Kişi ve kurumlar “noksanını” bilmeli ve acilen tamamlamalı!…

Sosyal medyadan kaçıp; gerçek hayata/dostlara dönmek lazım.

Göktan AY goktanay57@gmail.com

Maalesef turizm dip yaptı, turizmciler gelecek yılı kurtarma peşindeler. Bayramlardaki yerli turistler kurtarmadı. Zaten, gelenlerde; yemeklerden, hizmetlerden şikayet ederek geri döndüler. İşler durmuş vaziyette…Emlak piyasasında bankalar faizleri düşürmesine rağmen- yaprak kımıldamıyor…

“….Memleketin turizmi böyle perişan vaziyette iken gemi ile bir, haydi bilemediniz iki saat ötedeki adalara gidip oraları zengin etmek ve dönüşte “Şekerim cennet, vallahi cennet! Hem zaten turizm işinde Yunanlılar’dan öğreneceğimiz çok şey var!” diye ahkâm kesmek kimse kusura bakmasın ama vurdumduymazlık ve de şımarıklıktır!” 

İnsanlar, sadece günlük işlerini yapmaya çalışıyor. Ve, kafalar karmakarışık, bu kışın zor geçeceği düşünülüyor!..

Sosyal medya batak halde. Görünmez insanlar; olur olmaz yazıp duruyor, kişilere küfür/hakaret ediyorlar... Eğer kişi karşı mahalleden ise, bir paragraftan bir cümle alınıp, atışa başlanıyor.

Sosyal medyayı ayağa kaldıran kadına saldırı/tecavüz haberleri hız kesmiyor ve bazıları siyasallaştırılmaya çalışılıyor;            

“Evinde beslediği kedilerin koku yaptığı gerekçesiyle davalık olduğu komşusu tarafından sopayla öldüresiye dövülen ve kafasına 14 dikiş atılan Funda Güneş şikayetçi oldu. Mahkeme, suçunu itiraf eden sanığa verdiği 3 bin lira para cezasını 10 takside böldü.”

 “Bayramın birinci günü sabahı nöbetten dönen -şort giydiği belirtilen- hemşire Ayşegül Terzi (23), otobüste tanımadığı bir erkek yolcunun uçan tekmeli saldırısına uğradı. Saldırganın, sırtında 18 yazılı tişört giyen, kirli sakallı, esmer bir adam olduğunu söyleniyor. (yakalandı)” Konu hemen sisyasallaştırıldı. Oysa,  -destekledikleri- AK Parti tarafından Ceza Kanunu’na bir madde eklenmişti; Cebir ve tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale eden veya değiştirmeye zorlayan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”

Yazar Murat Kelkitlioğlu; “….İnanın arada ne fark olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum. Şiddete maruz kalan kadın şortlu olsa ne fark eder, türbanlı olsa ne fark eder? İki durum da yeteri kadar iğrenç değil mi? Kıyafet tarzına bakılmaksızın bir kadının şiddet mağduru olması size yetmiyor mu?...” diye soruyor…

Sosyal medyayı,  yazar  Ahmet Ümit çok iyi tanımlamış;

“Sosyal medyada en iğrenç tip; kendi adını, kimliğini açıklamaktan korktuğu halde millete cesaret ve ahlak dersi vermeye kalkanlardır.”

Şems-i Tebrizi’nin şu sözü herkes için geçerli; "Eğer susarsan, konuşman daha aydınlık olur. Çünkü sükunette hem sessizliğin ışığı, hem de konuşmanın faydası gizlidir" 

“Talibi”  demiş ki;

“Çeşm-i insaf gibi kamile mizan olmaz. 
Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz.” 

Açalım isterseniz;
İnsaf, kelime anlamı olarak; merhamete, vicdana yada akıl mantık kurallarına dayanan “adalet”, çeşm-i insaf ise; “insaf gözü” demektir.Bilge olan, yaşını almış olgunluk çağına gelmiş bir kişiye insafla bakıp,kainatın her zerresinde tecelli eden gerçek varlığın Allah olduğunu,ondan gayri hiçbir mevcudun gerçek anlamda var olmadığını görmek gibi bir “bilgelik ölçüsü” yoktur. Kişinin; kendi kusurunu noksanlığını, eksikliğini bilmesi gibi de irfan; yani gerçekleri kavrama ve anlama kabiliyeti yoktur. Bizler; kuluz, kusurluyuz, mükemmel olamayız, yaratılmış olmamız da bunun en büyük delilidir.  Yani, “kul” her ne olursa olsun,  “kuldur.”  Bizler, onun ilminden ancak dilediği kadarını öğrenebiliriz. Oysa, O'nun ilminde son yoktur. Bu yüzden hak yolunda, “bilmediğini bilmek” irfanın başı sayılmıştır. Sokrates’in söylediği gibi;” bildiğim bir şey varsa, o da hiçbir şey bilmediğimdir.”

Kısaca; “herkes; işini iyi ve doğru yapmalı ve kim olduğunu-geçmişini-tarihini  bilmelidir.

Onun için, yıllardır  yazılarımızda;

 Bilim/sanat çalışmalarına önem veriyoruz.

Gençlerin küçük yaşlarda yeteneklerine göre eğitim almasını arzu ediyoruz.

Bilim/sanatın;  yabancı dil engeline/barajına  takılmasını eleştiriyoruz.

Her meslek sahibinin mutlaka spor/sanat ile uğraşmasını salık veriyoruz.

Büyük iş insanlarının; sanata/kültüre/eğitime katkılarının artmasını diliyoruz.

Gençlerimizin; geçmişini, tarihini ezberleyen değil, o kutsal mekanları ziyaret ederek, görerek bilinçlendirilmesini öneriyoruz.

Yaz okulları ile gençlerin iş hayatına hazırlanmasını istiyoruz.

Tatil yörelerinde sadece denize giren gençleri değil, denizle beraber kendilerini geliştirici kurslara giden gençleri görmek istiyoruz.

Denizleri olan belediyelerin; yörelerine tatil için gelen insanlardan yöre halkının yararlanmasına imkan hazırlamasını bekliyoruz.

Her gencin, sadece üniversite için değil, günlük hayatı için bir yabancı dili iyi derecede öğrenmesini istiyoruz.

Teröre veya örgütlere kapılan gençleri kazanmanın yollarının bulunmasını, dağa çıkışın önlenmesini istiyoruz.

Kendine yeten, insanları mutlu, üreten, paylaşan, saygı ve sevgi dolu bir TÜRKİYE istiyoruz…

Kısaca, yapacak o kadar çok iş var ki!...

SEÇİME DOĞRU..

“Bir milletvekilinin, Cumhurbaşkanlığı ödeneği üzerinden emekli aylığına hak kazanabilmesi için, en az 2 yıl MV olarak görev yapması gerekir. En az 2 yıl milletvekili olanlar, ayrıldıktan sonra başka bir işte çalıştıklarında, emeklilik primlerini MV ek göstergesi üzerinden yatırarak, yaş+hizmet koşullarını taşıdığı tarihte, emekli olabilir.” AK Parti’nin uygun bulduğu ortamda erken seçime gideceğini düşünüyoruz. Çünkü, bütün yapılanlar buna işaret ediyor. Mesela, Sn. Başbakan Binali Yıldırım’ın; “15 Temmuz sonrası, Yenikapı ruhunu taşımak amacı ile  81 ili ziyaret ederek, halka teşekkür edeceğini” açıklaması gibi…OHAL 15 Nisan 2016’ya kadar devam ettirilebilir.  AK Parti’de seçmen diri tutuluyor, saflar sürekli sıklaştırılıyor…Yani; durmak yok, yola devam ediliyor!…

GÖZÜMÜZ AYDIN!...

Sorunlarımız bitti!...Bayramla beraber beklenen ve özlenen haberler, sonunda  geldi!...Tüm Türkiye mutlu!…Artık arkamıza yaslanıp huzur içinde uyuyabiliriz!.. Çünkü;

1/ “Zuhal Topal'ın programında uzun süredir talibini arayan Hanife, Orhan Bey'le yemeğe çıktı.İzdivaç programında 2 yıldır aradığı damat adayını bir türlü bulamayan Hanife, son olarak kendisi için gelen Orhan Bey ile yemeğe çıkmayı kabul etmişti. Son olarak damat adaylarından Deniz ile birliktelik yaşayan ancak ondan da ayrılan Hanife, Orhan Bey ile aşka yelken açtı.”

Yılın aşkına şapka çıkarıyoruz!...

2/ “Cem Yılmaz, eski eşi Ahu Yağtu ve oğlu Kemal’le çıktığı Bodrum tatiline devam ediyormuş. Üstelik; Oğlunu deniz scooter’ına bindirip, daha sonra aletin üzerinde suya batıp çıkarak Kemal’i güldürmeye çalışmış!..”

Çok sevindik, mutlu olduk!... Ne kadar güzel, başka baba olsa kesin yapmazdı!..Magazincinin nasıl gözünden kaçmamış!, tebrik ederiz...Gözümüz yaşardı!...

3/ “Sanatçı Hülya Avşar'ın kardeşi Helin Avşar ile Serhan Bora 20 Şubat'ta yapılan sade bir nikah töreni ile dünya evine girmişti.Daha önce bir çok kez boşanacakları haberleri ile gündeme gelen ve bu haberleri yalanlayan Helin Avşar, Instagram hesabı üzerinden boşanacağını duyurmuştu. Avşar, "Kimsenin gücenmesine kimsenin kırılmasına kıyamayan bir insan olarak doğruyu paylaşayım. Eşimle uzun zamandır, evleneli 6 ay olsa da anlaşarak boşanıyoruz. Birbirimizi kırdık mı; hayır! Ben hep ona saygı duyacağım. Biz severek ve dost kalarak ayrılıyoruz"  diye konuşmuştu. Serhan Bora ise konuyla ilgili olarak, "Güzel başladı, güzel bitti. Hayat var, pişmanlık yok" açıklamasını yaptı.”

Gerçekten 6 ay uzun bir süre, iyi sabretmiş Hülya Avşar’ın kardeşi Helin Avşar!..Haber önemli olduğu için 3-4 resimle de  desteklenmiş. Türk aile yapısına uyan, milletin özlemle beklediği  önemli bir haber!...

4/  “Yenge Bodrum’u  sallamış!/kasıp kavurmuş!” Haber başlığı 10 resimle birlikte verilmiş… Açıklama ise şöyle: “Galatasaray’ın Portekizli yıldızı Bruma (21)  sevgilisi İndia Chantre ile hafta sonu Bodrum’da tatil kaçamağı yaptı. Önceki gün Yalıkavak X Beach’te sevgilisi ile görüntülenen Bruma, güneşin ve denizin tadını çıkarttı. Performansı ile bu sezon adından sıkça bahsettiren yıldız futbolcunun sevgilisi düzgün fiziği ve tanga bikinisiyle dikkat çekti.”

5/  “Yazar ve televizyoncu Pakize Suda (64) önceki gece nöbetçi eczane arayışına girdi...  Bebek'te yaklaşık yirmi dakikalık taksi bekleyişi sonrası Arnavutköy'deki bir eczaneye giden Suda, eczane sahiplerinin ilgisinden memnun kalmayınca, bulduğu taburenin üzerine çıkıp kendi ilaçlarını kendi seçti.” Bu haber midir Allah aşkına?..

Bir kişinin –popüler de olsa- özel hayatı yok mudur? Bırakın denize rahat girsinler…Bir resmi anlarız da 10 resim ne demek?!  Yenge’de magazincileri görünce poz üstüne poz vermiş…Ayrıca, sorduk, ama, Bodrum’da kimse sallanmamış!/kasıp kavrulmamış!... Bu abartıya ne gerek var!..

SON SÖZ: Memleket ne ile uğraşıyor, basınımız neyi   haber yapıyor? Hem de  ilk haber olarak…TV’lar; evlendirme programları ve zengin büyük evlerin/konakların olduğu dizilerle aynı yolda yürüyor. Her gün gelen şehit haberleri bile  bir şeyi değiştirmiyor? Anlamak mümkün değil!...