türk irtibat subayı” olarak gider. Görevi boyunca Amerikalı
komutanlarla yakın diyalogları olur. Nitekim, Türkiye"ye dönerken
Korgeneral Metz"e İngilizce bir Kur"an-ı Kerim hediye eder.
İsmail Soygeniş"e göre, eğer Meclis 1 Mart 2003 günü kuzeyden cephe
açılmasını reddetmese ve Türk askeri Amerikalılarla birlikte Irak"a
girseydi, savaşta bu kadar sivil zayiat olmazdı. Ona göre Irak"ta
bu kadar kanlı bir savaş yaşanmasında, Amerikan güçlerinin bazı
hataları önemli rol oynadı. Bunlardan birincisi, Amerikan
askerlerinin Irak halkıyla sağlıklı bir iletişim kuramaması. “800
dolar gibi bir ek maaş almak veya yeşil kart edinmek için savaşa
gelen askerler vardı.” diyor. Irak halkının yapısını gözeten
İngiliz komutanlar, halkla doğrudan temas sağlamak için askerlere
güneş gözlüğü takılmasını yasaklarken, Amerikan askerlerinde böyle
bir kaygı hiç olmamış.
Soygeniş"e göre Amerikan askerleri İslam kültürü hakkında sağlıklı
bilgi sahibi değil. “Namus” gibi kavramlara yabancı olmaları,
ağızlarında sakız, gözlerinde güneş gözlüğü ile sergiledikleri kaba
hareketler Irak halkının kafasındaki “Bunlar Haçlı zihniyeti”
imajını pekiştirmiş. “Savaş sonrası savaşın” kazanılamamasındaki
temel sebeplerden bir diğeri de 500 bin kişilik Irak asker ve polis
gücünün “Bunlar Baasçı” gerekçesiyle tamamen devre dışı bırakılması
ve bunlardan yararlanılmaması. Kurmay Albay"a göre, Ebu Garip
cezaevinde yaşanan işkence olayları, Felluce ve Necef kuşatmaları,
Irak savaşının dönüm noktaları oldu. Çünkü bu olaylarla halkın
umudu tamamen kırıldı ve koalisyon güçleri “işgalci” olarak
görülmeye başlandı. İşte, Irak"taki görevinden döndükten sonra
emekli olan Kurmay Albay Soygeniş"in çarpıcı açıklamaları.
TÜRK ASKERİNİ TANISALARDI ÇUVAL İŞİ OLMAZDI
-ABD, Süleymaniye"de askerimizin kafasına çuval geçirmek gibi bir
hatayı neden yaptı?
Askerî açıdan bu uygulama emniyet amacıyla yapılır. Tutuklunun
kaçmasını ve tanınmasını önlemek amacıyla başa çuval geçirilir.
Halbuki bizim için küfürle eş değerdedir. Amerikalı için normal
olan bu uygulama, gururuna düşkün milletimiz için hakaret olarak
algılanmıştır. Bunu 50 yıldır müttefikimiz olan bir ülkenin
siyasilerinin ve generallerinin bilmemesi kabul edilemez ve mazur
görülemez. Her yıl Türk Silahlı Kuvvetleri Harp Akademileri"nde
okuyan Amerikalı subayların esas görevi akademi tahsili değildir.
Geleceğin komutanları olacak subayların röntgenini çekmektir. Her
yıl her vilayetimiz Amerikalı bu subaylar tarafından taranır,
toplumun ve ilin özellikleri rapor edilir. Hangi kurmay subay
general olabilir ve hangi rütbeye kadar tırmanabilir
değerlendirmesi bile yapılır. Bu doğaldır. Ve büyük devlet olmanın
kuralı biyografik istihbaratın doğru ve zamanında yapılmasıdır.
Amerikalı yöneticiler yıllardır, Türk ordusunu ve Türk milletini
her yönüyle tanımış olmak durumundaydı.
-Peki nerede hata yapıldı?
Sanırım hata asker kesiminden ziyade Savunma Bakanlığı kaynaklı.
“Cezalandırmak maksadıyla” emri veren kişinin Paul Wolfowitz
olduğunu öğrendim. Üssünün bulunduğu her ülkeyi uydu olarak görme
hastalığına kapılanların hatasının bedelini hem kendileri hem de
dünya ödemektedir.
-Size karşı tutumları nasıldı?
Başlangıçta dostça karşılanmadık. Bağdat"ta bana güvenlik
kleransını 3-4 ay vermediler. Hiçbir yere sokulmadık. Çadır
hapsinde kaldık adeta. “Neden?” diye sorduğumuzda cevap
vermezlerdi. Halbuki NATO güvenlik kleransım vardı. Sebebini minik
ama rütbeli bir kuş kulağıma fısıldadı: “Pentagon"da Türkiye"ye
edilen hakaret ve küfürler çok ağır.” İnanmamıştım doğrusu. Ancak
geçenlerde dönemin Genelkurmay Başkanı Tommy Franks"in galiz
küfürler savurduğunu okuyunca inandım. Yine de bu aşırı tepkiyi
gösterenlerin yanında, bizleri tanımış makul Amerikalıların daha
fazla olduğuna inanıyorum.
-Irak"ta Hadisa olayı gibi sivil ölümleri yaşanan olaylar
hakkındaki gözleminiz nedir?
Beni asıl şaşırtan Hadisa gibi, masum sivillerin öldürülmeleri
sıradan olaylar haline gelmiş olmasına rağmen, bu hadisenin gürültü
koparması. Genelde Irak"taki hadiselere kayıtsız olan Amerikan
kamuoyunun şaşkınlığını anlamış değilim. Nisan 2004"te Felluce
saldırısında öldürülen 700 kişinin çoğunluğu sivil, kadın ve
çocuklardan olmasına rağmen kimsenin sesi çıkmamıştı.
-Neden acaba?
Sanırım medyanın olaylar karşısındaki tutumu belirleyici. Acaba
Amerika"nın büyük bir dergisi bu konuyu duyurmasaydı, haklı
tepkiler bu seviyede olur muydu? Olmazdı. Kamuoyu tepkisinin insanî
ve vicdanî olduğuna şüphem yok. Ancak basının birden muhalefete
geçmesinin pek insanî olduğunu zannetmiyorum. Birileri orada
düğmeye bastı veya Bush yönetimi çekilmek için mazeret arayışı
içinde. Çünkü İran cephesi ister havadan, ister ekonomik açıdan
açılsın ABD"nin askerî imkân ve kabiliyetinin üzerindedir.
-Bir asker nasıl böyle bir katliam yapabilir? Sizce bu ruh hali
nereden kaynaklanıyor?
Klasik savaş çağı artık kapandı. Şimdi savaşların özünde büyük
değişiklik oldu. Savaş yine klasik olarak stratejik seviyede
yapılıyor; ama kısa süren bu muharebelerin peşinden yeni bir savaş
daha yaşanıyor. “Savaş Sonrası Savaş” diye tanımlanan bu safhanın
kazanılması kesin sonucu belirliyor. Kriz yönetimi, barışın
korunması ve tesisi, yeniden yapılandırma amaçlı öne çıkan bu yeni
model klasik savaştan daha zor. Savaşın ilk aşaması teknoloji,
generallerin sevk ve idare mahareti, liderlik ve silah gücü ile
stratejik açıdan kazanılır. Irak"ta 2-3 ay gibi kısa sürede bu
safha asgari zayiatla kapatıldı. Ancak “Savaş Sonrası Savaş”
bambaşka bir boyutta şimdi. -Nedir bu boyutun en önemli
özelliği?
Asimetrik veya dengesiz diyebileceğimiz bu savaş usulünde silah
üstünlüğünüzün fazla etkisi olmaz. Savaş sonrası savaş döneminde
şiddet şiddeti daha çabuk körüklüyor, insan kısa zamanda değişik ve
basit gerekçelerle insanlığını kaybedebiliyor. Olaylar bundan sonra
çığırından çıkıyor. Görevim esnasında masumların öldürüldüğü
olaylara şahit oldum. Özellikle ast seviyedeki insan faktörünün
eğitim ve etik değerleri, kişilikleri sokaklardaki Savaş Sonrası
Savaş"ta etkili olur. Her gün 1200 devriye ve konvoyun hareket
halinde olduğu Irak gibi kozmopolit yerlerde “Amerikalı
Mehmetçiklerin” başarılı olamayacaklarını değerlendirmiştim. Zira
bu insanlara “İslam kültürü hakkında” bilgi harekâttan bir yıl
sonra geldi. Ayrılırken Korgeneral Metz"e söylediğim hususlardan
biri şöyleydi: “Sizin halkla doğrudan temasta olan erbaş ve
erleriniz başarılı olursa "Savaş Sonrası Savaş"ı kazanırsınız.
Ancak gördüğüm kadarıyla gidişat iyi değil. Zira erlerin "beyinleri
ile kalpleri arasında kanal yoksa, kararlarda ve davranışlarda
vicdani süzme işlemi yapılamıyorsa, tepkiler ve kararlar şiddeti
tırmandıran, insanlığı zayıflatan, orantısız şekilde olur.”
-Size göre bu konuda Amerikan askerleri yeterli eğitimi almadı
mı?
Irak"a gelmeden önce bu gayeye uygun eğitim başlangıçta
verilmeliydi. Özellikle taktik seviyedeki sivil-asker ilişkisi
üzerindeki eğitimler, psikolojik, kültürel eğitimle de
desteklenerek verilmeliydi. Şiddet şiddeti doğurdu ve sonunda
adalet tesis edilemedi. Hukuk yerini anarşiye bıraktı. Anarşiyle
mücadele için gelenlerin, anarşistler gibi hareket ettiği
istisnalar oldu. Bu konuda koalisyon güçlerinin tamamını ve
Amerikan ordusunu genel anlamda suçlayamam. Bu gerçekçi olmaz. Zira
görevinin bilincinde ve insanı insan olduğu için sevip sayan çok
dostum ve arkadaşım var Amerikalılar arasında. Ancak bu gerilla
savaşının en zorlu noktası kamuoyu desteğinin kazanılmasıdır. Bir
münferit hadise aylarca uğraşıp inşa ettiğiniz binayı bir dakikada
yıkabiliyor.
-Peki sivil katliamının cezası yok mu?
Bunun cevabını angajman kuralları içerisinde aramak gerek. Angajman
kuralları, hangi durumlarda nasıl hareket edileceğini izah eden
emir ve talimatlardır. “Terms of Referance” orijinal ifadesi ile bu
kurallar gizli olduğu için açıklayamam. Ancak Korg. Sanchez"in
basın toplantısında bu konuda verdiği örnek ilginçtir. Soru önce bu
kurallarınız nedir şeklinde soruldu. Komutan gizlilik nedeniyle
cevap veremeyeceğini söyledi. Bu sefer soru örnek senaryo ile
soruldu: “Diyelim ki direnişçiler veya teröristler ateş açıp
askerinizi öldürdü. Müteakiben bir okul binasına sığındı.
Askerlerinizin hareket tarzı ne olur?” Cevap; “Taktik birlik
komutanı, uygun görürse hava kuvvetini çağırır ve binayı yerle bir
eder. İsterse tankları, isterse topçuyu kullanabilir.” Peki,
binadaki masum çocuklar ne olacak? Komutanın cevabını arzu eden
araştırıp öğrenebilir. Burada asker takdir hakkı ve yetkisi
içerisinde kendi güvenlikleri kapsamında reaksiyon gösterebilir.
Zaten Ağustos 2004"e kadar bu tür sivil ölümünden ceza alanı ben
duymadım.
-Ebu Garip"te işkence yapanlar ceza aldı…
Oradaki sonuç da ilginç. İşkence ve cinayet suçundan idam cezasının
uygulanacağı bir suç, savaş sahasında mazur görüldü ve bir iki
askere verilen göstermelik cezayla sonuçlandı. Bana göre Ebu Garip,
Felluce ve Necef kuşatması Irak"taki durumun dönüm noktalarıdır.
Halkın umudu kaybolmuş, koalisyon güçleri işgalci olarak görülmeye
başlanmıştır.
-Direniş ne durumda?
Saddam yakalanınca bu direniş biter tahmini yapanların yanıldıkları
kısa zamanda ortaya çıktı. Zira Saddam korkusu ile koalisyonu
destekleyenler, korkularından emin olunca direniş cephesine geçti.
Direniş, bir merkezi hiyerarşiden ziyade hücreler halinde münferit
ve değişik amaçlar çerçevesinde yürütülüyor. Kimi öldürdükleri
Amerikalı için 1000 dolar para alıyor, kimi dinî amaç güdüyor. Kin
ve intikam amaçlı mücadele eden gruplar da var.
DİRENİŞ SİVİL SAVAŞA DÖNÜŞÜYOR
-Bugün gelinen nokta nedir?
Bugün gelinen nokta sivil ve mezhep savaşı görünümünde. Sünniler ve
Şiiler mahallelerinde sınırları ve yolları kapatmış durumda. 24
saat nöbet tutuyorlar. Silah taşımak yasak, ama polis ve ordu bu
silahları görmezden geliyor. Özellikle güvenlik kuvvetlerinin ayrı
bakanlıklara bağlı olması, emir komuta zincirinin bulunmaması,
milislerin durumu, polis içinde emir dinlemeyen Şii, Sünni
gruplaşmaları halkı kendi güvenliğini kendi sağlamaya yöneltiyor.
Mesela “Facility Protection Force - FPS” isimli kuvvetler her
kritik tesis ve bakanlığın güvenliğinden sorumlu. Ama her grup
koruduğu makama bağlı. Bir de anlaşmalı özel güvenlik şirketleri
var. Dolayısıyla Irak güvenlik gücü çorbaya dönmüş vaziyette.
-Bu tabloda direnişin lideri olarak gösterilen Zerkavi"nin ölümü ne
anlam ifade ediyor?
Zerkavi"nin yerini alacak pek çok nefret dolu insan var. El Kaide
bağlantısı olsa bile Zerkavi"nin emrinde olanların sayısı 1500-3000
kişi arasında tahmin ediliyor. Ses getiren eylemleri, akıllı
strateji ve hedef değişikliğindeki mahareti medyatik olmasını
sağladı. Yoksa 500"ü aşkın intihar eylemcisinin Zerkavi"nin emrinde
çalışıyor olması mümkün değildir. Muhabere imkânı, hareket
serbestisi, ihbarcılara verilen yüksek mükafatın getirdiği gizlilik
ihtiyacı, geniş cepheli direnişi mümkün kılmaz. Dolayısıyla şiddet
ve kan, kısa bir süre dursa da tamamen durulmayacaktır. Siyasi
çıkar çatışmalarının halka yansımasıyla eylemler mezhep ve etnik
taraflar arasında sürecektir.
-ABD"nin başarısız olmasındaki ana sebepler nedir sizce?
Türkiye"nin tavsiyelerini dinlememiş ve tarihî tecrübelerinden
yararlanmamış olmalarıdır. Kendilerine olan aşırı güvenleri,
Arapları ABD"deki tuzu kuru, halkından kopuk Arapların gözünden
değerlendirmeleri, Arap karakterini sağlıklı tahlil edememeleridir.
Şii ve Kürt desteğini aldıktan sonra Sünni azınlığın direniş
gösteremeyeceği faraziyesine dayanan planlar yapıldı. Elektrik, su
gibi halkın zaruri ihtiyaçlarını ve altyapı yatırımlarını kısa
zamanda çözebileceklerini düşünmüş olmaları da hatadır. Halbuki
yüksek gerilim direklerini dikmek için gerekli zaman, makine, insan
ihtiyacı düşünüldüğünde bunun hiç de kolay olmadığı görülecektir.
Bir de bu direklerin ortasına konulan dinamitlerle yıkılmasının
kolaylığını düşünün. Sınırdan Bağdat"a kadar tüm elektrik direkleri
ikiye bükülmüş vaziyetteydi.
-Halktan kopukluk devam ediyor gibi?
Osmanlı, halkın benimsediği aşiret beylerine dayanan yönetim
anlayışına sahipti. Başından itibaren ABD, aşiret önderleriyle,
dinî liderlerle birlikte hareket etmedi. Saddam"ın 500 bin kişilik
eğitimli ordu ve polisinden, istihbarat güçlerinden istifade yönüne
gitmemesi ABD"nin en büyük hatası oldu. Hepsi Baas yanlısı olarak
görüldü. Vali Paul Bremer"in verdiği ilk emir, Baassızlaştırma
oldu. Ordu ve polis güçleri bir anda kendilerini maaşsız ve aciz
olarak kapı önünde buldu. Tecrübeli ve eğitimli bu güçten
yararlanmak yerine onu karşına alırsan bugünkü manzara çıkar
ortaya. Bugün Irak"ta bırakın hafif silahları tank bile temin etmek
mümkün; çünkü silah ve mühimmat depoları parayla aşiretlere
bırakılmış. Paraları zamanında ödenmediğinde Araplar direnişçilerin
mühimmatları kamyonla götürmelerine göz yumuyor. Bugün adeta kara
bir delik gibi güvenlik ve otorite boşluğu oluştu.
- Başarısızlıkla birlikte işgalin haklılığı da tartışılmaya
başlandı ABD"de. Sahadaki komutanlar Irak"taki varlıklarını meşru
görüyorlar mı hakikaten?
Bir kere general kısmı, terörle mücadele amacıyla bu harekatın
yapıldığına inanan komutanlar. Başarılı olmak zorunda olduklarını
bilen insanlardı. Başarısızlığı hiç akıllarına getirmediler uzun
süre. Mukteda el-Sadr"ın üç bin kişilik siyah elbiseli adamlarını
ciddiye almadılar. Direniş yayıldıkça biraz şaşkınlık içerisine
düştüler. Zaman içerisinde gerekli tecrübeyi de edindiler. Ama
tecrübeleri uygulayacak fırsat kaçırılmış oldu. Tekrar söylüyorum,
en büyük hataları sivil valinin ilk yayınladığı “Baassızlaştırma”
bildirisidir. Askerî kesimin valiyi ikaz etmesi gerekirdi. Ama
sivil ve asker ayrı karargâhlardaydı. Daha baştan irtibatsızlık
vardı. CENTCOM"un (En üst komuta merkezi) ABD"de olması da sıkıntı
kaynağıydı. Saat farkı bile problem oluyordu. Çünkü bütün emirler
oradan geliyordu.
-2500 civarında Amerikan askeri öldü Irak"ta. Bu kayıplarına nasıl
bakıyorlar?
Kayıplar açısından, Amerikalılar "biz ceset saymıyoruz" demişti.
Üst düzey bir Amerikalı komutan bunu söyleyen. Ölülerini
havaalanından uğurlama töreni bile yapılmazdı. Tuğgeneral bir Macar
vardı. Koalisyon ülke irtibat subaylarından sorumluydu. Cenazelerin
uğurlanmasına bu Macar tuğgeneral giderdi. Hatta kızardı.
"Cenazelerini uğurlamıyorlar, bizi gönderiyorlar" diye. Ama olan
zayiatları askerî açıdan büyük bir zayiat değil. Düşünün ki TIR
şoförleri olarak bizim verdiğimiz zayiat İngiliz zayiatı
seviyesinde. İngilizlerin zayiatı 100 civarında, bizim zayiatımız
da o kadar. Dolayısıyla askerî açıdan bakarsanız günde bir, bir
buçuk zayiat, Güneydoğu"daki zayiatlarımızla bile karşılaştırsak,
Amerikalıların zayiatı oldukça az.
-Yani zayiatlar ABD"yi bölgeden çıkaracak seviyede değil, öyle
mi?
ABD stratejik hedefi olan bir ülke. Bölgedeki askerî varlığını
üsler, tesisler kurarak sağlıyor. Kafkaslar, Orta Asya ve
Afganistan"daki üsleriyle Ortadoğu petrolünü ve İsrail"in
güvenliğini sağlamış durumda. Kolordu çapındaki kuvveti bir haftada
bölgeye yığabilecek tek süper güç. Irak"ta büyük üsler ve hava
alanları ile ilgili bağlantıları inşa edildi. Dolayısıyla askerî
stratejisi açısından çekilmesinin zamanı gelmişti. Bir tugay
büyüklüğündeki bir birlik ve danışmanlar bırakarak Irak"ta kontrolü
elinde tutacaktır. Ayrıca, Çin ve Hindistan"ın bölgedeki petrol
sahalarına uzanmasını kontrol edebilecek imkâna da kavuştu. Ancak
ortada bir gerçek var. Terörle savaş diyerek BM"nin meşru kararı
olmadan gelip, hiçbir siyasi hedefini gerçekleştiremeden yenilmiş
olarak Irak"tan çıkması ABD"nin prestijini ve güvenirliğini
sarsacaktır. Korgeneral Sanchez"e ne zaman son bulur bu savaş diye
sormuştum. Cevabını kulağıma gülerek fısıldamıştı: “O günü görmek
için ne senin ömrün yeter, ne de benim ömrüm.”
-Türkiye nasıl etkilenir bundan?
Başından itibaren Türkiye bu koalisyonun içinde olmalıydı. Eğer biz
de içinde yer almış olsaydık koalisyonun rengi Hıristiyan cepheden
ve haçlı bayraklarından kurtulacaktı. En az 10 bin kişilik bir
gücümüzle sonucu müspet etkileyebilecek durumda olacaktık. Belki
zayiatımız olacaktı. Kaldı ki bugün verdiğimiz sivil zayiat 100"e
ulaştı ve üçüncü sıradayız. Ama en büyük faydamız karar
brifinglerinde Türk aklıselimi, vicdanı, tarihî tecrübesi yer
alacak ve inanç kardeşliği ile yapılan hatalar önlenebilecekti. El
Ambar bölgesinde dahi olsaydık Felluce katliamı olmayacaktı.
Sünniler dışlanmayacak ve direniş cephesine katılımı olmayacaktı.
Kuzey Irak"taki Kürt liderler ise bugünkü kadar fütursuz
olamayacaktı. ABD"nin Kürtlere olan desteği ve PKK terör örgütüne
sessiz destekleri olmayacaktı. Özellikle yoksulluğun ve sefaletin
diz boyu olduğu bir zamanda insanî yardımlarımızla sempati
kazanılabilirdi. Ramazan ayında Kızılay"ın aşevleri ile oldukça
sempati kazanılmıştı. Sonuçta Irak Geçici Hükümet Konseyi oy
birliği ile kararını almış ve Türk"ü reddederek tarihî fırsatı
kaçırmıştır. Belki böylesi Türkiye için hayırlı olmuştur. Ancak
zaman gelecek, on yıl içerisinde Ortadoğu"nun başımıza ne büyük
dertler açacağını göreceğiz.
-Peki unutamadığınız bir hatıranız var mı?
Zaman zaman Korgeneral Sanchez ile şakayla karışık sohbet ederdik.
Kendisine bizim tecrübelerimizi dikkate almalarını söylerdim. Bir
gün bir atasözümüzü hatırlattım: “Yanlış hesap Bağdat"tan
dönermiş.” Öyle kadılar, alimler yetişmiştir ki bu topraklarda
hatalı, yanlış kararlar buradan dönermiş. Amerikalı komutan, “Bu
sefer yanlış karar yok.” dese de olaylar bu sözü bir kez daha
doğruluyor. Özellikle Bağdat"ın idaresinin zorluğunu anlatmak için
“Osmanlı döneminde dahi Bağdat, vali ve paşaların en fazla bir
buçuk yıl görevde kalabildiği bir yerdir.” Bunun üzerine Amerikalı
komutan, “Benim bir buçuk yılım 1 Temmuz"da doluyor. O gün rekoru
kırarsak yaz partisi verir misin?” dedi. Ben de kabul ettim. Ancak
o gün yaz partisi yerine Ebu Garip"te yıpranan Sanchez"i uğurlama
töreni yapıldı.
ABD"NİN İRAN MACERASI FİYASKO OLABİLİR
Amerikalı komutanlar bana İran konusunda ne yapmalıyız diye
sormuştu bir sohbet sırasında. Cevaben şunu söyledim: İran halkını
Araplarla karıştırmayın. Onlar imparatorluk kurmuş bir millettir.
Türkiye konusunda düştüğünüz hataya düşmeyin. Cihan devleti kurmuş
bir milletin nesilleri, gururlu ve asil olur. Çuval geçirerek "50
yıllık müttefik Amerika" imajınızı bir günde yıktınız. Araplara her
gün çuval geçiriyorsunuz. Ama tepki almıyorsunuz. Bakın Türk
milleti bu hakareti hazmedemedi. Neden? Biz 1000 yıllık kökleri
olan bir milletiz. Ayrıca Şiiliğin felsefesinin, inancının toplumda
ne kadar etkili rol oynadığını hesap etmelisiniz. Ayetullah kimdir?
Etkisi nedir? Kâğıt üzerinden teorik okursunuz ancak toplumun
vereceği tepkileri kestiremezsiniz. Maraş"ta bir Sütçü İmam
başörtüsüne uzanan Fransız askerinin davranışı nedeniyle sivil ve
insiyaki tepki ile halkı güç haline getirmiştir. Bana göre İran
cephesi, Irak"tan güç almadan karadan açılamaz. 130 bin Amerikan
askerinin varlığını idamesi için üç misli yani 400 bin askeri
gücün, eğitimli ve hazır tutulması şarttır. Kaldı ki ABD"nin
"reserve officer" statüsündeki askerî mevcudu azaldığı gibi yerine
yenilerini bulmakta zorlanmaktadır. Bugün Irak"a gelenlerin bir
kısmı 800 dolar gibi ilave maaş geliri ya da yeşil kart almak için
savaşıyor. Bir aylık bebeğini kocasına bırakıp gerçekten ABD ve
vatanı için savaşmaya gelen samimi askerler de vardı. Ama bu
askerlere "nükleer tehlike" mazeretiyle aynı salatayı bir kez daha
servis yapmak çok zor. Dolayısıyla Irak"ta başarılı olamayıp
ardında enkaz bırakan bir ABD"nin İran macerası tam bir fiyasko
olabilir.
ÇUVAL OLAYINDAN WOLFOWITZ VE CENTCOM"UN HABERİ VARDI
"Çuval olayı ne kadar zamanda unutulur?" diye soranlara cevabım,
"En az bir nesil geçmelidir." olurdu. Onların değerlendirdikleri
süre ise altı aydır. Gerekçeleri de "Muavenet" kazasını Türkiye"nin
altı ayda unutmuş olmasıdır. "Muavenet" bir kaza sonucu olduğu için
milletimizin mayasındaki hoşgörüsünden dolayı unutulmuştur. Ancak
"çuval konusu" en azından Amerikan Savunma Bakan Yardımcısı Paul
Wolfowitz"in ve CENTCOM"un izni ile veya haberi varken yapılmıştır.
Acı olan ise "Türkiye gibi bir müttefikin 400 yıllık tecrübesine ve
ittifak çerçevesindeki katkılarına rağmen yapılmış olmasıdır. Sanki
köle veya müstemlekesini cezalandırma tavrı gibi bir şey. Tezkereyi
kabul etmeyen müttefikini cezalandırmak, belki de intikam saiki ile
yapıldığını biliyorum. Bu hakareti haysiyetine düşkün bu millet
unutmaz.
ASKERE CEZA VERMEK YA DA VEREMEMEK
İbrahim isimli bir Türkmen kardeşimiz, işadamlarımızın tercümanı
olarak ara sıra karargâhımıza gelip giderdi. Bir gün Bağdat"ın en
lüks semtlerindeki bir sokağa Amerikalı kadın bir üsteğmenle 10
kadar asker girer. Sebepsiz yere hedef gözetmeden bütün binaları
yaylım ateşiyle tararlar. Kendini yere atan kurtulur. Ancak
İbrahim"in zekâ özürlü ağabeyi yatamaz ve öldürülür. Video kamera
ile anında tespitini yapar. Üsteğmen eve gelip tehdit eder: "Hele
bir şikâyetçi olun. Hepinizi öldürürüz." İbrahim, soy ismini
okumuştur tim komutanı subayın. Ancak nereye gitsin, kimi kime
şikâyet etsin. Konu bana ulaştı. Ben de durumu Amerikalı bir
meslektaşıma izah ettim. İlgilendi ve dosyayı aldı. Ayrıca
İbrahim"den özür diledi: "Biz buraya terörü önlemek için geldik,
terörist olmak için değil. Gereği yapılacaktır." Birlikte gidip
dosyayı komutanın danışmanı albaya teslim ettik. Soruşturmadan altı
ay boyunca bir netice çıkmadı. Defalarca sordum ama nafile. Kendi
subaylarını korumak zorunda olmalarını bir asker olarak normal
karşılıyorum. Ceza vermeye başlanması ile asker üzerindeki etkisi
katlanarak büyür. Sonuçta korku ve çekingenlik hâkim olur.
İNGİLİZLERİN HALKLA TEMAS MAHARETİ
Halkla temas hususunda İngilizler daha tecrübeliydi. Mesela İngiliz
askerlerinin sokakta güneş gözlüğü takması yasaktı. Amaç halkla göz
göze gelerek samimiyet kurmak ve dost olunduğu hissi vermek. Basit
gibi görülebilecek bu tedbir etkili oldu. İngilizlerin toplumun
nabzını tuttuğunu gösteren bir olay bir İngiliz generalin yazdığı
raporda görülüyor. Ebu Garip rezaletinden sonra, İngiliz
konvoylarına ve devriyelerine kadınların ve çocukların artık el
sallamadığını, aksine küfür edip taşladığını belirterek, "Bu savaşı
kaybediyoruz." diyor. Aslında halkın desteğini sokaktaki çocukların
ve anaların size olan tavırlarına bakarak değerlendirmek mümkün.
İngilizler de bunu yapıyor. Amerikalılar ise ağızlarında sakız
gözlerinde kara gözlükler, halka kaba davranarak halk katındaki
sempatisini kaybetti. Namus mevhumunun olmaması, İslam dini
hakkındaki eksik bilgileri, Haçlı zihniyetinin adeta yerleşmesine
neden oldu. Karargâhın papazlarıyla konuşurken İslam ve mezhepler
hakkında bilgi noksanlığı beni endişelendirdi. Ancak elimizde
yeterli kaynak olmadığı gibi, mevcut bilgilerimiz de buna yetmedi.
Keşke irtibat timi içerisine bir de bu konularda bilgisi olan din
adamımız da olsaydı.
FELLUCE, KERBELA VE NECEF"TEN UZAK DURUN DEDİM AMA...
Bağdat"ta koalisyon güçlerinin komutanlarıyla yaptığım görüşmelerde
Felluce, Kerbela ve Necef"ten uzak durmalarını sürekli tavsiye
ettim. Buraların çok kritik yerler olduğunu, kutsal mekanlara
verecekleri zararın düşmanlarının sayısını artıracağını,
operasyonların dine saldırı olarak algılanacağını anlattım. Osmanlı
tecrübesini inceleseler zayıf efendiye karşı Arap milliyetçiliğinin
kolayca kabardığını göreceklerdi. Saddam yakalandıktan sonra baş
ağrısı haline gelen Felluce"ye saldırmayın, abluka altına alarak
kontrolü sağlayın önerisinde bulunulmuştu. Ancak "en iyi savunma
taarruzdur" prensibini esas aldılar. Sonuçta 70 zayiata karşılık,
700 sivil öldürüldü, geriye yıkılmış Felluce ile binlerce evsiz,
yetim, dul, öksüz kaldı. Ancak basın toplantısı yapan askeri
sözcüleri daha büyük bir hata yaptı: "Onlar bizden 70 kişi öldürdü
ama biz de 700 teröristi öldürdük." Bu generalin bu tür
çıkışlarının yanlışlığını, suratının asıklığının iticiliğini rapor
olarak bir münasebetle vermiştim. Değiştirildi. Herhalde bu kararın
kimin şikâyet veya tavsiyesi ile alındığını bilmiyordur.
İkazda bulunduğum diğer önemli husus ise şöyleydi: "Savaş Sonrası
Savaş"ın icrası taktik seviyede yürütülür. Yani er, manga, takım,
bölük seviyesi operasyonları icra eder. İşte taktik seviyenin temel
direğini, onların ifadesi ile "GI" bizim "Mehmetçikler" teşkil
eder. Burada Türk ordusunun gücü Mehmetçik"in merhametli edep ve
mertlik karakterindendir. Ancak Amerikan ordusunun yumuşak karnı
erbaş ve erlerinin psikolojik ve ahlâkî yapısından
kaynaklanıyor.
ABD ASKERİNİN ÖZLEMİ: ALKOL, SEKS, ALIŞVERİŞ
Bazı bilgileri gizlilik derecesi nedeniyle açıklayamam. Ancak açık
kaynaklardan ve özellikle "Stars And Stripes" gibi ordu
gazetesinden alınan bilgilere dayanarak şunları söyleyebilirim:
Amerikan ordusunda dönen birliklerin personeli üzerinde anket
yapılır. Amaç, eksiklerini ve zaafiyetlerini tespit etmek ve
düzeltici tedbirleri almaktır. "Faaliyet sonu inceleme"
diyebileceğimiz bu uygulama Amerikan sisteminin güçlü özelliğidir.
Sorulan sorulardan birisi "En çok neyin özlemini çektiniz?"
şeklindeydi. Verilen cevaplarda yüzde 85 oranında aşağıdaki üç konu
belirtiliyor: Alkol, seks ve alışveriş. Bunlar üzerine oturan hayat
tarzına sahip ve refah seviyesi yüksek bir ülkeden, sıcağın, tozun
ve ölümün kol gezdiği yoksul diyara geldiklerinde insanın bunalıma
girmemesi beklenemez. Şiddetin yöneltileceği hedef yani düşman
olmadığı durumlarda herkes, sivil de olsa tehdit olarak
algılanıyor.
AMERİKAN ASKERİNİN HALET-İ RUHİYESİ
Irak"taki Amerikan askerleri Saddam"ın karargâh veya kışlalarında
kalıyor. Ana kamp olan "Camp Victory" havaalanına 5-6 km mesafedeki
"Al-Faw" sarayında. 10x15 km alanı olan bu karargâhta içki ve seks
yasak. Kıyafetiniz, spor saati ve dinlenme günü dışında çoğunlukla
çelik yelek ve çelik başlıklı. Silahınız yanınızda bulunmak
zorunda. Silahı ve kıyafeti uygun olmayanlar yemekhanelere
sokulmuyor. Askerler haftada bir gün, sanırım 3 dakika telefon
görüşmesi yapma hakkına sahip. Her an çadırda, portatif tuvalette,
yemekhanede mermi, havan, roket düşme ihtimali var. Bir dakika
evvel geçtiğiniz yerde bir bombanın patlaması olağan hadiseler
arasında. Bir de çöl sıcağında bu askerî kıyafeti giyiyorsunuz.
Devriyeye çıkan timler ise araçlarının içerisinde kapıları
kapatılmış olarak oturmak zorunda. Zira kapıların açık olması yol
kenarındaki bombanın verdiği zayiatı artırdığı gibi askerleri
keskin nişancılara hedef haline getiriyor. Asıl büyük korku ise
neyin nereden geleceğini bilmeden bu araçların içinde beklemek.
Bugün Irak"ta birinci tehdit "Improvised Explosive Device - IED"
adlı tuzaklı el yapımı patlayıcılar. Bunlar trafik işaret levhaları
arkasında yüzlerce çividen ibaret bir patlayıcı olarak karşınıza
çıkabilir. Siz de bu durumda her trafik levhasının ardında bir
bomba vardır korkusu ile yaşarsanız ruh dengeniz bozulur. Aynı
şekilde bir teneke kola kutusu veya pet su şişesi de IED olabilir.
Yol kenarlarında bir kablo ve kola kutusunu her gördüğünüzde
"Acaba" diyerek ne kadar süre ruh sağlığınızı koruyabilirsiniz ki.
Bir IED, dört ayrı tuzakla hazırlanabilir. Direnişçilerin bu
patlayıcılar konusunda geldiği seviye ürkütücüdür. Kimin dost kimin
düşman olduğunun belli olmadığı ve her tarafında ölüm olan bir
ülkede asker ya da sivil olarak yaşamak kolay değil. Aynı şekilde
sivil halk olarak yaşamak hiç kolay değildir. Uçarken, yürürken,
uyurken sivil asker her yer ölüm tuzağı. Paul Wolfowitz"in oteline
yapılan saldırıda eşek arabasına gizlenmiş çoklu roketler
kullanıldı. Eşekler ürkmeseydi bu savaşın mimarı belki de zayi
olacaktı. Her eşekli araba gören askerin ruh halini varın siz hesap
edin.
TÜRKİYE PKK KONUSUNDA YANILDI
ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin güvenlik ve huzuru
sağlamadan Irak"tan çıkması büyük tehlikelere yol açar. Zira üç
parçaya bölünmüş, merkezi otorite üzerinde bir ittifakın olmadığı
bir Irak, toprak bütünlüğünü kaybedebilir. Kuzey Irak Kürtleri
bağımsız veya zayıf, kâğıt üzerinde federasyon örtüsü altında yeni
bir devlet kurabilir. Beni en çok tereddütte bırakan, ABD"nin Irak
için kafasındaki son resmin ne olduğudur. Öyle askerî ve siyasî
hatalar veya yanlışlar oldu ki gerçek niyetinin bütünlüğünü
korumuş, demokrasiye geçmiş bir Irak olduğu sonucu ile çatıştığını
düşünüyorum. Bugün Türkiye"nin, Irak"ta Amerikalıların başarılı
olarak ayrılmasını istemekten, İran müdahalesi olmadan yaranın
kapanmasını -gerçekleşme ihtimal düşük de olsa- desteklemekten
başka yolu yok.
Türkiye, Kuzey Irak"taki PKK varlığı konusunda maalesef yanıldı.
Askerî ve siyasî makamlar ABD"nin bu konuda samimi olmadığını,
samimi olsa da 5 bin kişilik bir gücü ve diğer Iraklı Kürtleri
karşısına almak istemeyeceğini değerlendirmeliydi. En azından
siyasî olarak terör listesinde bulunan PKK"nın "Harekât Emrindeki
Terörist ve Düşman Listesi"nde olup olmadığı sorgulanmalıydı. Bu
konuda kimseyi suçlayamam, belki yapılmıştır. Sonuç olarak, Irak"ta
huzur ve barış, istikrar, demokrasi gibi değerler kâğıt üzerinde
gerçekleşse de toplumun benimsemesi zordur.
Kaynak: Aksiyon