Çin tarafından işgal edilen Doğu
Türkistan’da yaşananlar artık bir insanlık dramını da
geçti. Çin devletinin hiçbir şeyi kabul etmeden yıllardır
sürdürdüğü asimilasyon merkezli zulüm adeta bir soykırıma dönüşerek
devam ediyor.
Yıllardır bu satırlardan Doğu Türkistan’da yaşanan
mezalime karşı dikkat çekmeye çalışıyorum. Gücümün yettiğince,
imkanlarımın elverdiğince de çekmeye devam edeceğim.
Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin yaşadıklarını dile
getirmek her şeyden önce bir insanlık görevidir kanaatindeyim. Bu
konuda hassasiyet sahibi birçok insan gerek sosyal medyadan gerek
sahaya inerek gerekse farklı mecralarda konuyu mütemadiyen gündeme
getirmeye çalışıyorlar.
Son birkaç gündür bu konuda ülkemizde hararetli ve sıcak
tartışmalar yaşanıyor.
Çin’in Barın bölgesinde yaptığı katliamları
kınamak için paylaşılan tivitlere Çin Ankara Büyükelçiliği
yine bir tivit atarak cevap verdi. Aslında buna cevap denemez.
Çinli yetkililer "Çin tarafı, herhangi bir kişi veya
gücün Çin’in egemenliğine ve toprak bütünlüğüne herhangi bir
şekilde meydan okumasına kararlılıkla karşı çıkmakta ve bunu
şiddetle kınamaktadır. Çin tarafı, haklı karşılık verme hakkını
saklı tutmaktadır." diyerek aba altından sopa gösterdiler.
Bunun üzerine Dışişleri Bakanlığı’na çağrılan
Çin’in Ankara Büyükelçisi geri adım atmadı.
Üstelik Çinli yetkililerden gerilimi artıracak açıklamalar
gelmeye devam etti.
Global Times’ın haberine göre, Çin Dışişleri
Bakanlığı Sözcüsü Zhao Lijian, “Çin Büyükelçiliği’nin,
Çin'in duruşuna ilişkin yaptığı açıklama tamamen meşru ve kınamanın
ötesindedir.” diye konuştu.
Burada dikkat çekici kelime “kınamanın
ötesinde!” ibaresidir.
Kınamanın bir adım ötesi nedir?
Ben şahsen bunun cevabını anladığım şekli ile dile dökmek
istiyorum. Bunu değerlendirecek olan devlet yetkilileri ve
kurumlarıdır.
Ancak Çin’e bu cüreti veren de yine bizleriz. Maalesef
bu konuda gerek devlet gerekse toplum olarak gerekli reaksiyonları
gösteremiyoruz. Kudüs ve Filistin söz konusu
olduğunda meydanları doldurup slogan sesleri ile inletenler
maalesef Doğu Türkistan denince adeta dut yemiş bülbüle
dönüyorlar.
Hakeza milliyetçilik adına tavada kül bırakmayan sözüm ona
milliyetçilerden de Doğu Türkistan konusunda bir
atraksiyon görebilmiş değiliz maalesef.
Hal böyle olunca Çin, kendi gücünden değil bizim
sessizliğimizden aldığı güçle “kınamanın ötesindedir” gibi çok
farklı mecralarda değerlendirilebilecek bir açıklama yapmakta
herhangi bir beis görmüyor. Dahası buna
yeltenebiliyor.
Eminin ki Doğu Türkistanlı kardeşlerimizi
Çin’in zulmü değil, bizlerin sessizliği daha fazla
yaralıyor, daha fazla acıtıyordur. Nitekim Doğu
Türkistanlı kardeşlerimizde bunu dile getiriyorlar:
“Erdoğan ne zaman ‘Kudüs’ dese, ne zaman ‘Filistin’ dese, ne
zaman ‘Arakan’ dese biz de ümitle ve hasretle ‘Doğu Türkistan’
demesini bekliyoruz. Ama maalesef bu beklentilerimiz bir türlü
gerçekleşmiyor.”
Doğu Türkistanlı soydaş ve dindaşlarımız hak arama
mücadelesinde en büyük destek bekledikleri ülke ise doğal olarak
Türkiye. Doğu Türkistan ile bizi
birbirimizden ayıramayacak kadar güçlü bağlarımız var
aramızda.
Bakalım “kınamanın ötesinde!” açıklamasına halkımız ve
devletimiz ne gibi bir karşılık verecek.
Sloganik söylemlerden öte geçmeyen sosyal medya paylaşımları ile
iktifa mı edilecek!
Acaba yine üç maymunu oynamaya devam mı edeceğiz yoksa
üzerimizdeki ölü toprağını silkeleyip kardeşlerimize sahip mi
çıkacağız?
Gönül tabii ki ikincisinin olmasını arzu ediyor ama
zannederim yine “görmezlikten”, yine “duymazlıktan” yine
“bilmezlikten” gelmeye devam edeceğiz.
Bizim ise Allah’ın yardımını dilemekten ve “zalimler için
yaşasın cehennem” demekten öteye bir şey gelmiyor
elimizden…